suriye krizi

entry8 galeri0
    1.
  1. 1. dünya savaşında savaşa çekilmemize çok benzer hamlelerle o dönem nasıl Almanların tetikçiliği rolü üstümüze biçildiyse şimdi de ABD ve ingiltere'nin tetikçiliği rolünün üstümüze biçildiği anlaşılan krizdir.

    1. dünya savaşı döneminde Almanların stratejik ortaklıklarına o denli güveniyorduk ki yavuz ve midilli zırhlılarının "bunlar aslında bizim ehe ehe" diyerek itilaf devletlerinin donanmalarının takiplerinden kurtarılmasını takiben osmanlı bayrağı çeken söz konusu gemiler, gidip rus limanlarını çatır çatır bombalamış ve yüzbinlerce insanımızın ölümüne neden olan bir savaşın ortasında bulmuştur kendini hasta adam.

    Şimdi isyancı grupları besleyerek büyütüğümüz düşmanlık damarı, ingiliz komandoların sınırı geçerek Beşar Esad'a bağlı güçlerle çatışığ geri geldikleri haberleriyle çatlamaya başladı. Düşürülen uçağımız ile kanayan yaraya dönüştürülmek istenen hadisede, başbakanımızın yine vururuz bak tehtitlerini görüyoruz. Mavi marmara olayındaki sert söylemler de yıllar boyu sürmüş ama hiçbir cacık yapılmamıştı. Gidenler gittikleriyle kalmıştı.
    Çok büyük devlet olduğumuzdan metanetimizi koruyoruz.

    Büyük devlet refleksinin ne olduğunu merak edenler, lockerbie ile kopan fırtınayı hatırlasın. Arjantin açıklarındaki kayalıklar nedeniyle alenen savaşan ingiltere'ye baksın. Bir tanesi "büyük devlet olmanın gereği sabretmektir" demedi, Gitti, aldı ve geldi adamlar.

    Savaş çığırtkanlığı yapmıyorum. Yanlış anlaşılmasın. Suriye süreci en başından beri yanlış yönetilince daha 1 yıl öncesine kadar kardeşim esad diye sarıldığın adamı "katil esed" diye lanse edince böyle ayarsızlıklar olabiliyor.Birileri oturdukları yerde hamaset edebiyatı yapacak ve ağır abi olan amerikanın "saldır oğlum" lafını uygulayacak diye olan pilotumuza oldu bu arada...
    1 ...
  2. 2.
  3. Bugün iran TV'si Türkiye'yi ABD adına hareket etmekle suçlayıp savaş çıkartmak için bahane aradığını yazmış. Kızıyoruz, alınıyoruz ama doğru payı fazla olduğu içinde üzülüyoruz. ABD, iran'ı bölgede yalnızlaştırmak için AKP hükümetine belli ki bir rol vermiş. Ama AKP'de çok çabuk gaza gelip hatalı bir politika izlemiş. AKP hükümeti Beşar Esad'ın herhalde çok çabuk bir sürede yıkılacağına hükmetti. Ülkemiz topraklarını Suriye muhalefetininin merkez üssü konumuna getirdiler. Başbakan Tayyip Erdoğan bizim basınımızdaki bazı yazarları belli kesimlere hizmet etmekle ve dalkavuklukla suçluyor ama ABD'nin sözü geçen gazetelerinden New York Times'ta Türkiye'nin Suriye sınırından içeriye, isyancılara silah soktuğunu yazdığını gözardı ediyor. New York Times da dalkavukluk yapmıyor herhalde. Zaten sadece şu sıralar didiştiğimiz komşularımızca değil hemen hemen tüm dünyaca Suriye içindeki muhalefeti silahlandırma faaliyetlerinin ülkemiz tarafından yapıldığı bir sır değil. Bu sayede biz zaten adı konmamış bir savaşı ilan etmiş de olduk.

    Gelelim bunun öncesine... Atilla Ateş adını hatırlayan var mı? Zamanının Kara Kuvvetleri Komutanı olan Atilla Ateş Hatay'da Suriye sınırına çok yakın bir bölgede yaptığı çok sert açıklama sonrası Suriye Apo'yu apar topar sınır dışı etmiş, bir süre italya'da falan dolanan Apo da sonunda Kenya'da yakalanıp paketlenmiş bize teslim edilmişti. Bilindiği üzere Apo ve PKK oldukça uzun bir süre faaliyetlerini Hafız Esad dönemindeki Suriye'den yürütmüş ve Suriye tarafından kollanıp bakılmışlardı. Ama o dönem bir konuşmanın verdiği caydırıcılık gücüne karşın bugünkü Suriye savaş uçağımızı düşürme cesaretini bulabilmiştir. O zaman mı dha güçlüydük yoksa şimdi mi acaba?

    PKK'yı kollamasına karşılık elbette Suriye'ye karşı bir öfke ve nefret birikmişti. Ama Başbakanımızın Esad ailesi ile yaptıkları karşılıklı ziyeretlerin üzerinden daha iki yıl bile geçmedi. Başbakan ve Esad'ın, first lady'lerin sarmaş dolaş fotoğraflarını unutmadık. O zaman Suriye first lady'sini göklere çıkaran basınımızın yaptığı dalkavukluk değildi de şimdi izlenen yanlış yolu işaret eden bazı cesur gazetecilerimizin yaptığı mı dalkavukluk oldu? ilkokul çocuklarının neşesiyle Şam'a giden bakanlarımızın nazire yaparcasına "Avrupa'nın Şengen vizesi varsa bizim de Şamgen vizemiz var" demesinin üzerinden sadece 15 ay geçti. Biz toplum olarak Suriye ile ne zaman dost olduk ve ne zaman tekrar düşman olduk anlayamadık bile. Bu kabız olduğunuz bir gecenin sabahına ishal olmak gibi bir şey... Arada bir aşama daha olması lazımdı.

    Şimdi ne olacak... Aklı başında davranacak olursak fazla bir şey olmayacak. Çünkü Suriye'nin arkasında sağlam duran bir iran, Çin ve Rusya gibi bizim arkamızda duracak bir ABD ve Avrupa Birliği yok... Avrupa zaten ekonomik krizde. Durum bu iken bir de savaşın yaratacağı ekonomik istikrarsızlığa tahammül edemezler. ABD'de ise seçim zamanı yaklaşıyor. Obama asla bu durumda iken savaş istemez. Obama zaten apayrı bir istasyon. George Bush gibi bir savaş çıkartma gönüllüsünün ardından ABD Obama'nın barış gönüllüsü haline resmen sarılmıştı. Ortadoğu'dan askerlerini çekeceğini vaadeden Obama'ya bu barışçı kişiliği yüzünden Nobel Barış Ödülü bile verilmişti. Ama Obama'nın karanlık güçlere karşı duruşu çok da dayanıklı olmadı. Arap Baharı diye Mısır, Libya, Tunus gibi ülkelerdeki kaosu destekleyerek kendilerinin kuklası olacak rejimleri desteklediler. Ama ortada sessiz ve ağır abi modunda olanları takip eden bir de Rusya faktörü vardı. Rusya silah sattığı ve destekçisi olan ülkelere karşı duruşu ile ABD gibi kaypak bir görüntü çizmedi. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde Suriye'ye karşı yapılacak olan yaptırımları veto ediverdi. Annan Planı da yaptırım içermediğinden biz piç gibi ortada kalıverdik. Elbette Suriye'nin elindeki PKK kozunu kullanması da bu durumda şaşırtıcı olmadı. Bahoz Erdal ve geri kalan Suriye'li PKK'lılar Türkiye sınırları içindeki eylemlerini sıklaştırdılar. Hatta Karayılan, APO ve BDP'nin bile otoritesini çiğneyerek yaptılar bunu. Bu kesimler her ne kadar bizden bağımsız gruplar bu işi üstlendi şeklinde açıklamalar yapsa da Suriye'nin parmağı olduğu belliydi...

    Ve bugün... israil'in 9 vatandaşımızı öldürmesinin arkasından bir özür bile diletemeden Suriye tarafından da bir uçağımız düşürüldü ve iki pilotumuz şehit oldu. Türkiye'nin bölge üzerindeki itibarı oldukça sarsıldı. Ya ezilen gururumuzu silkeleyerek bunun intikamını almak için harekete geçeceğiz ki bu şu anki aşamada çok da hayrımıza olan bir gelişme olmayacak. Çünkü Suriye'ye iran ve Rusya'nın destek vereceği çok aşikar. Buna yakın gelecekte Çin bile eklenebilir. Siyasilerimizin yaptığı hataların bedelini yine fakir fukaranın ya da orta sınıfın gençleri yaşamlarıyla ödeyecek. Üstelik Suriye'nin ülkenin her tarafındaki PKK eylemlerini azdıracağını tahmin etmek de zor değil. Bunu göze alabilirsek hodri meydan... ikinci ihtimal ise kulağımızın üstüne yatarak yaşamları şimdilik kurtarmak ama itibarını zedeletmek. Ortadoğu'da bir yükselen Türkiye ışığı da hayli zayıflayacak... Hatalı dış politikaların sonucu her zaman bu şekilde sonuç verir.
    2 ...
  4. 3.
  5. 4.
  6. arap baharının son dönemecidir.
    bahreyn,suudi tankları tarafından işgal edilmiş durumda.
    mısır'da askeri konsey yetkileri devretmeye razı değil,
    Müslüman Kardeşler'de cihadist söylemleri arttırmaya başladılar.
    libya'da para babaları ve savaş ağalarının kontrolünde.
    Tunus’ta, MK hükümeti, topluma din kurallarını dayatan yasaları birbiri ardına çıkardıkça, dinci - seküler gerginliği tırmanıyor.
    Lübnan,gene istikrarsız bir sürece doğru ilerliyor.
    Suriye'de,CIA'in üstlendiği organizasyona Türkiye ve Suudiler
    lojistik destek sağlıyor,istihbarat sağlıyor,silanlandırıyor.
    israil desen,"siyah istemiyoruz,Yahudi de olsa istemiyoruz" diyenler gündemde.

    Arap baharı diye diye Araplara resmen yaz ortasında kışı yaşatıyorlar.
    0 ...
  7. 5.
  8. Kamuoyunda duyarsız kaldığımız bir krizdir.
    Aslına bakılacak olursa Suriye'de gerçek bir kriz söz konusudur. Hem de en ciddisinden.
    Rakamlar geçenlerde Dış işleri Bakanlığı tarafından da açıklandı.
    Suriye'de 27 işkence merkezi var ve bugüne kadar yaklaşık 20 bin kişi ölmüş durumda.
    Ölenlerin 5.000'i güvenlik görevlisi geriye kalanları ise isyancı güçler.
    Bunun yanı sıra 300 bin kişi de kayıp.
    Türkiye'nin çeyreği kadar olan Suriye için bu rakamları Türkiye ölçeğine çekersek
    şu ana kadar 80.000 kişi ölmüş 1.200.000 kişi de kayıp demektir.
    1984 - 2012 yılları arasında PKK'nın silahlı mücadeleye başlaması ile birlikte 40.000 kişinin öldüğünü düşünürsek
    16 ay içinde 80.000 vatandaşını yitirmemiş Suriye'nin nasıl bir krizin içinde olduğu daha net yorumlanabilir.
    Başşar Esad rejiminin zor günler yaşadığının son göstergesi ise en seçkin birliklerin başında gelen Cumhuriyet Muhafızları'nın komutanı Tümgeneral Manaf Tlas'ın birkaç gün önce Türkiye'ye kaçması oldu.
    Manaf Tlas'ın babası Mustafa Tlas, Hafız Esas'ın iktidarı boyunca savunma bakanlığı yapmış bir isim.
    Yani Başşar Esad'a iktidar yolunu açan isimlerin başında.
    Tlas ailesi Rastan'lı Sünni bir aileye mensuplar.
    Mustafa Tlas'ın bir oğlu ise Hür Suriye Ordusu'nun komutanlarından biri ve Rastan'da bu savaşçılara komuta ediyor.
    Bu açıdan bakılacak olursak manaf Tlas'ın kaçışı Esad ailesinin en önemli sünni müttefiklerinin de çözülmeye başlamış olduğunu gösteriyor.
    Şu ana kadar Suriye'deki rejimin devam etmesinin ana sebebi olan dış güçlerden Rusya, Çin ve iran'ın desteği olması. Ama Batı dünyasının bastırması ile Rusya ve Çin uzun süre bu desteğe devam etmeyeceklerdir. Rusya'nın da destekleyebileceği bir isimin kabul edilmesiyle birlikte Suriye'de Esad ailesinin hanedanı sona erecektir. Zira Suriye'ye Rusya tarafından verilen bu destek de güç geçtikçe daha maliyetli olmaya başladı.

    Peki ama Türk Kamuoyu neden bu Suriye Krizi'ne çok ama çok sınırlı bir duyarlılık göstermekte ? Neredeyse görmezden gelmekteyiz?

    Bunun sebebi aslında çok basit.
    Hükümetimiz Suriye'de olayların başlamasından çok kısa bir süre önce Esad ailesiyle elele kolkola pozlar verdi.
    Bu yetmedi hükümet görevlileri şen şakrak Suriye'ye gitti.
    Ama bundan da önemlisi Suriye'de yaşanan insan Hakları ihlallerine karşı hükümetin çığlıklarının inandırıcı olmaması.
    Kendi ülkemizde gazeteciler, milletvekilleri, 65 yaşındaki belediye çalışanları sayfalarca iddianame ve geçen 4 yıla karşın bir örgüte dahile edilemeyip hapislerde yatarken ve serbest kalanların Avrupa insan Hakları Mahkemesi'nde arka arkaya açtığı davalar sonucu milyonlarca lira tazminat ödenirken hükümetin bu yöndeki çabaları inandırıcı gelmiyor elbette.
    Tabii tüm dünyada savaş suçlusu olarak anılan Sudan devlet başkanını koluna takıp istanbul turu attırmak da bu inandırıcılığın örselenmesinin en önemli nedenlerinden bir diğeri.
    Kısacası hükümet tepkisinde şimdiye kadar olanların içinde belki de en haklısına sahip ama yalancı çoban'a döndüğü için itibarı kalmadı.
    Türk kamuoyunun da herşeye rağmen daha bilinçli olmasında fayda var.
    1 ...
  9. 6.
  10. Herhalde başlangıçta hiç kimsenin bu kadar başımıza bela olacağını düşünmediği kriz olmuştur.
    Ama gün geçmiyor ki Suriye ile yaşadığımız sorunlarla ilgili bir gündem oluşmasın.
    Tüm bu olanlardan sonra ise aklıma ilk gelen "rahat götümüze battı" lafı oluyor.
    Gönül ister ki Türkiye çok daha güçlü bir ülke olsun. isteklerini kabul etmeyenlere yaptırımlar uygulasın ve etkili olsun.
    Ama ne yazık ki o kudrette bir ülke değiliz.
    Bununla birlikte ota boka her şeye maydanoz oluyoruz.
    Öyle ki Amerika, Rusya, Japonya, Almanya, ingiltere, Fransa gibi ülkeler bile bu kadar kabadayılık yapmıyor, racon kesmiyorlardır.
    Elbette zarara da uğramıyorlar.

    Suriye ile bu didişme başlamadan evvel aramız oldukça iyiydi.
    Öyle ki Suriye'de yakalanan PKK'lılar Türkiye'ye teslim edilir hale gelmişti.
    Esad ve Erdoğan ailecek görüşüyorlar aralarında iyi bir sıkı ilişki oluşturuyorlardı.
    Şehit sayımız düşmüş, PKK'ya yıllardan beri Suriye'den gelen destek kesilmişti.
    Suriye'yi iran - Rusya ekseninden çıkarıp Batı'ya yaklaştırma çalışmalarımız da gelişmiş ülkeler tarafından olumlu şekilde değerleniyordu.
    "Avrupa'nın Şengen vizesi varsa bizde de Şamgen vizesi var" diyen milletvekilleri etrafta dolanıyordu.
    Bu da yetmezmiş gibi her uluslararası sorunda bizden destek bekleyen iran ile de ilişkilerimiz daha iyiye gidiyordu.
    Türkiye iran ile batı arasında arabuluculuk görevinin yanı sıra Suriye ile israil'in de bozuk alan ilişkilerini düzeltme anlamında çaba harcıyordu.
    Irak ile gelişmeye açık bir ilişkimiz vardı.
    Suriye ile aramız bozulunca aynı zamanda iran ve Irak ile de aramız bozuldu.
    Suriye ile gerilen ilişkiler neredeyse savaşa gitmeye kadar vardı. Düşen uçağımızın ardından uluslararası alanda prestij keybettik.
    PKK'ya destek vermekten kaçınan Suriye bu tutumundan vazgeçerek içindeki militanları doğrudan bize yönlendirdi.
    Sonuç olarak sadece ağustos ayında 25'e yakın şehit verdik.
    Ülkemize sığınan Suriye'li mülteciler için oluşturulan konteyner kentlere yiyecek içeceklerle birlikte şu ana kadar 300 milyon dolar tutarında para harcadık.
    Bu mülteciler ülkemiz iktidarından nasıl bir yüz buluyorlarsa sınırlarımız içindeki karakollarda taşkınlık yapıp güvenlik güçlerini tartakladılar. Sıradan vatandaşların evlerine girmeye kadar varan taşkınlıkları gittikleri yerlerdeki insanlarımızı huzursuz ediyor.
    Aynı huzursuzluğu şimdi izmir'de yaşıyor. Çünkü izmir'in Çiğli ilçesinde bu insanlara yeni bir kent kurulmasına başlandı.
    Kültürel olarak bu kadar farklı bir ortama bu insanları salmak hangi mantığa sığıyor, anlamak mümkün değil.
    Suriye'ye karşı aşırı tepkimizin ardından sadece Suriye değil, iran ve Irak ile de ilişkiler gerildi.
    Özellikle iran ile Suriye'nin öncelikli hedefi artık eskiden olduğu gibi israil değil; Türkiye!
    iran ve Suriye'nin desteklediği Hizbullah artık Lübnan'da Türk işadamlarını kaçırır hale geldi.
    iran olası bir savaşta Türkiye'deki Kürecik radarının ilk hedefleri arasında olduğunu söylemekten çekinmedi.
    Üstelik iran buna Türkiye'nin Suriye'ye verdiği zararın acısını yaşayacağını açıklamasında bulunarak bir de bu şekilde tehdit etti.
    Suriye'deki insan hakları ihlallerini öne süren Türk hükümetine karşı iran, Suriye, Irak ve BDP'li vekiller yıllardır hüküm giymeden hapislerde yatan onlarca kişiyi işaret ederek "Sen önce kendi evini temizle" diyerek uluslararası politikada bir kez daha bizi zora soktular.
    Durum şimdilik bu kadar. Bakalım daha neler yaşayacağız.
    Eski bir argo sözümüz vardır: "Herkes kendi götüne uyan çöple oynasın"
    cuk oturuyor...
    0 ...
  11. 7.
  12. süper bakan zafer çağlayan a göre türkiye ye 2.5 milyar dolar kaybettirmiştir.

    --spoiler--

    Güney Afrika Cumhuriyeti ve Mozambik ziyareti dönüşünde gazetecilerin sorularını yanıtlayan Çağlayan normal koşullarda bu yıl Suriye ye 3 milyar dolar ihracat yapılması gerektiğini, ancak yaşanan olaylar nedeniyle 4 Ekim itibarıyla ihracatın 350 milyon dolar düzeyinde gerçekleştiğini, yani yaklaşık 2.5 milyar dolarlık kayıp yaşandığını söyledi. Çağlayan, " Oradaki olaylar, ekonomik anlamda tabii ki bize sıkıntı vermiştir.
    Suriye, bizim için 3 milyar dolar ihracat potansiyeli olan bir ülkeydi ama her şey para değil " diye konuştu.

    --spoiler--

    doğru söylemiş ben de kendisine katılıyorum.
    para herşey demek değil.
    kasaya girmesi gereken para öyle girmiyorsa zam yapar alakasız insanlardan acısını çıkartırsın.
    hem de beyzbol sopasını enseye yememiş obama yı gücendirmemiş kızdırmamış olursun.
    0 ...
  13. 8.
  14. --spoiler--
    Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov Ria ajansına yaptığı açıklamada dört ülkenin katılımıyla Suriye konulu bir toplantı düzenleneceğini açıkladı.
    Reuters’ın haberine göre cumartesi günü yapılacak toplantıya ABD, Rusya, Suudi Arabistan ve Türkiye katılacak.
    Toplantı isviçre’nin Lozan kentinde yapılacak.
    CNN televizyonuna röportaj veren Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, “Sahada olanlar üzerinde doğrudan nüfuzu bulunan ülkelerle bir toplantı yapmak istiyoruz. Genel bir oturum değil, iş görüşmesine benzeyen dar formatta bir toplantı yapmak istiyoruz” dedi.
    --spoiler--
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük