suç ve ceza

entry469 galeri19
    26.
  1. fyodor mihailoviç dostoyevski bu romanı 1866 yılında tamamlamış ve yayımlamıştır. romanın başlıca temalarından biri sıradanlığa karşi çikmaktir. düzen içindeki düzensizlik, adaletsizlik, durumdan vazife çikartmak, vicdan, dürüstlüğün katmanları, iyilik ve kötülüğün birbirine karıştığı romanın baş kahramanları bir katil rodion romaniç raskolnikov ve bir orospudur. yazarın ilk romanıdır en unutulmazlar arsındadır.
    1 ...
  2. 27.
  3. *öldürme isteği uyandıran eser. mutlu son klişesini çıkarıp raskolnikov ve sonya'yı nehirde boğarak öldürsek tam süper olacaktır.
    3 ...
  4. 28.
  5. aynı anda hem bu kadar uzun ve süslü cümlelerin kurulup hem bu kadar anlaşılır ve sürükleyici olduğu ikinci bir eser yoktur herhalde şu dünyada..
    çok büyük bir yazar olan dostoyevski büyüklüğünen kaynaklanıyor olsa gerek hiç cinsellikle ilgilenmemiş, seyircinin cinselliğe meyilli olabileceği yerlerde ise derhal konuyu değiştirerek örnek timsali olmuştur..
    kendinizi hem suçlunun hem olayların yerine koyup sık sık karar değiştirirsiniz falan ancak sonuç tam istediğiniz gibi biter..
    3 ...
  6. 29.
  7. kelimelerle anlatılacak bir kitap değildir. aslında kitap da değildir. hayatın bir kesiti gibidir.
    3 ...
  8. 30.
  9. filmi çekilesi denilen kitaptır. anlatılmaz yaşanır gibi birşeydir...
    3 ...
  10. 31.
  11. Dostoyevski, koyu bir katolik olmasaydı bu kitabı yazamazdı.
    2 ...
  12. 32.
  13. zengin; o ki bir asalak, öyle bir asalak ki toplumu emer sömürür
    fakir; çoğu kez ne uğruna olduğunu bilemeden ölür
    içsel konuşmalar..
    kararsızlık...
    insanoğlunun ruhu, taa içi ve güzel bir kurgu.
    raskolnikov'u dinlerken * * kendinizi nasıl dinlediğinizi ya da dinlemekten kaçtığınızı görürsünüz.
    bir yansımayı izlemek gibidir 'suç ve ceza' yı okumak.
    5 ...
  14. 33.
  15. 34.
  16. özellikle gençler neler olduğuna uyanmasın diye tavsiye edilmeyen kitap...
    1 ...
  17. 35.
  18. 36.
  19. ''eylemlerin ahlaki değerlerini yöneltildiği kişiler belirler'' tezini savunaran bir adamın kendisiyle hesaplaşmasını anlatan bir başyapıt.
    0 ...
  20. 36.
  21. dostoyevski söz konusu eserinde öyle bir karakter yaratır ki; tahayyül dünyanızda 3 boyutlu bir hal alır raskolnikov. sizin gibi yer, içer, sıçar. bir sonraki hamlede ne yapacağını kestirir hale gelirsiniz. o artık bir düş kahramanı değil, gerçeğin ta kendisi olmuştur. suç ve ceza'dan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır artık.
    1 ...
  22. 37.
  23. kısaca: bir insanla bir düşünce arasındaki tüyler ürpertici kavganın hikayesi. sonrası düşüncenin zaferini hazırlayan dekor ve hadiseler..
    2 ...
  24. 38.
  25. yaşasın edebiyat dedirten bir roman bu.
    svidrigaylov'u intihar ettiren büyük deha, neden çayırlarda sonya ve rodya'ya arzular şelale ambiansı yaratmamıştır,aklıma takıldı? yeni bir başlangıç adına? yoo..sapıkça değil..
    yanlış anlamayalım..
    1 ...
  26. 39.
  27. cezam neyse suçumu işlemeye hazırım
    suçum neyse cezamı çekmeye hazırım...
    raskolnikov sonya'yı seviyo
    raskolnikov sonya'dan nefret ediyo...
    raskolnikov dünyayı seviyo
    raskolnikov dünyadan nefret ediyo...
    raskolnikov kendini seviyo
    raskolnikov kendinden nefret ediyo....
    raskolnikov büyük adam olacağını düşünüyo
    raskolnikov bir böcek kadar değeri olmadığını söylüyo
    raskolnikov toplumun bir suçu
    raskolnikov toplumun bu hale gelmesinin sebeplerinden biri...
    hepimiz biraz raskolnikovuz. biraz değiliz...
    hepimiz katil olabiliriz. hepimiz öldürülebiliriz.
    büyük dogma ye, büyük söz konuşma...
    suuçççççççççç ve top ağlarda sayın seyirciler..hakem dostoyevski bitiş düdüğünü çaldı, herkes kendi cezasını çeksin dedi.

