twitter aleminde "ahmet kaya çaldı, benim için bitmiştir suskunlar" diyenler varmış, o kadar komiğime gidiyor ki, bu kadar olur.
neyse ki çok ağladım, küçük beyinlere tahammül edesim yok.
ekstradan, çocukla konuştukları sahnede sarp akkaya'nın ve de murat yıldırım'ın, ayrıca, adını henüz bilmiyorum lakin ibo karakterli vatandaşın oyunculukları, bildiğin, çok acayiptir. sanırım kaç kere izlersem izleyeyim hıçkırırım.
ağlak bir ezik olarak söylüyorum ki, böyle bir vahşete duyarsız kalacak kadar hödük olacağıma, ağlak ve ezik kalmayı tercih ederim. neticede ağladığımız şey dizi değildir, o dramların gerçekten gerçek olduğu fikridir. böyle biline.
Çocukların oynadığı sahneler fena..çok acayip oldum çok. Çok gerildim arkadaş.
Eğer bu bi basariysa ki sanırım öyle, ilk bölüm itibariyle olmuş dizidir.
Merak, hırs, kin, nefret gibi duygular uyandirmayi başardı bende.
De, ana karakterin adı niye ecevit be abi?
Bir de niye her hapishane koğuşunda bir adet tutuklu orospu çocuğu, bir adet de gardiyan orospu çocuğu olur bilinmez..
Ayrıca bu başroldeki murat isimli arkadaş( soy adını hatirlayamadim) bence hollywood çapında bir yüze sahip hele o saclarla tam martin scorsese karakteri olmuş.
Show tv efsane dizi yapma sonra da onu başka kanallara kaptirma potansiyeli en yüksek kanal..
Bir gün okuldan geldim. ev arkadaşım, hayatında hiç bir kere bile üzgün görmediğim insanı, ağlarken yakaladım. Sonra bende izledim cidden insan çok acayip oluyor diziyi izlerken.ilk sezonu kesinlikle çok kaliteliydi sonra malesef bozdular.
ihsan oktay anar'ın gene yapacağını yaptığı kitaptır. iki gecede biten ve tadı damağınızda kalan bir kitap olmuş. ihsan oktay'ı bilenler bilir, vurucu-şaşırtıcı sonlara ihtiyaç duymayan bir yazardır. bu haliyle bile kitabı bitirdiğimde birkaç dakika kapatmadan sonra sayfaya baktım, hatta sonra sayfayı bir kere daha okudum ve bir yazarın nasıl da usta olabildiğini gördüm. bundan sonraki spoiler dolu kısmı okumak istemeyenler için kısa keseyim, kitabı alıp okuyunuz efendim. zira kitap, gerçekten de ihsan oktay'ın ustalık eseri olmuş.
spoiler ile ilgili de bir iki kelam edip, kitaba geçeyim çenem düşmeden. kitaplarla ilgili spoilerleri zaten pek anlamıyorum. kitaplar (jan kristof granj gibi denyoların kitapları değilse), sonları için okunmazlar, okunmaktan zevk alındığı için okunurlar. kitabı, sonunun şaşırtıcılığından bağımsız olarak zevkli okunmayan yazar da yazar değildir zaten. bunun bir diğer örneğini de neil gaiman isimli kardeşimizde buluruz ki, zaten ihsan oktay kitaplarından da inceden neil gaiman tadı yok değildir. bu tarz yazarları, hikayelerinin sonunu merak ettiğiniz için değil, kullandıkları dili ve tarzlarını beğendiğiniz için okursunuz. dolayısıyla, ihsan oktay'ın herhangi bir kitabı için yazılan herhangi bir yazının spoiler olabileceğine inanmıyorum ama biz gene de kurallara uymak adına, spoiler diyelim.
