var olmayan konudur. bilinmektedir ama gerçek sebepler bunlar değildir. şu an savaşın ana sebebi suriyenin iç savaşının türkiye sınırlarına dayanması ve hatta sınırların içine girip canlar almasıdır. arkadaşlar akp'yi sevmeyen kişiler olabiliriz ama atatürk başımızda olsaydı ve suriye yüzünden halkımız zarar görseydi buna cevap vermeyecek miydi? bir daha yapmayın deyip geçecek miydi?
edit: savaş bu nedenle çıkarılamaz tabi ama gereken tepkide verilmelidir ve savaşın bahanesidir suriye'nin sınır ihlali yapması.
çokça karşılaşılan yanlış önermelerden biridir. savaş olmasın ama olursa nedeni: bir türlü gidemeyişi yüzünden ticaretimiz maffeden, tırlamıza ateş açan bebek katili esed'in zalimliklerinin önüne geçmek. düşmanlarımız derin avrupa ve çin'in enerji bölgelerinde ve afrikada hakim olmasını önlemek...
gerektiğinde bu tedbir alınmazsa -çok ciddiyim- daha büyük bir bölgesel savaşa doğru gideriz...
adam ülkenin sınırları içine bomba atıyor, kemalist, laik ve akp düşmanları hala bıdı bıdı yapıyor, saçma sapan yorumlar ileri sürüyor. cevap verse suç vermese suç. ne istiyorsunuz amk.
adam bizi bombaladı la erdoğan hakkımızı arıyor diyenleri savaşa çağırmalı recebim. zira bir doğa kanunudur güçlü olan güçsüzü yer. ve sürü zayıf ve yaralıyı kendini korumak için geride bırakır ki kendisi zor durumda kalmasın.
yani demem o dur ki bu savaşa makarna beyinlileri alsınlar da akıllılar hayatta kalabilsin.
askerlerimizin başına çuval geçirildi savaş çıkmadı. hesabı bile sorulmadı.
israil 9 barış yanlısı yurttaşımızı uluslararası sularda öldürdü savaş çıkmadı. tazminat bile ödenmedi.
sınırlarını açıp, vatandaşları için kamplar kurdurduğun, kendi halkını acımadan bombalayan öldüren suriye, 2 top mermisiyle vatandaşlarını öldürür. savaş sebebi olur.
götü yemeyip israil'e amerika'ya kafa tutamayan devlet, daha 5 ay önce dostluk mesajları gönderdiği suriye'ye savaş ilan eder. nerede diplomatik görüşmeler, nerede çözüm yolları...
5 vatandaşımızın hesabı elbette sorulmalı. ama bu abd istiyor diye savaşa girmekle olmaz. savaşa girmek daha çok ölümden başka birşey getirmez.
savaş; iki ordunun, orduların silah güçleriyle birbirlerine üstünlük sağlamak için giriştikleri dalaş olarak görünmesi, gösterilmesi; savaşın yoğunlaşmış siyaset veçhesini gizleyen stratejik bir hedeftir.
yoğunlaşmış siyaset yığınların özverili vatan savunması için yetersizdir. bu bağlamda savaş büyük ölçüde hamaseti öngörür.
aslında uzun zamandır sözlüklerde suriye-iran-pkk üçgeninde, sözde bahar rüzgarını ardına alan emperyal ülkelerin plan ve niyetlerine dair yazmaktayım.
1990lı yılların sonunda, uzun yıllara dayanan dostluk ve işbirliği temelinde gelişen türkiye-suriye münasebetleri, ki o zaman baba esed işbaşındaydı; pkk lideri öcalanın uzun yıllar suriye sınırından etnik mücadelesini yürütmesi ve ırak müdahaleleriyle nitelik değiştirmeye başlayan bu olgunun yarattığı olumsuzlukların giderilmesi, aynı zamanda ülke içinde derin güçlerin yeni tehlike kavramının etrafında siyasetin şekillendirilebilmesi için, suriyeye ciddi nota verilmiş, nihayetinde yıllarca inkar edilen; öcalan burada değil tavrı çökmüş, öcalan suriyeden ayrılmak zorunda bırakılmıştır.
adana protokolü türkiye-suriye ilişkilerinde yeni bir dönemi açmış, baba esedin ölümünü takip eden oğul esedin başkanlığında; özellikle ak parti iktidarıyla sıcak-samimi ilişkiler tesis edilmiştir.
siyaset iç kamu oyuna dayandığı kadar, uluslararası payandalara ihtiyaç duyar. öcalanın ülkeden (suriye) çıkarılması sürecinde türkiye siyaset ve karagahı, henüz abd ile iş birliği halindedir.
ak parti iktidarını takip eden yıllarda, bu iç güçler (ergenekon ve sivil uzantıları), ülke iktidarına egemen olabilme imkanlarını yitirince, harici bağlamda rusya-çin; kısaca şanghay beşlisine doğru evrilen bir ittifak politikası geliştirmişlerdir.
şimdi ülkemizde; ak partiye ve onun suriye-orta doğu politikasına karşı geliştirilen esed yanlısı politikanın temeli budur.
oğul esed, yakın zamana kadar türkiyenin bölgede 0 problem politikasına destek verirken, sun'i baharın esintilerini hissettiği anda tavrını şanghay beşlisine doğru çevirmiştir.
bu değişim aynı zamanda rusyanın orta doğudaki belki son önemli mevzinin kaybedilmemesi için kader antlaşmasıdır.
orta doğu, 1. ve 2. muazzam savaşlarda bir türlü rasyonel bir politik-bağımsız varlığa kavuşamamış, petrol kadar o günlerin sovyet direncinin kırılması ve avrasyadan, asyaya uzak doğuya doğru egemenlik kavgası bağlamında sürekli bir savaş hali görünümündedir.
izrail büyük emperyal ülkeler nezdinde yürütülen bu savaşta kilit rol üstlenmiştir.
türkiyenin 0 problem politikası, izraile karşı one minute çıkışıyla zaman bağlamında, hedef bağlamında örtüşmektedir.
türkiyenin orta doğuda prestij ve güç kazanması, sun'i baharın bir bağlamda sebebi ve sonucu görünümündedir.
bu hadise, batı ve doğunun krizlerle boğuşan ve çok eskiye dayanan düşman güçlerini adeta zımni ittifaka zorlamıştır.
türkiyeye yönelik her türden "saldırılar", kadim müttefiklerin aman işimiz başımızdan aşkın sahte politikalarıyla görmezden gelinmeye, adeta seyre müncer olmuştur.
oysa nato ittifakı, kendi iç hukukunun özellikle 5. maddesi gereğince; nato ülkelerinden birine vaki bir saldırı karşısında, saldırıyı bütün müttefik ülkelerine bir saldırı şeklinde tanımlar.
dikkat edilirse, türkiyenin izrail ile olan münasebetlerinin farklılaşmasından beri, zaten bölgede etksizleştirilmek istenen türkiye, son suriye krizi safahatında adeta yalnızlaştırılmıştır.
cılız protestolar dostluklar için yeterli değildir.
bu karmaşada uluslararası durum elbette etkilidir. kıta avrupası krizle başı beladadır. abd yeni bir seçime doğru, nasıl bir cihan politikası izleyeceğinin hesabı içindedir.
çin, gelişen-yükselen ekonomisinde dolarize olmuştur. siyasi krizin patlaması, doların muhtemel düşüşüne neden olursa, çin elinde yığınla dolarla baş başa kalabilir.
rusya, sovyet çöküşünden yeni yeni çıkarken, dayandığı batı güçleriyle erken bir dalaşa kırılgandır.
türkiye, uzun zamandır; onca krizi fırsata çevirebilen, bir bağlamda parlayan yıldızdır.
üstelik iktidarı, düşünsel olarak islami köprülerle bölgeye (orta doğuya) çok yakındır.
yakın zamanda yaratılan, karikatür gibi, alevi eksenli ayrıştırıcı kışkırtmalar; bölgede tesis edilebilecek islami motiflere dayalı güçlü birliğin önünü kesmenin bir diğer aracı olarak dikkat çekicidir.
suriye esed hükumeti, türkiyedeki ak parti iktidar karşıtlığına güvenmekte, aynı zamanda 2011 yılı sonlarına doğru pkk ve diğer kürt ulusalcı güçlerle kurduğu açık-gizli ittifak temelinde; geniş sınır boylarından yeni strateji ilan eden halk devrimi öncüsü unsurları lojistik destekle türkiyeye yönelterek, iç krizin yoğunlaşmasına katkı vermek, bu bağlamda direncini arttırmak istemektedir.
ergenekon artıkları, henüz hafife alınmaması gereken güç ve mevzilere sahiptir. yakın zamanda gelişen kimi askeri sahada cereyan eden gariplikler bunun işaretidir. uludere-afyon şemdinli krizleri bu açıdan değerlendirilmeye tabi tutulmalıdır.
son olaya gelirsek; tesadüf-rast gele veya değil; ama her an savaş nedeni sayılabilecek bir olay.
bu olayın kritik bir sonucu natoya muhtemel yansımalarında görülebilir. suriyenin saldırgan tutumuna karşı nato dış işleri bakanları seviyesinde ki protesto; nato ittifakının 5. maddesi çerçevesinde güçlü bir çıkışa ve türkiyeye sahiplenmeye dönüşemez ise, nato, yakın gelecekte en güçlü askeri müttefikini kaybedebilir.
inönünün bir lafı vardır; tam da abd ziyaretinden dönerken (1960lı yıllar) edilmiştir: yeni bir dünya kurulur, türkiye o dünyada yerini alır.
bu gün itibariyle türkiye yerini alacağı değil, yeni bir dünyanın kurucu avangartlarından biri konumundadır.
sık sık ifade ederim eskilerin sözünü: ebedi dostluk-ebedi düşmanlık siyasete bigane bir tavırdır.
askeri uçağını düşürmesi, akçakaleye atılan bombalar, dağlarına diktiği pkk bayrağı. yeterli değil mi?
ondan sonra bazıları da çıkıyor ortam kurtuluş savaşında ki ortam değil orda bağımsızlık tehlikesi vardı diyor. he burda ayı oynatıyolar zaten, makara, geyik, gırgır şamata olsun diye yapıyolar herşeyi. ulan ülkene bomba yağdırıyolar hala bağımsızlık tehlikede değil diyor ya. ananın evine mi düşmesi lazım illa bombanın?
kendi iç meselelerinin üstesinden mükemmel bir tutarlılık ile gelen türkiye; biz huzurluyken komşu halklar huzursuz olamaz; vicdanımız elvermez bu duruma diyerek savaş kararı almıştır. tamtamlar suriye için çalıyor; kork bizden suriye.
kendi bahçesinde dal olamayanın biri, gelmiş benim bahçemde ağaçlık taslıyor. (özdemir asaf)
savaş çocuk ölümleri demek,
kaos demek,
benzin zammı demek,
20 yaşında aslan parçalarının hiç uğruna ölmesi demek,
korkudan uyuyamamak demek,
uyanamayacağından korkmak demek.
yağma demek,
turizmin felç olması demek,
vergi demek,
iç meselelerinden uzaklaşmak demek.
başta amerika olmak üzere herkes türkiye'yi savaşa sokmak için maksimum çaba sarfediyor, bizim ülkemizdeki bazı "milliyetçiler" de sanki kedileri savaşacakmış gibi buna destek veriyor. klavye kahramanları peydahlanmış yine. e hadi gidin savaşın madem ne bekliyorsunuz?
yahu bu ülke insanının aptalca duygusallığı yok mu beni öldürüyor. evet bu olay ve jet düşürme olayı ölümlü sonuçlandı ve çok üzgünüz. kaldı ki dünkü saldırıya fazlasıyla karşılık verildi. ama bunu fırsat bilenler hemen savaş tamtamlarını çalmaya başlamış daha dün bir bugün iki şu an mecliste sınır ötesi için tezkere onaylanıyor. böyle önemli bir kararı daha 24 saat olmadan nasıl alabilirsiniz?
herkes suriye'yi küçümsüyor ama içten içe herkes gücünün farkında. suriye'yi ancak uzun sürebilecek bir savaş güçsüzleştirebilir ki bu bile çok ihtimal dahilinde değil."arap bahar" nı fırsat bilen abd iran'a yapamadığını suriye'ye yapmaya çalışıyor ve maşa olarak da maalesef bizi kullanıyor.
bugün çıkacak bir savaş türkiye'yi mahveder. her anlamıyla dışa bağımlı bir ülkeyiz. tüm enerji kaynaklarımızı komşu ülkeler sağlıyor. suriye ve iran en önemlileri. biz dün kardeşimiz dediklerimize bugün savaş ilan edecek kadar dönek olmamalıyız. hiçbir zaman karakterli bir siyasi durumuz olmadı ve galiba da olamayacak. her zaman abd nin maşası olarak kalacağız.
savaş siyasetin bir aracıdır, yani amaç değil araçtır. bu bağlamda türkiye nin esed rejimiyle(dikkat:suriye demiyoruz) doğrudan savaşma gibi bir amacı yoktur. suriyedeki gelişmelerin direk entegre olduğu batı(abd-avrupa vs.) ile doğu(rusya-çin vs.,) nun güç kavgasıdır.
dünyada bu güç kavgası tarafları zamanla değişerek sürüp gider.
bizdeki 60 ihtilali bu güç dengesi mücadelesinin bir eseridir. afganistan da rusyaya karşı taliban-ladin oluşumunu devşiren abd, oradaki hesap kapatılınca(sscb nin dağılması) politikasını 182 derece değiştirdi.
yine bir zamanların batı(abd-avrupa) çıkarlarına çalışan yiğit oğlanı (bkz: saddam hüseyin)i konjoktör değişince dar ağacına yine bunlar çekti. iran-ırak savaşında saddamla kucak kucağa olan ramsfeld(yazılışı önemli değil) saddam asıldığında savunma bakanıydı.
esed rejimi düşerse rusya kalesine gol yiyecektir. batınında telaşı esed sonrası kendi çıkarlarına uyacak bir yönetimin ihdasıdır. bu yönetimde henüz bir netlik oluşmadığından kelli batı suriye meselesinde net adımlar atmada yavaştır. arap baharıyla birlikte birzamanın kukla diktatörle yönetilen ülkelerinde halkın iradesinin devreye girdiği/girebileceği siyasi yapılar oluşmaya başladığından batı bu durumdan çıkarları gereği rahatsızdır.
suriye konusunda türkiyenin önceliği samimiyetle insani durumdur. kim olursa olsun suriyede zulüm görenler gibi kendi insanına yönelik saldırıları türkiye kesinlikle affetmeyecek gereken karşılığı hak ettiği oran ve biçimde verecektir.
bu fiili durumu hala anlamayan, anlamak istemeyenleri en hafif tabirle vatan hainliği ile tanımlarız.
önemli not: "suriye yle" değil "suriye ile", oda değil "esedle"