içinde johnny deep olunca gerisi mühim değil denilerek gidilen ve beklentileri boşa çıkarmayan, kanlı sahneleriyle kill bill i aratmayan süper filmdir.
sözlük olarak topluca beyazperde.com a geçilmeli ve 10 üzerinden yüksek yüksek puanlar verilmelidir.
tim burton yapmis yine yapacagini, oyunculuk, mekan, cekim acilari, dekor, kostümler her seyiyle cok basarili bir film olmus. sahnelerin hepsi bagiriyor resmen "ben tim burton elinden cikmayim." diye. sevenlerinin kacirmamasini önerilir, sevmeyenler icin de belki geri adim atilmasina sebep olabilecek bir film olmus.
- film kapkara bir londra görüntüsü ile basliyor, kamera londra sokaklarinda ilerlerken siz zevkten dört köse oluyorsunuz koltukta. atmosfer alabildigine siyah zaten, kasvetli, agir. filmin adina yakisan cinsten olmus yani.
tarantino ile yarisan sahneler de yapmis tim amca bu sefer. o kadar karanligin icinde akan cirtlak kirmizi kanlar ve bogazlanan insanlarin ses efektleri ile bu isten de siyrilmis alninin akiyla.
- johnny depp'i hepimiz "karayip korsanlari"ndan sonra kaptan jack sparrow olarak taniyip benimsedik, ve ben filmlerdeki performansini hep jack ile kiyasliyordum simdiye kadar. ama bu filmde öyle sahneler var ki; jack performanasi haltetmis sweeney todd'un yaninda. kendisini artik sweeney performansi ile degerlendirecegim filmlerinde, cünkü harbiden asmis artik.
o kadar güzel yakisiyor ki beyaz perdeye psikopat katil olarak, ötesi yok, baska biri de hakkindan gelemezdi zaten bu rolün.
sarkilarda kendi sesini kullandigini okumustum bir de. eh daha ne olsun sayin izleyici, daha ne olsun.
- helena bonham carter icin de ne söylesek bos zaten. yine catlak bir makyaj, catlak saclar ve catlak bir rol.
filmin hemen baslarinda johnny ile beraber arkadaslarina(usturalara) söyledikleri bir sarki var ki, yemede yaninda yat bir performans olmus. en begendigim sahne oldu, sirf o sahne icin bile izlenilir bu film.
kurdugu hayallerin de rengarenk olmasi, kendi hayal dünyasinin gercek dünyaya oranla ne kadar farkli oldugunu gösteriyordu bize. yani hayallerin gercekten de hayal olmasi ve öyle cekilmesi süper düsünülmüs.
- ve alan rickman; olamaz böyle bir karizma, böyle bir ses tonu ve böyle bir oyunculuk. adam gözleriyle oynuyor resmen, dudaklariyla oynuyor. hic bir sey yapmadan yolda yürüdügü bir film olsa bile bu adamin cevirdigi, gidip izlemek gerekiyor ders almak icin.
hele johnny ile karsilikli sahneleri, o kadar güzel ki agziniz acik izliyorsunuz, hic bitmemesini isteyerek.
- filmden sonra adinin ed sanders oldugunu ögrendigim toby ise mükemmel sarki söylüyor. eger kendi sesini kullandiysa o da, ilerde müzikal filmlerde yine roller kapar, canavar gibi performans sergiliyor zira bu yasta...
Tim Burton'ın gelenekselleşmiş film yönetimi ile sürprizleri konu için harcamayıp bilerek ve isteyerek bir sonraki sahneyi seyirciye tahmin ettiren ancak görsellerle yine aynı kitleyi hayrete düşüren filmi, inanılmaz keyif aldım izlerken. Müzikal olması ekstra bir ustalık katmış oyunculara. Çizgiler, renkler, karikatürize edilmiş mekanlar ve romantizmi farklı boyutlara taşıyan tekrarlanan diyaloglar, hepsi muhteşemdi. Filmin bütünü bana "the melancholy death of oyster boy"u hatırlattı. Yine bir Burton imzası:
adam ilan-ı aşk için kum tepesini
düğün için deniz kıyısını seçti.
ve dokuz günlük balayı
capri adasında geçti.
ilk akşam yemeği: balık yahnisi
doğrusu çarpıcı bir yemek.
adam yumuladursun
kadından bir dilek.
dileği yerine geldi: bir bebek
ama bir sorun doğdu o an:
bir insan mıydı bu doğan?
gerçi beşer parmak vardı
ellerde ayaklarda
işitip hissediyordu da
öyleyse
mesele neydi ki?
ah bu çocuk
öyle tuhaf bir şeydi ki!
o aşk hikayesinin sonu buydu
bu doğum o mutluluğun sonuydu
çıkıştı doktora kadın:
"benim olamaz bu. çok farklı huyu suyu.
kokusuna bakın:
okyanus, yosun ve deniz suyu!"
doktor içerledi
"hanımefendi,
kabahat benim mi oğlunuz yarı-istiridyeyse
siz yine şanslısınız dün bu ilde
gagalı bir kız doğdu. üç kulaklı. her neyse. siz
en iyisi şirin bir eve taşının: sahilde
uygun isim arandı epey. sonunda
sam oldu adı. tabii aslında
"midyeye benzeyen o şey"
sonra herkeste bir merak bir merak
istiridye çocuk ne zaman kabuğundan çıkacak?
bir gün thompson dördüzleri onu görünce
"çift kabukluuuu" diye alay edip kaçtı çabucak
bir bahar günü sokakta unuttular
sam yağmur altında kaldı.
biriken suyun mazgaldan gidişine
baktı-daldı.
annesi arabayı otobanda durdurmuş
ön panele vurup duruyordu
keder,
hüsran,
ızdırap.
tahammül etmek zordu.
bir gece "hayatım" dedi kocasına
"sakın alay ettiğimi sanma
bana tuhaf gelen bir şey var
kızmaca yok ama. anlaşılan
yataktaki sorunlarından ötürü
oğlumuzu suçluyorsun her an"
adam perişan.
macunlar merhemler denedi
umutlanıp zaman zaman
iksirler losyonlar
ve kaşındıkça kaşındı kan-revan.
doktor dedi ki adama
"kesin bir şey denemez ama, belki
derdinizin devası derdinizin sebebi.
istiridye seks gücünü arttırır derler. kim bilir,
oğlunuzu yerseniz
saatlerce sevişmek size vız gelebilir."
gece adam usulca
süzüldü oğlunun odasına
gözünde kan,
alnında ter,
dilinde yalan.
"mutlu musun evlat? doğrusu
cennet dururken
çekilmez böyle hayat
düşün bi kere bezip de bu hayattan
ölmek istemez mi insan?"
gözlerini kırpıştırdı sam
ama cevap vermedi.
babası iyice kavrayıp bıçağı
gevşetti kıravatı.
tam tutmuş kaldırırken
oğlu ceketine damladı
adam kabukları ağzına dayadı
ve gidiverdi sam boğazından aşağı
sam'dan arta kalanları
hemen götürüp gömdüler
deniz kıyısına, kumsala.
bir damla gözyaşı, bir dua.
ve pürtelaş döndüler yuvalarına.
istiridye çocuğun mezarı:haç
sahile vurmuş olan
bir tahta parçasından
ve kuma yazılmış bir söz:
"kurtarır hazret-i isa"
ama silindi haritası
denizin ilk kabarmasıyla.
müzikal olmasa çok daha başarılı olabilecek film. en gerilimli sahnede müzikal girmesi insandaki tüm atmosferi dağıtabiliyor. ayrıca filmin ortasında kesilen kurbanlar en ufağından da olsa bir tepki verseler fena olmaz. * ayrıca johanna'ya yazan beyimizin i fell you jonanna lafı film boyunca kafanızın etini yiyebilir.
tim burton'ıyine yeniden ayakta alkışlatan film.
