anlatcak çok şey varken susmak *,aslında hiç susmamaktır. sadece her şeyi kendinle konuşarak kendi içinde çözmeye çalışmaktır. kendi içine kendi kendine anlam katmaya çalışmaktır. kendini tamir etmeye harcanan çabadır. çünkü bir başkası senin içinde açılan yaraları, açan kendisi bile olsa onaramayacaktır; onaracak kadar halden anlamayacaktır. ve içine anlatıp içini dinleyen yaralı bir ruhun tek yaptığı da, kendini bir şeyler konusunda ikna etmeye çalışarak acıların sıcak yakıcılığını azaltmaktır. içerilerde anlatılan onca dert, onca hikaye, hiçbir dilde eşi benzeri olmayan kelimelerle süslenmiş, o kelimelerle anlamlıdır. anlatılınca hiçbirinin ruhun derinliklerindeki değeri ve anlamı kalmayacaktır. işte duygular ne kadar derinse, susmanın da o kadar derin onarımlarda sürdürüldüğünü bilerek susana susma hakkı verilmeli, saygısı duyulmalıdır.
her zaman için değil..
susmak bazen söyleyecek bir sözün olmadığı göstergesi iken, bazen ise o kadar çok şey vardır ki söylenecek, susarak tepki gösterirsiniz.
susmak değişik durumlarda değişik anlamlar içerdiğinden, aşırı genel bir tanımlamadır.
susmak, insanın sakin kalıp sataşmaların kavgaya dönmesine izin vermemesini sağlamak ya da aksine, olay çıkarmayıp basitleşmemek ve tepkisizce bir şeyi elde etmek için uğraşmak için kullanılabilir.
içinde o kadar çok şey birikmiştir ki, konuşmaya yeltensen, ne desem de bana baksa, benle ilgilense... ilgileniyor ama, nasıl daha ileriye taşısam, ben ona karşı; sınır ötesinden duygular besliyorum, ama ya haddimi aşıyorsam... ulan ne haddi, bu işin haddi olmaz, sen bence doğru anı bul ve söyle... ama ya hayır derse... desin ulan ne fark eder, sonu ölüm mü ki bu kadar tırsıyorsun... tamam yaa, diyeceğim artık... ama ya sevgilisi varsa... olsun be, en fazla kibarca reddeder... ama ben sevgili olalım istiyorum, boşver abi, ben açılmayayım en iyisi... ya ne salak adamsın be koçum sen, ortada fol yok yumurta yok git konuş be adam!!... konuşayım değil mi, ama ya arkadaş kalalım derse, ben arkadaş kalamam ki onunla bir daha... kalma anasını satayım, sana arkadaş mı yok, olmadı mı, salla gitsin... olmaz ki sallamak, ayıptır, boşver abi gerçekten, ben yapmayacağım... ya senle iş yapanın ben... ya da dur be abi, belki de haklısın, dünyamı yıkmaya değer mi, söylerim gider, evet der, hayır der, ne fark eder... hah şöyle koçum benim, yürü, tutan olursa ben döverim...
her şey hazırdır, gidersin yanına, seslenirsin, döner o arkasını... birden salak gibi kalırsın, o da sana bakar, karşılıklı suskun kalırsınız:
dışses: eh be salağım benim, bırakıyorum abi ben bu işi, ben senin taa....
işte böyle bir durumdur bu meret ey dostlar, hala yaşanmaktadır bu saçma duygu....
darısı başka sefere artık, siz öyle olmayın...
ne kadar anlatırsan anlat anlamayacak olan bir insana karşı konuşmaktansa susmak çok daha iyi bir tepkidir ve haksızlığı kabulleniş değilde anlatmakla karşındakini adam edemeyeceğini içten içe kabullenmektir.
lan bi *iktir git! diyerekten kafa göz yarmaktansa daha çok tercih edilen ama aslında haksız olup laf ebeliği ile kafanı şişiren zat-ı muhteremin daha çok sinirlenip sana saldıraraktan kafasını gözünü kırılmasından kurtulamıyacak olan kişilerin savunucusu olduğu söylemdir.
(bkz: susmak mikine takmamaktır)
(bkz: herkesin bildiği kendine)
karşınızdaki insan mal ise onu daha fazla muhatap alıpta konuşmaya çalışmak sinir yormaktan başka bir işe yaramaz.
neden umrunuzda olmayan birisinin sizin hakkınızdaki düşüncelerine önem veresiniz ki ?
sessiz kalın , birakın "korktu,kaçtı" desin.
önemli olan sizin sinirleriniz,o acizin düşünceleri değil...
doğru bulmadığım bir önerme.