Konuya çalışmanız ve hakim olmanız adına yeterli süre tanınırsa (ki konu da sizin içinize sinmişse) heyecanıyla ve stresiyle bile başlı başına güzel bir eylem.
Bir topluluğa karşı bir şeyler anlatmak, bütün o kalabalığın gözünün içine bakmak zorunda olmak başta kulağa hoş gelmiyor olabilir. Ancak hitabetiniz güçlü ve konunuz da ilgi çekici ise insanların sizi dikkatle dinlediklerini gördüğünüzde kendinize güveniniz artar ve bunun yanında sunuma hazırlanma sürecinde siz de pek çok şeyi bünyenize katar, öğrenirsiniz. Kısacası artıları eksilerinden daha çoktur bu işin.
Heyecanı ise tatlı bir heyecandır. Örneğin sunum yapan birinin hafif telaşlı hali ve biraz sesinin titremesi beni rahatsız etmez, aksine bu onun işini ciddiye aldığının bir göstergesidir bana göre.
Ve gece gece bana bu uzun yazıyı yazdıracak kadar özlediğim şey, sunum yapmak. Evet gerçekten vizyon sıfır*
geçen akşam 1saat boyunca müthiş bir konsantrasyon ile yaptığım şey. Öyle bir konsantrasyon ki 1 saat boyunca fermuarımın açık olduğunu farketmemişim bile.
Bugünkü isyan sebebim. Ya sen hocasın işin gücün yok mu da cumartesiye yedi saat ek ders koyuyorsun sunum yapalım diye? Hadi bizler hazırlanmışız zar zor gelmişiz iki kelam var aklımızda, sen niye sunumun ortasında durdurup da soru soruyon be adam? Görmüyor musun can çekişiyoruZ bitsin de gidelim diye hala orada tutmaya çalışmalar. Ayıp ayıp.
dinleyenler arasında akademik kadrodan birileri varsa* anlatacağınız konuda mehmet ali birand' dan daha fazla eeeeeeee...ıh... hıı... deme olasılığı olan durumdur. ne anlatırsanız anlatın, sunum 45 dakikayı geçmesin.
Universite hayatım boyunca onlarca kez yaptıgım halde alısamadıgım olaydır. Her defasında titreyen sesimi farkettigimde kendimi tokatlamak isterdim. Dahası bu durum is hayatımda da pesimi bırakmayacak.