(#1321585) entry'si ile ne kadar açık sözlü olduğunu göstermiş, nesli nedeniyle birazcık kaybetse de* ufak bir gülümsemesi ile saniyeleri donduran insan.
mekÂnları güzel yapan şeyin içindekiler olduğunu tescilleyenlerden.
yarım saate yakın bir süre nickinin telaffuzunun dedikodusu yapılmış yazar:
-nicki ne şu karşıda oturanın?
+valla sydera diye yazılıyor ama nasıl okunduğunu bilmiyorum, sidera heralde
-saydera da olabilir.
+evet, saydera da olabilir.
-güzel pasta yiyo ama
+evet öyle
-iyi de kadeh kaldırıyor maşallah.
tanıştık, kaynaştık, geriye bir tek sohbet etmek kaldı, ancak konuşmasa da karizması yeter.
sözlük lütfen söyle ona, bana duymaya alışmadığım ince sözler söylemesin. herkesin olması gerektiği gibi bir insan evladıyım ben de. kendi inceliğini bana yansıtsa da ben söylediği gibi biri değilim. söyle bunları hep...
beni her anımda anlayabilecek ender insan.
onunla konuşurken, insan ruhunu kontrol eden bütün sıkıntıları bırakıyor. çünkü karşınızdaki öyle bir insan ki, sıkıntı nedir bilmiyorsunuz konuşurken. muhabbet akıp gidiyor, nereye gittiğini de pek umursamıyor insan zaten. bazen günler uzasa, dersler olmasa da sürekli konuşabileyim bile diyorsunuz içinizden. ama saat gecenin geç bir vakti oluyor her zaman. sizi tıpış tıpış yolluyor, sizden daha çok düşündüğü sizin geleceğiniz için. sonuçta biliyorsunuz ama yarın olacak, tekrar muhabbet edebileceğiz diye. o yüzden içiniz rahat bırakıyorsunuz muhabbeti kaldığı yerde. nasıl olsa o sizi bekliyor olacak sıkıntılarınız dağlar kadar olsa bile***.
ulu ankara grubunun nazık elıt bır hanımefendısıdır. ancek zırveden erkenden ayrılmıs fena satmıs yazar arkadasım. kızım paylasım dıyoruz, muzık sesı az olsun dıyoruz. ortamı sagladı arkadaslar sen kalktın oldu mu hıc? *
derin yazacaksam eğer voice of the soul'u takarım kulağıma ben. onu dinledikce açılır ve birilerine ruhumdan iki damla gözyaşı akıtabilecek hÂle gelebilirim.
...
saygı, sevgi ve güvenin vücut bulduğu bir karakter görürüm ben sana baktığımda,
saygını beni her daim zevkle dinlemenden anlarım.
sevgini gözlerinden okur, sarılışından anlarım. özleminden ve isyanından anlarım.
güvenini hayallerinden ve düşüncelerinden adeta okurum.
budur beni rahatlatanlar. bi boka yaramaz net aleminin içinden bir şehri geceleyin yüksek bir yerden seyrediyor gibiyim şu an.
bazı yerler kapkaranlık, bazı yerler ise ışıl ışıl.
ışığa yöneliyorum, herkesin ihtiyacı olanı "huzur"u hatırlatıyor sonuçta
kaynağında da seni görüyorum ve bu teşekkür etme sebebidir gökyüzüne.
bak şu an delay'li tapping'ler ellerimi titretiyor, sanırım yeterli bu kadar.
sırf ben geldim diye zirveyi terkeden yazar. ben zirveye ayak basar basmaz ayağa fırlamış, bana "bu zirve ikimize fazla" derken organizatöre dönüp "ben bu adamla aynı zirvede bulunmam, ya aria ya ben" diye sormuştur. Organizatörden "tamam o zaman, aria" cevabını aldıktan sonra bu tarihi ayara dayanamayıp eli ağzında ağlayarak zirveyi koşar adımlarla terketmiş yazar.
bütün taksiler sana feda olsun yazarı. sen benim yanımdasın ya hiç şikayetci değilim ömrümüzün taksilerde geçmiş geçmemiş hiç sorun değil. ahh be güzelim bi sigaram var onu da idare ediver. *
bir kibrit kutusuna nicin bu kadar sasirdi , anlamadım yazari. ah bir de fotograf makinesinin sarj durumunu bilse daha iyi olacak ama o kadar kusur kadı kızında da olur. efenim fena halde paranoyak olan bu bunye , dün gece benim kopmama sebep olmustur. *** efenim bu sahsı muhteremi zirvede görmek gercekten benim adıma mutluluk verici olmustur. aramızdan erken ayrılmıştır ama canı sagolsundur. nice zirveler canım , hayallerini ve umudunu yitirmemen dilegiyle. ***
zirvede tanışma şerefine nail olduğum, mersine gelirse beni cok mutlu edecek olan yazar. ayrıca cok guzel bir gulumsemesi olduğuda dikkatlerden kaçmamıştır.
öyle bir insan ki o; onunla konuşmak, küçük bir çocuğun sabah güneş doğarken denizi seyretmesi gibi. nasıl çocuk denizi gördüğünde heyecanlanır, denizi keşfetmeye çalışır ve o anın tadını sonuna kadar çıkarmaya çalışırsa, onunla konuşurken insan bunları yaşıyor. görünce heyecanlanıyor, onu tanımaya ve o güzel muhabbetinin tadını bırakmamaya çalışıyor. ve her seferinde denizi seyreden çocuk gibi söz veriyor kendi kendine "ne olursa olsun, denizi seyretmeyi, maviyi özlemeyi bırakmayacağım ölene kadar." diye.
ama akşam oluyor çocuk için. gidiyor, dönüyor kendisine çocuk kendisine verdiği sözü hatırlatarak. işte böyle birşey onunla konuşmak. bağımlılık yaparcasına bir yakınlık, bir anlayış onunla konuşabilmek.
ve evet belki bir gün o otobüs gerçekten uçabilcek.
cok fazla ustune gidilmesi durumunda iyi niyetini arka plana birakmasi an meselesi olan yazar. o kadar diyorum.. anlayana..
anlamayana anlayacagi dilden anlatilacaktir.