    yaşamak mı suç ölmek mi ceza, dostumyevski sorarım sana!
    4 ...
  28. 40.
  29. dostoyevski'yi dostoyevski yapan yapıt ve bu yapıtı silinmez yapan yıllar, ondokuzuncu yüzyıl rusya'sının çar i'nci nikola'nın baskısı altında insanların ezildiği yıllardır. toprak işçileri, bir çeşit tarım gereciymişçesine toprak beyleri arasında açık artırmayla satılmaktadır. oysa küçük toprak beylerinin durumları da, inek gibi alıp sattıkları mujiklerden daha güvenli
    değildir; sabah akşam bölge komiserinden dayak yemektedirler. devlet dairelerinde müdür, memurunu tokatlayarak
    çalıştırır. kırbaçlamakla kırbaçlanmak en olağan günlük işlerdendir. kazançlar yaşamaya yetmemektedir, açlık
    salgındır, aydınlar arasında yıkıcı düşünceler kaynaşmaktadır. bakışlar gök ölçülerine çevrilmiştir, mujikler isa'nın
    saltanatını sabırsızlıkla beklemektedirler: bu kadar iğrenç bir şeye tanrı razı olamaz.

    sonya'nın ağzıyla bu yargıya varan dostoyevski, yaşadığı sürece onu kıvrandıracak olan ikiliği, suç ve ceza'nın
    dördüncü bölümünde, raskolnikov'un ağzından ortaya atıyor: ama gene de razı oluyor işte.... birkaç yaprak
    sonra da, ünlü romanının dayandığı önemli sorulardan birini sormaktadır: nasıl oluyor da bu kadar bayağılık,
    böyle kutsal bir duyguyla bağdaşabiliyor?. dostoyevski, daha birçok yapıtlarında, bu sorunun uyandırdığı
    kuşkuları çözmeye çalışacaktır. zaten kendisinin bütün eserlerinde iyi ve kötünün içiçe geçmesi konusunda o dayanılmaz öfkeyi görürüz.

    dostoyevski doğduğu zaman puşkin yirmi iki, gogol on bir yaşındaydı: her ikisi, de ona öncülük etmiştir.
    tolstoy'la turgenyev'se onunla birlikte yetişecek, onunla yarışacaklardır. almanya'da goethe, ingiltere' de byron, fransa'da chateaubriand, stendhal, balzac ünleri rusya'ya erişmiş olarak yaşamaktadırlar. 1843'te balzac moskova'ya geldiği zaman dostoyevski onun eugenie grandet'sini rusçaya çeviriyordu çağ, büyük düşünürlerle büyük sanatçıların çağıdır. yanlız en önemli konu zaten çağ bir sancılı dönem çağıydı.heine, hugo, merime, poe, musset, dickens *, flaubert yetişmektedirler. suç ve
    ceza,'nın tasarlanmasından önce bir de çehov doğacaktır. dostoyevski ilk yapıtı olan insancıklar'ı yayımladığı
    1846 yılında yirmi beş yaşındaydı. ve enteresanı artık hayatın olur olmaz sillerini yemişti. zaten fazla geçmeden kendisi hakkında kurşulanma emri verildi fakat daha sonra sürgüne çevrildi.
    dostoyevski, byron öldüğünde üç, goethe öldüğünde on bir, puşkin öldüğünde on altı, stendhal öldüğünde yirmi
    bir, chateaubriand öldüğünde yirmi yedi, balzac öldüğünde yirmi dokuz, gogol öldüğünde otuz bir yaşındaydı.
    altmış yaşına kadar yaşayacak, edebiyat dünyasının en sağlam yapıtlarını kuracaktır.

