KAYNAK 1:
https://x.com/ilk_57/status/1821271131137176047?t=q6U7jcCqGfIt52oqmkjjNw&s=08
KAYNAK 2:
https://x.com/EmrahAslanPADRE/status/1739297183319335038
Bu olayın özü, kusurlu bir ürün nedeniyle yaşanan mağduriyetin sadece bir bireyin sorunu olmadığını, aksine toplumun her kesimini ilgilendiren bir konu olduğunu ortaya koyuyor. Konu Türkiye'nin şerefine karşı bir suçtur desek herhalde yanlış olmaz. işin en ilginci ise, böyle olaylarda ülkenin ve vatandaşların haklarını korumak için onlarca kamu kurumu/bakanlık varken, dev bir şirkete karşı tek bir vatandaş savaşıyor...
Günlük hayatımızda, hepimiz birçok farklı ürün ve hizmetle karşılaşıyoruz. Güvendiğimiz markalardan alışveriş yapıyoruz, onlara itimat ediyoruz. Ancak ne yazık ki, bazen bu güven sarsılıyor. Satın aldığımız bir ürün ya da hizmet beklentilerimizi karşılamadığında, hatta sağlığımıza ya da güvenliğimize zarar verdiğinde ne yapmamız gerektiğini bilmek zorundayız. işte tam da bu noktada, hakkımızı aramak için hukukun gücüne başvurma ihtiyacı doğar.
Geçtiğimiz günlerde yaşanan bir olay, bir kez daha bizlere tüketici haklarının ne kadar önemli olduğunu hatırlattı. Bir vatandaşımız, büyük bir hevesle satın aldığı ürünün kusurlu çıkması sonucu mağdur oldu. Ancak bu mağduriyetin ötesinde, ilgili firma tarafından yaşanan durumun ciddiyetine uygun bir çözüm sunulmaması, vatandaşımızı hakkını aramak için yasal yollara başvurmaya zorladı. Bu dava, aslında hepimizin karşı karşıya kalabileceği bir durumu temsil ediyor. Hepimiz bir gün benzer bir mağduriyet yaşayabiliriz ve o zaman adalete başvurma gereği duyabiliriz.
Bizler tüketici olarak, güvenle alışveriş yapma hakkına sahibiz. Ancak bu hakkın suistimal edilmesi durumunda, adalete başvurmak, hem bireysel hem de toplumsal bir sorumluluktur. Bir kişi hakkını aramak için hukukun kapısını çaldığında, aslında tüm toplumun haklarını koruma altına almış olur.
Bu dava, bizlere bir kez daha şunu hatırlatıyor: Adalet herkes için vardır ve herkes tarafından savunulmalıdır. Bir ürün ya da hizmet aldığımızda, onun bizim güvenliğimizi, sağlığımızı ve memnuniyetimizi sağlamasını beklemek en doğal hakkımızdır. Bu hakkımızın ihlal edilmesi durumunda ise, sessiz kalmamalı, hakkımızı aramalı ve adaletin peşine düşmeliyiz.
Toplum olarak, haklarımızın bilincinde olmalı ve adaletin her bir birey için erişilebilir olduğundan emin olmalıyız. Çünkü birimizin yaşadığı haksızlık, hepimizi etkiler. Adaleti savunmak, sadece mağdur olanın değil, tüm toplumun sorumluluğudur. Bu nedenle, hakkını arayan her bireyin yanında durmalı, onların sesi olmalı ve bu mücadeleyi hep birlikte yürütmeliyiz.
Unutmayalım ki, adaletin tecelli etmesi, toplumsal huzurun ve güvenin teminatıdır. Her birimizin hakkını savunduğu bir toplumda, adalet daha güçlü, daha adil ve daha kapsayıcı olur. Bu nedenle, adaleti sağlamak için her zaman dimdik ayakta durmalı, sesimizi yükseltmeli ve haklarımızı kararlılıkla savunmalıyız.
burada suçlu marka olarak suzuki değil.
ticari ve ceza kanuna (ithalat, ihracat, gümrük, servis, garanti, satış, tüketici hakları vb) göre oluşturulmuş yasalar-kanunlar da değil.
hele ki burada kalkıp aracın satış-üretim yapılan yerin türkiye, macaristan veya fransa vs olup ya da tüketici - müşterinin mağduriyetinde avrupa birliği ülkesi veya 3. dünya ülkesi vatandaşı olması burada konu olmamalı.
yanlış konuları, yanlış değerleri, yanlış bakış açısından tartışıyoruz.
sorun aracın paslı olması, kalite ve güvenlik açısından yetersiz, hatalı olması değil.
Zaten olay kendini çoktan ispat etmiş be güzel insan. ..
Buradaki mağdur, kendine yapılan bireysel teklifleri çok net reddetmiş. Ve Turkiyeden özür dilenmesi ve kendi mağduriyetine konu bedelin LOSEV gibi yardım kuruluşlarına bağışlaması şartını koşmuş...
Aynı fikirde olmadığım için özür dilerim fakat Türkiye ye yapılan bir saygısızlığa abimiz tek başına karşı koymuş...
Zaten olay kendini çoktan ispat etmiş be güzel insan. ..
Buradaki mağdur, kendine yapılan bireysel teklifleri çok net reddetmiş. Ve Turkiyeden özür dilenmesi ve kendi mağduriyetine konu bedelin LOSEV gibi yardım kuruluşlarına bağışlaması şartını koşmuş...
Aynı fikirde olmadığım için özür dilerim fakat Türkiye ye yapılan bir saygısızlığa abimiz tek başına karşı koymuş...
Dilimizin zenginliği ve inceliklerine gösterdiğiniz özen için teşekkür ederim. "Türk insanı" ifadesi elbette yanlış değil; ancak "Türk" kelimesi zaten bir insan topluluğunu ifade ettiği için Türkçe Dilimizde anlatim bozuklugu olabilir mi emin degilim, tabi ki bu konunun uzmani degilim. Sadece Türkçemizi en etkili ve güzel şekilde kullanmak adına özen göstermek elbette dikkat ettigim bir konu.
Anlayışınıza sığınarak bu küçük farkı da paylaşmak istedim.
Bu arada, Türkiye kelimesinden son zamanlarda tureyen bu tartismalara atfinizi da idrak ediyorum. Saygılarımla.
kalite, arz-talep dengesinin yansımasıdır sözü iktisadın temel kuralı olsa da aynı zamanda - aslında insan yaşamının temel kuralıdır.
ülke millet ayırmadan şunu söylemeliyim...
bir ürün, bir hizmetin kalitesini ürünü/hizmeti üreten, sunan marka - üretici değil de bu ürünü talep eden belirler.
örn: fiat, renault, mercedes (otobüs) türkiye'de araç üretiyor. ürettiği araçlardan bazı modeller avrupa'ya satılıyor.
siz türkiye pazarına üretilen araç ile avrupa pazarına üretilen araç marka model aynı olduğu halde hem avrupa hem türkiye pazarına üretilen araçlar kalite olarak aynı mı sanıyorsunuz?
çiftçinin ürettiği kayısı, çay, elma, armut türkiye piyasası ile avrupa piyasasına sunulması aynı kalitede mi sanıyorsunuz?
evet diyorsanız ya cahil ya safsınız.
gelelim zurnanın zırt dediği yere...
ben domuz, yaban domuzu, at eti kullandığım bir işlenmiş et ürünü (salam, sosis, köfte, hamburger vb) satıcı - üreticisi olsam, ürünlerimin üzerine de "türk gıda koteksinde geçen kasaplık hayvan eti kullanılmıştır" yazsam, bana kalkıp domuz, yaban domuzu, at eti kullanıyor diye ceza veremezsiniz. gıda üretimi, ticari faaliyetime sağlık ve tebligat tanımı dışı vb gerekçelerle sonlandırma yapamazsınız, ürünümü bu şartları öne sürerek üretimine de son verdiremezsiniz.
sadece kullanılan et karışımın oranlarını şu kadar domuz, bu kadar yaban domuzu, bu kadarı da at eti yazmadı diye ceza verirsiniz.
domuz, yaban domuzu, at eti kullanıyor diye beni eleştiremezsiniz.
diyeceğim şu ki; gelen - aldığınız suzuki arabada bilinen bir kalitesizlik varsa ve bu kalitesizlik genel bir model de değil de bu modelin satıldığı coğrafya - ülke olarak lokal bir vakaysa ithalat ve gümrük yönetmeliği yanı sıra ticaret bakanlığını ilgilendiren bir konudur.
konunun muhatabı suzuki değildir.
suzuki veya başka marka gelip bize "size kalitesiz araba satabilir miyim?" diye soru sormamıştır, eminim.
Çok haklısınız. Ulkesel ve kurumsal bir konu olduğu konusunda kesinlikle hemfikirim. Bireysel olarak ise, maalesef kişilerin muhatabı sadece firmalar olabiliyor. Bu arada linkteki dosyalardan birini özellikle okumak faydalı olabilir. Ticaret Bakanligina resmi başvuru yazısı var. Tam da dediğinizi talep etmisler