Sustu, giden bir yaprak dökümüyle,
Şen, kayın dilli altın bir orman,
Ve acı duymuyorlar artık kimseye
Turnalar da, uçuşlarında gam.
Acı niye? Zaten insanınki gezginlik dünyası:
Gelir, girer ve terkeder yuvayı yine.
Düşünde görür gidenleri kendir tarlası
Enli bir ay ile mavi gölcüğün üzerinde.
Ayaktayım, yalnız, ortasında çıplak yazının,
Turnalar uzaklara sürükleniyor rüzgârla,
Doluyum düşünceleriyle şen delikanlılığımın,
Ama hiçbir şeye acımadan geçmişte kalan.
Acımıyorum boşuna yitirdiğim yıllara,
Acımıyorum leylak rengine ruhumun.
Kızıl üvez ağacı meydan ateşince yanıyor avluda,
Kimseyi ısıtamaz ama yalımları onun.
Güneş kızartır, yakmaz üvezin salkımlarını,
Sararmayla dolmaz otların ömrü de.
Usul döker ağaç yapraklarını,
Hüzünlü sözler döküyorum ben de öyle.
Ve eğer rüzgârıyla süpürüp zaman,
Sözlerimi yığarsa yararsız bir kümeye,
Siz deyin ki...altın bir orman
Sustu, giden bir yaprak dökümüyle.