--spoiler--
roman, batılı bir terim ve tarzdır. batılı romanlar da doğal olarak, batı fikir yapısının yansımalarını taşımış ve genel olarak "gerçek"i aramışlardır. doğu'da roman yazan yazarların çok büyük bir kısmı da, batılı öncüllerine uyarak "gerçek"in peşinden koşmuşlardır. oysa doğu için gerçek çok zayıf ve hatta önemsiz bir kavramdır. doğu'da hakikat vardır. doğulu olup, roman yazan ve gerçeği değil, hakikati arayan her yazarın başımızın üstünde yeri vardır. ihsan oktay da, felsefe birikiminin de etkisiyle romanlarında "gerçek"le uğraşmaz. o "hakikat"in peşindedir. bunun için kimi zaman, ölümsüzlük makinasının peşine düşer, kimi zaman hiyele merak salar, kimi zaman da musıkinin peşine takılır. bu romanında musıkinin peşinden gitmiş. ihsan oktay, hiçbir şeyi beceremiyor olsa, gene de sırf hakikat'le uğraştığı için bile önemli ve orjinal bir yazardır.
kitabın konusundan bahsetmeyi gereksiz görüyorum. zira, yine binbir türlü mantık ve kelime oyunuyla anlatılan bir hikaye var ortada. yazar bu kadar zeki ve becerikli olunca da ne anlattığının pek bir önemi kalmıyor, önem anlatının zevkini hissetmeye kayıyor. kitapta, mevleviler, batın ile zahir arasındaki fark ve çekişme, eski istanbul sokakları ve yaşantısı, aşk'ın en güzeli, çekişmeler, eski adetler, ve müzik var. osmanlıca, gene kararında ve olabilecek en matrak haliyle kullanılmış.
kitaptaki göndermeler için ayrıca bir paragraf yazmak gerekiyor. zira, kitapta uyku ve ölümü kardeş eden ihsan oktay sandman'e, serseri çetecilerin en betlerini dokuzlar yaparak da yüzüklerin efendisine gönderme yapmış. belki dokuzlar göndermesi biraz fazla zorlama gelmiş olabilirdi, eğer dünya'nın yaratılışını müzikle ilişkilendirmese. biliriz ki tolkien de, silmarillion'un valaquenta'sında benzer bir yaratılış hikayesi yazmış ve bizleri mest etmiştir. kitabı okumak istemeseniz bile, dünyanın yaratılışı ve son sayfa için okumaya değer.
kitapta inanılmaz espriler olduğunu da ekleyelim. aslında, yazdıkça yazmak istiyorum ama olmaz, insanların okuma keyfini kaçırmaya gerek yok ama şunu söyleyebilrim ki, bu adam gönderme işini çok iyi yapıyor. yeri geliyor bir gönderme size kahkaha attırırken, bir diğeri de sizi hüzünlendiriyor. ben, kitabın gönderme ödülünü şuna verdim naçizane; ah beybaba! ah be babalık! niye çamura yattın? (bkz: eli eli lema sevaktani).
son olarak şunu da söylemek gerekir ki, kitapta epey güçlü bir mevlevi ruhu vardır. kitabın genel olarak havası ve düşünce yapısı tam da mevlevidir. sessizliği dinlemek, karanlığı görmek gibi haller tam da "tanrıda olmak" değil midir ey dostlar?
--spoiler--
gene biraz uzun oldu. bi kitap okudum ya havamdan geçilmez artık. spoilerleri okuyamayan herkese de selam ederim, kitabı okuyun önce kardeşim, öyle boş boş oturmayın*.
Yayınlandığı zaman kaçırmadan izlerdim bunu, baştan sona kadar da izledim zaten bütün bölümlerini. Hatta takip ettiğim son dizi bile olabilir, sonrası hep tatsız tuzsuz şeylerdi. O değil de insanın kalbini acıtıyor bazı bölümleri, çok kaptırmamak lazım.
-ne yapcan lan eve mi atcan kızı? ~estağfurullah müdürüm, gidip isticem.
daha iki çift laf etmisligimiz yok ama çorba getirir bana, yemek getirir icabinda. dün de işte, dün kazak örmüş getirmiş bana. gidip babasından istiyim diyorum müdürüm.
-hıh nasıl yani kazak ördü diye mi isteyeceksin? ~kimse bana kazak örmedi müdürüm.
evi olmayan, arkadaşı olmayan, sevdiği seveni olmayan zeki. kimsesizdi.
kimsesiz da işte bi çorbaya, bi yemeğe, bi kazağa tav olan zeki.
ilk ölen zeki.
suskunlar da tekrarlari tv 2'de yayinlanan gecenin su saatinde su sahnesine denk geldiğim eski bir dizi.