müzikal olması bazılarını sıkarken ikinci yarısı insanı kendinden geçirtir. ikinci yarısı eğer müzikal olmasaymış bilindik bir korku filmi olmaktan öteye gidemeyip, sıradanlıkta üst seviyelere ulaşırmış. fakat tim burton'ın yönetmenliği ve johhny deep'in oyunculuğu insanı alıp götürür.
kadrosundaki oyunculardan bir kısmını Harry Potter filmlerinde de gördüğümüz müthiş Tim Burton filmi.Oyuncular arasında eşi Helena Bonham Carter da pek tabi bulunmaktadır.Efenim filme gelince sonuna kadar her şey iyiydi güzeldi.Sacha Baron Cohen harikaydı,Tim Burton Londra'sı harika yansıtılmıştı da,johanna ile oğlan ne oldu?
güzel bir tim burton filmi. belli bir kadro ile çalışılmış, mazur gösterilmiş kötü karakterler, algıda aynı karanlık, aşk muhteşem, ifadeler (konuyu yada durumları ifade olarak) başarılı, vs vs... lakin filme korku filmi olarak gitmeyin. müzikal olarak, tim burton algısı espri ve inceliklerle yumuşatılmış, ama gene de sağa sola, kamera camına sıçrayan boyalı sularla kanlı olmuş bir film. seyredilesi, ama ne olduğunu bilerek.
(bkz: şefin önerisi)
(bkz: afiet olsun)
filmi ilk duyunca hemen arşivime bakmıştım ve sweeney todd isminde bir filmim olduğunu gördüm. ancak johnny depp filan oynamıyordu. neyse izleyeyim dedim. film mükemmeldi. tim burton un çektiği filmin bu versiyonunu da vizyona girince hemen izledim. tamam film güzeldi ancak ilk versiyonu aratmıştı bize.
1.sini de kesinlikle izleyin derim.
tim burton yine karanlık ve şiirsel bir film çekmek istemiş. maalesef başaramamış.
dekorlar ne kadar güzel ve karanlık olsa da, oyuncuların performansı muhteşem olsa da, hikayenin hiç şiirsel bir yönü yok. çirkin bir film yani.
iki saat boyunca kesilen boğazlar.
londra'da yasamis ve bir suru cinayet islemis berberin hikayesini anlatan film.
konu: super.
oyunculuk: super otesi.
muzikler: guzel.
goruntuler: muhtesem.
olmus mu ? olmamis.
ben hic sevmedim. korku ve muzikal bir arada olmamis. ben ciddi bir korku filmi bekliyordum ama muzikale razi olmak zorunda birakildim. bence tarantino bu filmi yapsaydi cok daha guzel olurdu.
muzikal seviyorsaniz zevk alirsiniz belki. sevmiyorsaniz uzak durun. sinema'da hayal kirikligina ugramis onlarca insan gordum.
Müzikal sevmem , hayatta izlemem diyorsanız gitmeyiniz (Ki film için tam olarak bir müzikal denilemez). He bunun dışında müzikallerle hiç bir sorunum yok diyorsanız son iki üç yılın en iyi 3 filminden birini izlemiş olacaksınız. O kadar şahane...
