39 yıl önceki eylül ayında kaybettiğimiz bir yazara borçluyuz bu sayının temasını, bahsettiğim yazar; yaratıcılık konusunda hepimize ilham vermiş, sadece bir olayı ya da bir karakteri değil, sıfırdan tüm detaylarıyla yepyeni bir dünyayı - üzerinde yaşayan ırkları ve konuştukları dilleri de dahil olmak üzere - yaratan ve ismini orta dünya koyduğu bu kurgusal ortamda geçen öyküler, romanlar, şarkılar ve şiirler yazmış olan j.r. tolkien'den başkası değil.
tolkien denilince akla ilk gelen objenin yüzük olmasının yanı sıra, on birinci sayımızda bu temayı seçmemizin bir nedeni daha var;
yüzük, çağlar boyunca insanlar için bir birleşme, birlik ve dayanışma sembolü olmuştur. Biz de, bu sayımızdan itibaren artık sadece uludağ sözlük'ten değil, itü, ekşi ve inci sözlük'ten de öyküler kabul ediyor olacağız.
diğer sözlüklere açıldığımız bu sayıda, insanoğlunun temel korunma içgüdüsü olan "temkin" nedeniyle, uludağ sözlük dışında çok fazla öykü gelmedi, biz de bunun böyle olacağını tahmin ediyorduk, zira yeni tanışılan oluşumlara karşı başta bir çekingenlik olması son derece normaldir. umuyoruz ki, önümüzdeki sayılarla birlikte bu çekingenlik geçer ve daha fazla "sözlük"'ün ortak bir paydada buluşmasına vesile oluruz.
birbirine çok benzeyen kişilerin, farklı "başlık"'lar altında kutuplaşması, tartışması, belli bir süre sonra neden tartıştığını unutması ve artık sorgulamaması dünyamızın en temel sorunlarından biriyken, sözlük yazarlarının aynı tuzaklara düşmeyeceğine inanıyor ve farklı sözlüklerden kişilerin, ortak bir oluşumda yer alabileceğine inanıyoruz.
11. sayı öykü seçim ekibi: efervesantadem, esesdopiyespiyes, experimental, mbaran, siyahgiyenadam
***
duyuru: önümüzdeki sayının konusu "satranç". öykülerinizi, 11 ekim salı akşamına kadar soykuyolla@gmail.com adresine iletebilirsiniz. (bkz: söykü dergisi sayı 12 satranç)
''standart bir yaşamın ortasında kalmışken,kafa,vücut ve kalbin senkronize olmasını beklemekten vazgeçmişken...
o halka'yı görmüştü.''
hikaye düz bir film şeridi gibi değil, aksine aynı o, altın halka formunda ilerlemekte. tıpkı kahramanımızın hayatı ve hikayenin döngüsel bir ritimle dizilen kelimeleri gibi. mutluluk sanatı kitabında ve bazı öğretilerde hayatın düz bir çizgi olmadığından; sonsuz devir halinde, yuvarlak bir halka olduğundan bahsedilir. aynı bu hikayedeki gibi düşüş müsebbibi halka; bir halkanın parçasıdır, aynı acı, hissizlik, mutluluk... döngüsü gibi. hikayede yazar bunları naif ama hoş bir şekilde vermiş. aynı müzikteki iki ya da daha fazla notayı aralarda nefes almadan birleştiren bağlama çizgisi edasında ve ritminde...
giriş bölümü; derindeki mutluluk özlemi ve sürpriz finalle bütünleşmiş, üç nokta gibi saklı ama hissedilir gelişme, çok güzel.
hem yazının ritmini, hem şeklini; hem ters köşe, adeta serbest düşüşle sonlanan paslı düşüşü çok beğendim.
öyküyü ya da yaşanmışlık kesitini; anlatılan ile bütünleşmiş şeklinden ve yazarın özle içiçe geçmiş tarzından dolayı oldukça etkileyici buldum.
nice yazılarda havalanmak, uçmak ve düşmek dileğiyle...
hikaye bir çırpıda okutuyor kendini; hem güldürüyor hem kapalı çarşı havası solutuyor hem de gönülsüz bir yenilginin resmini yavaş yavaş çiziyor.
yazarımız öyle sahici anlatmış ki gülcan'ın hislerini, başkaları hakkındaki düşüncelerini; bir yerde okuyucu artık gülcan ile bir olup ''o özel yüzüğü'' takmaya değer talibi arıyor, bekliyor. ve tabii ki gülcan'ın sıradanlaşmama azmine yürekten katılıyor. velhasıl öyküde ve gülcan'ın hayatında; giriş bölümünde bahsedilen bir kopuş, bir ters yüz ediş yaşanıyor. gülcan önceden hor görüp kınadığı insanların dünyasına gönülsüzce de olsa ayak basıyor. ama bir akıl tutulmasından ziyade bir hayal kırıklığı neticesinde, her şeyin farkında olarak. 'aramaya inanan biri'nden geldiği şu nokta çok manidar: ''hiçbir zaman neyle karşılaşacağımı bilemediğim, aslında ne istediğimi de bir türlü kestiremediğim hayat yolumda, diğer insanların daha önce kullanıp onay verdiği, belirlenmiş kurallara uyarak ilerliyorum başıma bir şey gelmesin diye. kocam da, öyle normal, cidden çok normal, fazla konuşmayan (bazen bir gün içinde yalnızca üç cümle kuruyor) bir adamcağız. sıkıntı yok.''
