"ikinci Abdülhamid, tiyatro oyunları yazar ve bunları saray çalışanlarını ikaz etmek için oynatırdı. Siyasi yönüyle ön plana çıkan Sultan ikinci Abdülhamid'in fazla bilinmeyen ilginç yönleri vardır. Sultan, Yıldız Sarayı'nda çalışan görevlileri ikaz etmek için tiyatroyu kullanırdı. Sultan çalışma tarzı hoşuna gitmeyen görevlilerin yüzüne karşı bir şey söylemez, bir tiyatro oyunu senaryosu yazar ve bunu sarayda herkesin önünde oynatırdı. Böylece vazifesini sultanın istediği şekilde yapmayan görevli esprili bir şekilde uyarılmış olurdu. Fatih Akyüz, Orhan Koloğlu ve Vahdettin Engin sultanın tiyatro merakını teferruatlı olarak anlatırlar.
Saray Tiyatrosu
Günlük hayatını Yıldız Sarayı'nda geçiren ikinci Abdülhamid'in saraydaki eğlence araçlarından biri de tiyatro idi. ikinci Abdülhamid tiyatroyu şehzadelik yıllarından beri severdi. Yıldız Sarayı'nda italyan sanatkârlardan oluşan bir tiyatro grubu vardı. Bunlar Batı eserlerini sergilerlerdi. Ayrıca yerli oyunların oynanmasına yönelik olarak, Mızıka-yı Hümâyûn kadrosunda yerli sanatçılar da mevcuttu. Sultan çok çalıştığı ve yorgun olduğu zamanlarda tiyatro oynanmasını emrederdi. Tiyatro seyrederek günün siyasi yorgunluğunu üzerinden atardı.
Tiyatro, Yıldız Sarayı'nda sultanın oturduğu köşke bitişik ve Harem dairesinin altındaydı. Sahnenin tam karşısında padişah locası, yan taraflarda ise şehzade ve davetli locaları vardı. Oldukça zarif döşemeler kullanılmış, duvarlar kumaşla kaplanmıştı. Sultan, oyun seyretmek istediği zaman çalıştığı ve oturduğu binadan dışarıya çıkmadan kapalı bir koridoru geçip merdivenleri inerek tiyatroya gelirdi.
Bazen Avrupa'dan meşhur tiyatro sanatkârları istanbul'a gelirdi. Tiyatro oyuncuları, Yıldız Sarayı'na davet edilir ve padişah için özel gösteriler yaparlardı. ikinci Abdülhamid, elçilerle veya bakanlarla görüşme yapacağı zaman da tiyatro gösterileri tertipletirdi.
Saray çalışanlarına verilen dersler
Saray Tiyatrosu'nda bazen ikinci Abdülhamid tarafından yazılan oyunlar oynanırdı. Sultanın yazdığı komedi tarzındaki piyeslerin hitap ettiği özel seyirciler olurdu. ikinci Abdülhamid bu oyunları seyredenlere bazı mesajlar vermek için kaleme alırdı. Orhan Koloğlu, "Abdülhamid Gerçeği" adlı eserinde bu oyunlara ilginç bir örnek verir. ikinci Abdülhamid, sarayın mabeyncisini konu alan bir oyun yazmış ve bu piyesin oynanmasını emretmişti. Senaryoya göre, mabeyncinin sadık fakat telaşlı bir yapısı vardı. Hükümdar mabeynciye aniden, 100 kişilik bir ziyafet hazırlamasını söyleyince, adamın aklı başından gider. Eli ayağına karıştığı için karmakarışık emirler verir. Uşaklar çarpışır, tabaklar kırılır, kazan devrilir. Sultan misafirleriyle görününce mabeynci hükümdarın ayaklarına kapanarak kusurlarını itiraf eder ve affa uğrar.
Bu komedi Yıldız Sarayı'nda kahkahalarla seyredilmişti. Özellikle, oyunda korku ve telaş içerisindeki uşağın, istemeden elindeki gazlı su şişesinin sifonuna basınca mabeyncinin yüzüne fışkırması sırasında salonda kahkahalar duyulmuştu. ikinci Abdülhamid bu oyunları yazıp, oynatarak saray çalışanlarına kırmadan önemli dersler veriyordu. Bu yüzden sultanın yazdığı bir oyunun sergileneceğini haber alan saray çalışanları tiyatro salonunda endişe ile birbirlerine bakarlardı. Hiç kimse oynanacak oyunun konusunu bilmediğinden, her görevli 'acaba beni mi oynayacaklar' endişesi ile tiyatronun başlamasını beklerdi. Perde açıldıktan sonra sultanın kimi hedef aldığı anlaşılır ve senaryoya konu olan görevli kendisine yönelen alaycı bakışlara tahammül etmek zorunda kalırdı.
Esprili sultan
ikinci Abdülhamid'in bazı görevlileri ikaz etmek için tiyatroyu seçmesi, hiçbir zaman abartılı kahkahalarla gülmeyen ve ciddi görünümünü muhafaza eden padişahın, aslında espriyi seven bir kişiliğe sahip olduğunu da gösterir. Rusya, Almanya, ingiltere ve Fransa'nın siyasi baskılarıyla boğuşup bunalan sultan oynanan oyun ve seyircilerin durumuna bakarak devlet meselelerinden bir an için uzaklaşıp gülümseyerek, rahatlıyordu.
Sultanın, saray görevlilerinin yaptıkları hatalar karşısında onları bu tür dolaylı yöntemlerle ikaz etmesi hem görevliler üzerinde gereken etkiyi yapmakta hem de saray halkı bu vesile ile bir taraftan tiyatro gösterisi seyrederken diğer taraftan piyeste başrol oyuncusu olmamak için işini daha düzgün yapmaya gayret etmekteydi.
Sanatkâr sultan
ikinci Abdülhamid, kendinden önceki padişahların aksine saltanatının ilk yılları hariç padişahlığı boyunca Yıldız Sarayı'nda ikamet etti. Özel günler, bayramlar ve cuma selamlığı dışında sarayın dışına pek çıkmadı. Devlet idaresini Yıldız Sarayı'na taşıdıktan sonra devlet işleriyle bizzat ilgilendi. Önemli işlerin halledilmesi için gece uyandırılmasına kızmadığı gibi, uyandırıldıktan sonra da meselenin ehemmiyetine göre sabaha kadar çalışırdı. ikinci Abdülhamid ise mutlak bir otoriteye sahip olarak, 1908'de ilan edilen ikinci Meşrutiyet'e kadar, hükümeti devre dışı bırakıp, devleti Yıldız Sarayı'ndan yönetti.
ikinci Abdülhamid devlet işlerinden fırsat bulduğu zamanlarda resim yapmaya ve marangozlukla meşgul olmaya meraklı idi. Sarayda bulunan hususi marangozhanesinde sanatkârane bir tarzda sedefli, oymalı eşyalar yapardı. Hatta bazen, eliyle yaptığı eserleri Avrupa hükümdarlarına hediye olarak gönderdiği de olurdu. Diğer bir merakı da atlara ve güvercinlere yönelikti. Sultan, vakit buldukça gidip atlarını görürdü.
Dolmabahçe Tiyatrosu
Sultan Abdülmecid zamanında, Dolmabahçe Sarayı'nda yaptırılan tiyatro 1859'da perdelerini açmıştı. Günümüzde mevcut olmayan bu tiyatroya gençlik yıllarında giderek oyunlar ve opera temsilleri seyreden ikinci Abdülhamid'in sahne sanatı ile ilk teması böyle başlamıştı.
Yıldız Tiyatrosu
ikinci Abdülhamid Yıldız Sarayı'nda oturduğu köşke bitişik ve Harem dairesinin altında bir tiyatro inşa ettirmişti. Günümüze kadar gelen Yıldız Sarayı Tiyatrosu, Vasilaki kalfanın oğlu Yanko Ioannidis tarafından 1889 yılında inşa edilmişti".
Kaynak : Erhan Afyoncu, Bugün Gazetesi, 6 Mayıs 2012 Pazar
batı kültürüne bu denli yakın bir padişahı dincilerin bayraklaştırması, herhalde bilgi
noksanlıklarından kaynaklanmaktadır.