    suç ve ceza, böylesine bir çevrede, 1866 yılında yayımlandı. 1860'ta rusya'da toprak reformu yapılmış, toprak
    köleliği kaldırılmıştı. çar i. nikola çoktan ölmüştü. bütün bunlar açlıkla yoksulluğu azaltacak yerde, büsbütün
    hızlandırmıştı. sosyal denge bozulmuştu bir kez, toplumdaki kargaşalık sürüpgidecekti. turgenyev babalar ve oğullar 'ında, çernişevski ne yapmalı'sında bu sosyal kargaşalığın nedenlerini araştırıyorlardı. dostoyevski suç ve ceza'sıyla, turgenyevie çernişevski'nin karşısına göksel ölçüyü çıkardı. suç ve ceza, bu açıdan, dostoyevski'nin kendisiyle yaptığı önemli bir tartışmaydı. nitekim o yılların aydınları bu tartışmaya çok büyük bir önem verdiler, yapıt bir anda bütün rusya'ya yayıldı.

    suç ve ceza'nın ortaya attığı sorun şuydu: bir yanda budala, önemsiz, hastalıklı, kimseye yararlı olmayan, tersine,
    herkese zararı dokunan, niçin yaşadığını kendisi de bilmeyen, yarın nasıl olsa kendiliğinden ölecek bir kocakarı
    var. öte yanda da yardım görmediklerinden ötürü yok olup giden genç, körpe güçler... kocakarının manastıra
    adadığı paralarla milyonlarca kötülük önlenebilecektir. şu halde kocakarıyı öldür, parasını al, sonra da bu parayı
    bütün insanlığın yararına harca. bir ölüme karşı binlerce dirilme. bu bir hesap işidir. hem sosyal dengede bu aptal,
    bu kötü yürekli kocakarının ne değeri olabilir? bir bit, bir hamamböceği ondan daha değerlidir. yaşamak için,
    yaşamaya değer olmalıdır. başkalarını sev diyorlar, bundan çıkan sonuç her ikisinin de yarı yarıya çıplak
    kalmasıdır. kaftanını ikiye bölüp yarısını komşuna verirsen hem sen çıplak kalırsın, hem de o giyinmemiş olur.
    iyisi mi, kendini sev, hem kaftanın sağlam kalır, hem de komşunun ikiye bölünmüş bir kaftandan daha fazlasını
    almasını sağlamış olursun. bir toplumda özel işler ne kadar tıkırında giderse genel işler de o kadar düzenli olur.
    kendini düşünmen genel ilerleyişi sağlar, buysa komşun için yarım bir kaftandan daha yararlıdır. ölüme gidecek
    bir adamın kayanın üstünde, ancak iki ayağını koyabilecek kadar daracık bir yerde oturması gerekse, çevresinde
    uçurumlar, ummanlar olsa, sonsuz karanlıklar, sonsuz yalnızlık; bitmez tükenmez fırtınalar içinde, bir arşınlık o
    daracık yerde sonsuza değin ayakta durması, adamın o anda ölmesinden daha iyidir. ne türlü olursa olsun, yaşamak
    gerek.