ama bu haliyle de mutlu olabilmek için kendine nesnel bir hedef belirlemiş ve bu şekilde artık beklentileriyle birlikte kendini standartlara sığdırabilme mücadelesini kazanmış. tabii ki bunun nasıl bir galibiyet ya da nasıl bir mahlubiyet olduğunu da biz okuyuculara bırakmış; aynı o çok özel yüzüğün akıbeti gibi..
samimi, akıcı, gülümseten, az biraz hüzünlendiren, başarılı, güzel bir hikaye.
teşekkürler esesdopiyespiyes
not: hikaye için seçilen fotoğrafa bayıldım. harika bir seçim.
hikayede bir aşığın; hatta deli divane aşık bir adamın, karşısındaki sevgilisinin sözleriyle yavaş yavaş eriyen aşk ve mutlululuk hayalleri; yok olan gelecek düşleri, hisleri; bilinçakışı içinde doğanın ve çevresindekilerin halleri ve hareketleriyle öyle güzel, senkronize verilmiş ki metafor denizinde okuyucuyu gün batımında gönüllü esir etmiş. şiirsel sinema gibi; mizoguchi, tarkovski, bergman ya da sembolist bir ahmet haşim şiiri gibi süzülmüş okuyucunun belleğine ve gönlüne.
sürpriz, dehşetengiz finale gidiş ise benim açımdan, vena amoris'in anlamını okuyunca, büyük bir heyecan yarattı.kahramanımız; parmağından kalbine, çakısıyla aşkının hayalkırıklığı yolunu çizmiş sandım. nefesimi tutarak okudum sonunu.
yüzük parmağını kestiğini okuyunca; riskli bir aşk oyunundaki yakuza'nın, onurunu ya da aşka inacını ya da derindeki aşkını kaybetmemek için parmağını kestiğini anladım. ve bu sonu da çok beğendim.
yazarından harika bir hikaye daha. ama iceberg değil, bence buzdağı.
--spoiler--
bir insan neden sevdiğine saplantı derecesinde bağlılık duyar ve onun haricinde başka bir dünya olamayacağını düşünür? saplantı ve bu saplantı sonucunda kendi bedenine eziyet etmek, zarar vermek elbette sağlam ruh haline sahip birinin seçimi olamaz. ama aşk denilen şey zaten ne kadar da sağlıklı bir ruh halinin sonucudur bu da tartışılır.
--spoiler--
ekşi sözlük veya itü sözlükten kimsenin katılmayacağı yeni sayı.
yazıyorsun, yazıyorsun...okuyan yok.
okuyan da olmamış diyor, gören sanki kendileri nobel almış...
gerçi nobeli salladığım da yok...
--spoiler--
enteresan fantastik bir kurgu. bildiğimiz ruhunu şeytana satan adamlara benzese de kurgusu tamamen farklı. bir galip tekin öyküsü olmuş. sonuna kadar süprizler bitmiyor. tek sıkıntı olması gerekenden daha kısa olmuş gibi.
dünyada muşta olabilmek isteyen yeterince adam varken şeytanın seçimleri de garip bir ironi olmuş. muştalarını iyilerden seçen bir şeytan tiplemesi aslında gerçek hayatta yaşadıklarımıza daha yakın bir gönderme. kötüler zaten kötüyken şeytan neden onlarla uğraşsın ?
--spoiler--
uzun bir bekleyiş ve sözlükten kaynaklanan gecikmelerin sonunda kavuştuk dergimize. bu yağmurlu ve kasvetli havaya -bir fincan da kahve ile- keyif katacak bir sayı olmuş... emeği geçen tüm yazarların ellerine sağlık.
çok ilginç ve bir o kadar da enteresan bir konu seçimi... hikaye ilerlerken ne yöne akacağını pek kestiremiyorsunuz ki bu yazarın sonunu nasıl yazacağı konusunda plan yapmadığı anlamına gelir. bir yerden sonra doğaçlama yazılmış denebilir. tek eksiği tasvir olan bir hikaye. bir çırpıda okunacak kadar sürükleyici -ve kısa-. yazarın ellerine sağlık.
--spoiler--
takı satan bir dükkanın önünde durmuş , kahkahalar eşliğinde almışlardı teneke dedikleri yüzüklerini. bir sonraki günün ne getireceğini düşünmeyerek. nereden bilebilirlerdi ki binlerce fit yükseklikten bırakıldıklarında, paraşütün açılmayacağını
--spoiler--
olaydan çok durumun anlatıldığı bir hikaye. mekan zaman tasvirleri neredeyse yok. kuvvetli cümlelerle hikayeyi kotarmış. kısa ve hoş bir hikaye. bir burukluk bırakıyor. yazarın ellerine sağlık.
not: ilk defa kotarmak kelimesini cümle içinde kullandım. bana da saçma geldi...
edir: pipishik arkadaşım sağolsun teyit etti. kotarmak kelimesini doğru yerde kullanmışım... teşekkürler, saygılar... ne kelimeymiş be...
--spoiler--
Üç Yüzük göğün altında yaşayan Elf krallarına,
Yedisi taştan saraylarındaki Cüce hükümdarlara,
Dokuzu ölümlü insanlara,ölecekler ne yazık;
Bir Yüzük gölgeler içindeki Mordor Diyarı'nda,
Kara tahtında oturan Karanlıklar Efendisi'ne.
Hepsine hükmedecek bir yüzük,hepsini o bulacak,
Hepsini biraraya getirip,karanlıkta birbirine bağlayacak
Gölgeler içindeki Mordor Diyarı'nda.
--spoiler--