an itibariyle izlemekten sıkılmış bulunmakta olduğum kan dolu sahneleri olan filmdir.johnny deppin oyunculuğuna lafım olamamakla beraber,filmin müzikal olması beni son derece sıkmıştır. filmi özetlemek gerekirse ki, sweeney todd isimli eleman evli ve süper şirin bir kız çocuğuna sahip bir babadır.asıl adı benjamin barkerdır.alçak hakim trufin sweeneynin karısına göz dikip sweeneyi bir şekilde karısından uzaklaştırır ve kendisi sahiplenir ve tabiki de çocuğunu. daha sonra karısı dilenci kılığına girip hatta direk dilenci olup kızının zorla kapalı tutulduğu evin olduğu mekanda takılmaya başlar ve kızına bakan abazaları sweeney todd ruhunu affetmez diyerek uzaklaştırır ki bir eleman onun lafını dinlemez, ki zaten dinlemese iyi olur çünkü sweeneynin elemanıdır kendisi birazcık.kızın takip edildiğini farkeden alçak hakim trufinse kızı başka yere kapatır ama izim sweeneynin elemanı onu ordada bulur ve bir şekilde onu sweeneynin yanına getirir. sweeneynin karısı için kendisini zehirledi diyen kadınsa sweeneye aşıktır ve onun işlediği her cinayetten kalan insan parçalarını keklerine koyar ve satıp para kazanır,ilk önce sweeney kurbanlarını berber koltuğuna oturtur sora boyunlarını keser,daha sonra hazırladığı koltuğun ayak kısmına basarak alt kattaki hazneye düşer kurbanlar ve daha sonra orda ayıklanıp yanan kazana atılır.kıyma makinasından geçirilip kek yapılır ama dilenci bu sıralarda sweeneyin yanına gelir ve gariptir ki tanımaz ve sen katilsin der,bu sırada sweeney onu tanımaz ve öldürür aşağı atar. sweeneyin kızı orda bulunmaktadır ki sweeneynin elemanı kızı kurtarıp evine getirir. ama kızı orda bırakır ve meçhul bir yere gider. daha sonra sweeney kızı tam görüp öldürecekken aşağıdan gelen çığlık sesine koşar ve kızada sakın kıpırdama der.merak ediyorum ki kıza öyle dedi ama kız öleceğini bile bile nasıl orda bekler,salak mı bu kız niye kaçmasın ki kapı baca açık yani.her neyse devam ediyorum.sweeney aşağı iner ve bir şekilde orda öldürdüklerinden birisinin karısı olduğunu farkeder,sonra kendisine kurbanları kamufle etme konusunda yardım eden kadını yanan kazana atıp diri diri yakar ki zaten kadın canlı cenaze gibidir.kendilerinin yanında çalışan ufaklıkta cesetleri gördükten sonra bir yere saklanmıştır ve sweeney karısının başında oturup zırlarken,bizim velet yediği kaba tükürmek suretiyle sweeneyi öldürür.aynen sweeneynin taktiğiyle tamda boyundan.peki aklımda kalan soru işaretleri ne olacak.kızını bulup getiren çocuk nereye gitmiştir ve ona ne olmuştur.ufak çocuk ne olmuştur.yani film hoş olmakla beraber kopukluklarla doludur özellikle son yarım saati.film tamamen karanlık ortamlarda çekilmiş ama bir iki rüya sahnesi güneşlidir.onun dışında filmde mum ışığından başka güneş ışığı dahil başka aydınlanma nesnesi bulunmamaktadır.
bir tim burton filmini daha görmenin mutluluğuna erişmiş şahsım buyurur ki:
makyaj, kostüm, müzik , görüntü yönetmenliği, kurgulama açısından mükemmel bir filmdir. tipik bir tim burton filmi, kimi yerlerde Makas Eller ( Edward Scissorhands ) kimi yerlerde Ölü Gelin'i ( Corpse Bride) hatırlatan film, daha önce yıllar boyu müzikal olarak tiyatro sahnelerinde sunulmuştur.
londra'da geçen film eminim herkese şunu söyletir. 'en güzel londra tim burton'un gözündeki londradır.'
ayrıca Johnny Depp sürdürdüğü saçma korsan serisinden sonra, bence bu filmle, mükemmel oyuncu kimliğine geri dönmüştür.
film bir müzikal olduğu için herkese hitap etmez. sinemadan çıkan insanların alaycı bir şekilde 'benim karnım acıktı' cümlesini şarkı söylerek kurmaları sinir bozucudur, ama 'johnny depp'i görelim, aman hastasıyım, ay çook yakışıklı amaaaaağ' diye kikir kikir sinemaya giren kızlardan ve 'kan görelim, çatır çutur kafa kesiyomuşlar lan filmde' diye sinemaya giren pek vahşi, haşin erkek takımından daha farklı bir yorum beklenemezdi..
--spoiler--
Sweeney Todd, cinayet işlerken olaylara tanık olan erkek çocuğu sandığı, tanımadığı, hiç görmediği deli gibi görmek, sarılmak istediği öz kızına 'yüzümü unut' der ve bunlar ona söyleyeceği son sözleridir.
--spoiler--
johnny depp 'in deyim yerindeyse döktürdüğü dün izlediğim; tim burton' nın ve helena bonham carter' ın oyunculuğu karşısında saygıyla eğildiğim film. simsiyah ve bir tutam beyaz saçıyla, beyaz pudrasıyla ve yüzündeki nefretle sweeny todd' un havasına daha ilk sahneden girmiş bile.
johnny depp' in oyunculuğunu iyi olduğunu konuşmaya gerek yoktur zanlımca. zaten bunu dünya ahiret bilmekte ve söz etmekten de çekinmemektedir. ancak ne vardır ki bu filmin müzikal olduğundan da bahsedersek eğer johnny depp' in nasıl da şarkılar söylediğini sesinin bir anda nasıl alçalıp nasıl yükseldiğini ve bunu profesyonelce yaparken filmi çekmek istediği zaman tim burton teklifi götürdüğünde neden heyecanlandığını ve korktuğunu gayet iyi anladım. diyeceğim şudur ki sweeny todd'u johnny depp'ten iyi kimse oynayamazdı.
filmin siyah beyaz olması tim burton' nın aslında filmleri için nasıl bir taktik geliştirdiğini de açıkça ortaya koyuyor. filmde kasvet yaratmak istenerek yapılmış ve yeterince gerilimi yaşıyorsunuz zaten.
sweeny todd' un tek başına elinde usturasıyla sokaklarda şarkı söyleyerek ve sorular sorarak dolaştığı sahne ise bazı filmlerden kafanızda belirgin sahneler kalır ya işte o sahneler de kalmaya değer nitelikte.
"bloody yeah!" diyerek en kısa ve öz tasviri yapılabilecek bir film.
intikam intikam sesleri arasında, usturanın o zarif inceliği ve parlaklığının arkasında bıraktığı kesik damarların müzik ile dans ettirilmesinin yanında bir hayatta kalma savaşı. görsel anlamda siyah tonun asaletini ve 18. yüzyıl sonları ingiltere'sinin eşsiz sokak görüntülerinin çok iyi kullanıldığı yapım.
depp ve Bonham Carter'ın, izleyiciye hayal olarak lanse edilen deniz kıyısı görüntüleri oldukça hoş. özellikle todd'un, hapishane giysisi menşeili olan elbisesi ve ebleh olarak uzaklara bakışı küçük bi çocuğu andırırken bi hayli eğlendim. son olarak spoiler verelim;
filmde ilk olarak adolfo pirelli'nin çırağı olarak gördüğümüz çocuktan başka hiçbir karakter hayatta kalmıyor. öyle bi kıyım ki, suretini sadece berber koltuğunda 20 saniye gördüğümüz 6-7 adam da çörek mi pasta mı neyim oldu. çörek pasta demişken, dev kıyma makinesi çok süper.
johnny depp'in rolü için bir türk'ten kısa süreli bir berberlik eğitimi aldığı müzikal film.
tim burton yine olağanüstü bir atmosfer yaratmış, oyunculuklar süper, şiddet tam dozunda, şarkılar ayarında, yalnızca sonunda biraz baştan savmalık sezdim. daha iyi bir son yazılabilirdi diye düşünüyorum ama genel olarak yine tim burton kalitesinin altına asla düşmemiş bir film olmuş.
Helena Bonham Carter a birkez daha hayranlık duymama sebep olan film. bir kadın bu kadar mı yakışır perdeye. film bahane helena şahane. depp de döktürmüş. üstelik müzikal falan ama gerçekten son derece eğlendirici. özellikle filmin atmosferi harika.