    sorun, o yıllar rusya'sının sorunudur. dostoyevski, hukuk öğrencisi raskolnikov'un kişiliğiyle sorunu ortaya
    attıktan sonra tartışmaya başlıyor: olağan insanlarla olağanüstü insanları birbirinden ayırmalıdır. olağan insanlar
    boyun eğerek yaşamak zorundadırlar, kanun dışına çıkmaya hakları yoktur. olağanüstü insanlar bütün suçları
    işlemeye, bütün kanunları ayaklar altına almaya yetkilidirler, ülküleri uğruna bütün sınırları aşabilirler. likürg,
    solon, napolyon yeni kanunlar koyarken eski kanunları haklı olarak çiğnemişlerdir. yerleşmiş bir açıdan bakılınca
    bunların işledikleri de suç değil midir? olağanüstü insanlar bir bakıma tüm suçludurlar, kendilerinin ya da
    toplumlarının yararına kan dökmekten bile çekinmemişlerdir. büyükler şöyle dursun, toplumları içinde biraz olsun
    sivrilenler bile, az ya da çok, öldürücü olmak zorundadırlar. öldürücülük, olağanüstülüğün gereğidir. olağan
    insanlar, ellerine geçirebilirlerse, olağanüstü insanları asıp keserler ama, bir süre sonra da heykellerini dikip onlara
    taparlar. olağan insanlar uysal, gelenekçi, eğik boyunludurlar; görevleri kendileri gibi birtakım varlıkların
    çoğalmasına yaramaktır. onlar, insanlığı koruyup çoğaltırlar, ötekilerse yürütüp bir amaca götürürler.
    genç hukuk öğrencisi raskolnikov, faizci kocakarıyı bu düşünceden yola çıkarak öldürmüştür. evet, kan
    dökmüştür ama, herkesin döktüğü kanı, şu yeryüzünde bir çağlayan halinde dökülen, her zaman dökülen kanı...
    onu bir şampanya gibi akıtanlar sonradan capitol'de taç giyip insanlığın övüncü oldular. ben de insanlara iyilik
    etmek istiyordum. yaptığım bu biricik anlamsızlığı bağışlatmak için insanlığa binlerce iyi iş yapacaktım. yaptığım
    işe anlamsızlık bile denemez ya, düpedüz beceriksizlik denir. çünkü bu düşünce, başarısızlığa uğradıktan sonra
    göründüğü gibi, hiç de budalaca değildi. başarısızlığa uğrayan her şey budalaca görünür. ben, şimdi budalaca
    görünen bu eylemle sadece kendime bağımsızlık sağlamak, yaşamak için ilk adımımı atmak, gerekli araçları
    edinmek istemiştim. bundan sonra her şey ölçülemeyecek kadar yararlı bir yürüyüş olacaktı. ama ben, ilk adımda
    tökezledim. başarabilseydim benim de başıma taç giydireceklerdi.

    raskolnikov niçin başaramamıştır? çünkü olağanüstülük sanısına kapılan olağan bir insandır. olağanlar büyük
    acılar çekmeye dayanamazlar, gerçekten büyük insanlarsa büyük acılar çekmek zorundadırlar. olağanlar aşmamaları
    gereken sınırların içine er geç çekilirler, kendi cezalarını kendi elleriyle verirler, sevgi'nin tutsağıdırlar.
    olağanüstüler sevgi'ye boyun eğmezler: peki ama, buna layık olmadığım halde, bunlar beni ne diye bu kadar
    seviyorlar? ah, hayatta yalnız olsaydım, kimse beni sevmeseydi, ben de kimseyi hiçbir zaman sevmeseydim, bütün
    bunların hiçbiri olmazdı.

    raskolnikov kendi erdemini denemek için öldürmüştü. olağanüstüler, doğrudan doğruya yaparlar, denemezler.
    erdem, düşünce değil, eylem'dir: o zaman anladım ki sonya, iktidar, ancak eğilip onu almak cesaretini
    gösterenlere verilir. iş, cesaret etmekten ibaretti. sorun, yalnız buydu. ben, cesaret göstermek istedim, öldürdüm.
    sırt üstü karanlıkta yattığım sırada bütün bunları düşünmüştüm. beni mahveden de işte bu oldu ya. iktidara
    geçmeye hakkım olup olmadığını kendi kendime sorup soruşturmaya başladıysam, demek ki iktidara geçmeye
    hakkım yokmuş. insan bir bit midir? insan, bunu soran için bir bit değildir, aklına böyle bir soru gelmeyen için
    bittir. napolyon bu soruyu sormadan gider, kocakarıyı öldürürdü. benim suçum bu soruyu sormaktır.

    gök ölçüsü, olağan insanların birbirlerine karşı davranışlarını düzenler. raskolnikov da olağan bir insan olduğuna
    göre: kalk, hemen şimdi, şu dakikada, dört yol ağzına koş, yere kapan, ilkin kirlettiğin toprağı öp, sonra dört bir
    yana eğilerek bütün dünyayı selamla, herkesin önünde, yüksek sesle: ben öldürdüm! diye bağır. o zaman, tanrı
    sana yeniden hayat verecektir.

    raskolnikov'un kendisine yüklediği biricik suç, sonuna kadar dayanmamaktır: benim davranışım onlara niçin bu
    kadar çirkin görünüyor? kanunun sınırları aşılmış, kan dökülmüştür. öyleyse; insanlığa iyilik eden, iktidarı zorla
    alan birçok kimselerin de, daha ilk adımlarında, kafalarını kesmek gerekirdi. ama bu adamlar sonuna kadar
    dayandılar, bunun için de haklı çıktılar. bense dayanamadım, bunun için de bu adımı atmak hakkını
    kazanamadım.

    raskolnikov kendisini güçsüzlükle, korkaklıkla suçlandırmaktadır. oysa dostoyevski, raskolnikov'un kendisinde,
    inanışında derin bir hata bulunduğunu söylüyor. dostoyevski'ye göre raskolnikov, bu hatayı sezmiştir ama, gereği
    gibi anlayamamıştır. dostoyevski, büyük yapıtının sonlarına doğru tanrıca davranıyor, yarattığı kişiyi yargılıyor.
    7 ...
  30. 41.
  31. türkçe çevirisinde basit hatalar gözüme çarpmış dostoyevski romanı; bildiğimiz suç ve ceza. ve zaten i demek, oradan çıkarıverin. her neyse, en basit örnek şu efendim:

    yanılmıyorsam polis memuruydu, kitabı okuyalı uzun zaman oldu tam hatırlamıyorum. adı zamyotov'du, fakat çoğu yayınevi zamedov diye çevirmiş bu adamın adını. yanılgı noktası ne olabilir ki diye düşündüm, zira zamedov ile zamyotov arasında alaka yok, düşündüm ve de buldum efendim,

    rusça'da,

    e -> e, ye
    ë -> yo

    yani, rusça'da e gördüğünüz yerde duruma göre ya "e" dersiniz ya "ye". mesela egor yazdınız; o yegor diye okunur, çünkü e rusça'da genellikle ye diye okunur. bir de ë vardır, yo olarak okunur; şartı şurtu yoktur, hep yo'dur o.

    buradan yola çıkarsak,

    zamedov olarak çevilen adamın adı aslında zamëdov idi diyebiliriz. ë'nin ne olduğunu bilmeyen çakal çevirmenlerin de bunu zamedov olarak çevirdiği sonucuna varabiliriz.

    yani,

    e = ë = yo

    yani,

    zam-e-dov = zam-yo-tov

    yani, çok güzel anlattım di mi?
    3 ...
  32. 42.
  33. bazı insanların "pirestuplenyeğ i nakağzaniyeğ" diye söylemek için bir taraflarını yırttığı dostoyevski romanı.

    prestupleni nakazani diyin anlarlar, kasmayın prestupleniye i nakazaniye diye, gerek yok.
    0 ...
  34. 43.
  35. tolkien'in"Yaşamayı hak ettiği halde ölen bir sürü insan var, onlara hayatı verebiliyor musun? O halde ölümü hak eden bir insana da ölümü sen veremezsin." sözleriyle raskolnikov'un haklı mı haksız olduğunu ortaya koyduğu eser.
    2 ...
  36. 44.
  37. dostoyevski'nin paraya ihtiyaç duyduğu için yazdığı roman.
    1 ...
  38. 45.
  39. rus edebiyatina giris yaptigim dostoyevski eseridir. raskolnikov karakteri etkileyicidir. dostoyevskinin en ince ayrintisina vararak yaptigi betimlemeler bana 19. yy rusyasini yasatmisdir. romani okumatan ziyade romanin icinde, ucra bir koseden olaylari izliyor hissine kapildim cogu zaman. ayrica bu eserden sonra bende st. petersburg meraki baslamistir.
    0 ...
  40. 46.
  41. Raskolnikov'un bir napolyon olmadığını anlama sürecini anlatan rus klasiği.
    1 ...
  42. 47.
  43. bazı eserler ojinal dilinde okunmalıdır işte bu eser de onlardan biridir.
    0 ...
  44. 48.
  45. kitabın tek sinir eden yeri sonudur. oysa raskolnikov ne güzel asi asi takılıyordun ne demeye vazgeçtin çizginden, değil mi?
    1 ...
  46. 49.
  47. bir solukta bitirilen muhteşem bir dostoyevski kitabıdır.

    etkisinde kalınır. etrafınızdaki herkese zararı olan insanları öldürme isteği oluşturabilir. mütamadiyen psikopatlaştırır.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük