bilirim ben herkesin bir yerinde kanayanıdır, suskun özlemleri.
susarız, çaresizlikten, yalnızlıktan. içimizi kemiren, depreşen özlemlerimizi, gece karanlığı bastığında, yaşamla çırılçıplak kaldığımızda, boğmaya çalışırız bütün suskun özlemlerimizi bir avuntuda, bir süreliğine dicle gibi dinginleşir, sessiz derinden akar, sonra yeniden hırçınlaşır fırat gibi, durmadan yüreğimizin kıyılarına vurur, acıtır ve suskunluğumuz, direncimiz menekşe çiçeği kırılganlığındadır.
suskun özlemim...
ne bir yıldız ne mehtap var buralarda,
kapkara bir gecedir gözlerin,
umutlarım sevincim,
sen benden gittin gideli,
baharda bütün tomurcuklar yanaklarında açardı,
bütün çiçekler gülüşlerinin rengini alırdı,
kokularına ise tenin düşerdi,
sen yoksun,
suskundur gözlerim,
suskundur yüreğim,
ellerim dilim tenim,
suskun suskundur yaşam,
sadece can çekişen,
geriye bir şey kaldı senden,
suskun özlemim.
acıtmayan özlemdir... ya da öğrendiğimiz mi desek? bir ses ile yetinirsiniz; bir silik fotoğrafla belki... heyecan en derinlerdedir nefes alırken hissedersiniz şah damarınız kadar yakın olduğunu size.
susmayan sevdam içindir suskun özlemim... ta ki bir gün konuşmasını öğreninceye dek...
ya konuşursunuz o gün; ya da ebediyyen susarsınız. suskun özlemek suskun beklemek değildir aslında. zamanını beklemektir.
nice suskun özlemleri barındıran, suskun ama çığlık çığlığa yanıt bulup, her şartta yaşanan suskun sevdaların geçici sessizliğidir suskun özlemim. gün olur çığlık çığlığa haykırmak için sadece "an" ı bekleyen...
bir sessizlik içerisinde sen...
bir sensizlik içerisinde ben...
dilim lal...dünüm yaralı...
ağlak yarınlar cebimde...
özlemeyi bile göze alamıyor boşluğuna bakan gözlerim...
suskun özlemim,
sus pus...