halit kakınç'ın doktara tezi olarak başlayıp daha sonra geniş çapta bir araştırma kitabı olarak kaleme aldığı eseri. hem türkiye'de devrimci olmayı vatan hainliği ile eş tutanlara hem de sol ideolojiye sahip olduğunu sanıp toplumun milli değerlerine uzak durmayı marifet sayanlara karşı sultan galiyev'i, görüşleri ve fikri mücadelesi çerçevesindeki anlatımıyla cevap niteliği taşır..
mustafa cemil kılıç hocanın yorumlarını birlikte okuyalım;
Sultangaliyev, Marksist materyalizme alternatif olarak kendisinin enerjetik materyalizm adını verdiği bir düşün ortaya koymuştur. Bu düşün, materyalist diyalektik tez hususundaki Avrupa egemenliğini yok etmeyi hedeflemektedir. Sultangaliyev'e göre batıdaki diyalektik anlayış henüz bir kavram olarak ortaya konulmadan çok daha önceden beri doğu halklarında mevcut idi. Bundan dolayıdır ki materyalist düşünce Avrupa bilimine özgü bir unsur değildir.
"Çağdaş insanlığı oluşturan halklar, sayı, toplumsal ve hukuksal açılardan eşit olmayan iki kampa bölünmüş durumdadır. Bu kamplardan birinde insanlığın yalnızca yüzde 20 ile yüzde otuzunu oluşturan ve tüm yerküreyi, altında ve üstündeki varolan her türlü ölü ve canlı zenginlikleri ile birlikte ele geçirmiş olan halklar bulunmaktadır. Diğerinde ise, insanlığın beşte dördünü oluşturan ve birinci kampa mensup bulunan halkların, diğer bir deyişle efendi halkların ekonomik, siyasal ve kültürel tahakkümü ve köleliği altında inleyen halklar yer almaktadır" diyen Sultangaliyev gerçek çelişkinin fotoğrafını çekerken aynı zamanda gerçek sosyalizmin yükselmesi gereken sosyal zemini de keşfetmiş olmaktadır. Bu sosyal zeminin mazlum ve mağdur tarafını oluşturan ulusların arasında Türk halklarının konumunun gerçek sosyalist mücadelenin en yaşamsal noktasını oluşturması dünya devrimine giden yolun Türkçü savaşımdan geçtiğini nesnel bir gerçeklik olarak gözler önüne sermektedir.
Peki bu ne demektir ?
Türkler / Türk halkları olmadan dünya devrimini gerçekleştirmek mümkün değildir. Çünkü Türk halkları gerek coğrafi açıdan gerekse batı ile temasta cephe konumunda bulunmaları bakımından ve hatta sahip oldukları doğal zenginlikler nedeniyle batı kapitalizminin beslenme yollarının üzerinde bulunmaktadır. Batının doğuyu sömürmek için kullandığı damarlar Türk topraklarından geçmektedir. Bu damarların kesilmesi için Türkçülük yapmak şarttır.
Türkler ( Anadolu Türkleri ) batı emperyalizmine karşı Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde ilk kurtuluş savaşını vermiş ve bunu utkuya taşımış bir halktır. Bu yönüyle de Türkler doğunun öncüsü bir halktır. Binaenaleyh antiemperyalist savaşın baş öğretmeni Türklerdir. Bu tarihsel nesnel gerçeklik de Türkçülüğün mazlum milletler sosyalizmi için kaçınılmazlığını ilan etmektedir.
Türkçülükle dünya devrimi arasındaki yaşamsal bağın düşünsel yansıması olarak kabul edilmesi gerekli bir diğer nokta da Türk halklarının ulusal kimlik ve bilinçten sıyrılarak / soyutlanarak sosyalist devrimci bir mücadeleye kanalize edilemeyeceği konusudur. En basit ifadeyle söylemek gerekirse Türk halklarına; " Bırak ulusal kimliğini, sadece proleter vasfınla devrimci savaşımda öne geç ! " denilemez. Aslında bu söz hiçbir doğulu halka denilemez. Ama Türklere hiç denilemez. Çünkü Türkler tarihteki rollerinin farkındadırlar. Ve Türkler günümüz dünyasında da kendileri olmadan mazlum halkların batı esaretinden kurtulma imkanlarının olmadığını da görmektedirler. Bu tezlerimiz kimilerine bencil bir ulusal övünç gibi gelebilir. Oysa bu yaklaşım hem doğru değildir hem de Türklük karşıtlığı zeminine düşerek batı emperyalizmine dolaylı olarak omuz vermekten başka bir sonuç doğurmayacaktır. Türklersiz bir antiemperyalist savaş mümkün değildir demek, aynı zamanda mazlum doğulu halklar olmadan Türklerin anti emperyalist savaştaki öncü ve önder kimliğinin anlamsızlığını da içermektedir. Çünkü doğulu mazlum halkların desteği olmadan tek başlarına Türk halklarının batı emperyalizmiyle başa çıkabilmeleri imkansız olmasa bile çok zordur. Zoru başararak ulaşılacak bir zafer de kalıcı olmama riskiyle karşı karşıyadır.
Bu bağlamda kabul etmek istemeyenlerin yüzüne çarpalım ki, Sultangaliyev'in Türkçülüğü ve Turancılığı pragmatist bir Türkçülük ve Turancılık değildir. Yani Sultangaliyev, Türkleri enyernasyonal sosyalist savaşa kanalize etmek ve böylece onların militarist, ekonomik, stratejik ve hatta historik konumlarından yararlanmak için konjektürel ya da içtenlikten yoksun ve tümüyle faydacı bir sözde Türkçülüğün öznesi yahut kuramcısı değildir.