bu güzel günü, sizlerle en naif anılarımdan birini paylaşarak taçlandırmak isterim.
"2004 senesinin sıcak bir yaz akşamı, kumandamla ana haber bültenlerinde cirit atarken hanımım, hararetimi alsın diye sıcak çayımı yanı başımdaki sehpaya bırakmıştı. tam o sırada mehmet ali ikiand 'yüzyılın en sıcak yazı' ifadesini kullandı. düşündüm. acaba bu sinekler neden ışığa geliyorlardı. rahmetli dedemin mor ışıklı sinek öldürgeci aklıma geldi. sonra o aygıtın üzerinde yaşanan sinek katliamları...
hüzünlendim ve çayıma uzandım. çay, sıcaktan kurumuş seksi dudaklarımın arasından ağzımın içine girmişti.
boşver dedim kendi kendime. salıncağa bindiğimiz gibi inmesini de bilirdik biz."
bu başlık altında hep başkaları konuştu, suleyman bugra tanseheroglu sustu. fakat çok yakında efsane geri dönecek ve suskunluğunu sözlüğün en gizli 3 bilgisini ifşa ederek bozacaktır. suleyman bugra tanseheroglu'nu izlemeye devam edin.
not: artık tam 00:00'da itiraf başlığına entrisi ile şeref vermeyecek olan büyük yazardır.
not: babası kadar olmasa da kimin tohumu olduğunu belli ediyor kerata.
--spoiler--
kendisi babasına benzemesine rağmen oğku kendisine benzemeyen yazar.... evlat edinmiştir. diye ümit ediyoruz. yoksa böyle bir zeki adamı kim kekleyebilir.
yapılan araştırmalara göre çok zeki insanlarda duygusal yaklaşımlar iflas edebiliyormuş. mesela kıskançlık gibi...
yaptığını para verseler yapmayacağım, yapamayacağım kişi. sayfalar dolusu boş entry girmek nedir abi ve bundan keyif almak. ben de çok boş entry girerim ama kısa, en fazla iki cümle, işbu entryde de görüldüğü gibi...
örgüt kurma çalışmalarına başlamış yazardır. arkasına üç beş kişi toplamış, zall duy bunları, yakında sbt orgutunden yeni bir sözlük oluşumu doğabilir, ona göre davran. *
1 gün sözlük yazarlarının itirafları başlığına yazmayınca, toplumda infiale neden olan büyük yazar, yazarların atasıdır.
umut verici bir gelişmeyi de siz sevgili seyircilerimle paylaşmak isterim. bu sözlükte şahsıma umut ışığı yakabilmiş tek bir yazar yokken, her geçen gün arkama, yani suleyman bugra tanseheroglu'nun safına geçen onlarca yazar görmekteyim. helal olsun sizlere çocuklar. suleyman bugra tanseheroglu'nun çevresinde bir gülümsemeye neden oldunuz ya, artık ölsem de gam yemem.
bu kadar çok gerizekalı bir aradayken hemen bir noktanın altını keçeli faber-castell kalemimle çizmek isterim. yazıklar olsun sizlere ya, yazıklar. sizler ne ara bu kadar gerizekalı oldunuz?
bu duygulu entryimi yine duygulu bir anımla noktalayayım;
bir gün, bir fransız, bir japon, bir ingiliz ve bir suleyman bugra tanseheroglu, suyun altında kim nefesini daha uzun süre tutacak yarışması için bir araya gelmiş.
suleyman bugra tanseheroglu kafasını sudan çıkarmış. yarışma ekibi suleyman bugra tanseheroglu'nun kafasının üzerinde notu almış ve okumuş: "ben yarışmanın başından beri suyun altındayım ve canım ne zaman isterse o zaman çıkarım. not: şu anda 10 metre derinlikteyim" yazıyormuş.
çok uzun yıllardır sözlük okuyan biri olarak şunu net bir şekilde söylebilirim ki, uludağ sözlük en eğlenceli, en samimi, en öğretici sözlüktür.
evet, en eğlenceli sözlüktür. inci sözlük dahi hiçbir zaman uludağ sözlüğü geride bırakamamıştır. inanmıyorsanız üst menudeki gülücük butonuna tıklayın 3-5 defa, sonra gidin ekşi sözlükte tıklayın, diğer sözlüklerdeki en beğenilen entrylere tıklayın, okuyun. uludağ sözlükteki espiri anlayışı ve yazarların ince görüş şeklini başka bir yerde bulamazsınız.
evet, en samimi sözlüktür. bunu açıklamama gerek yok. sizler hem kendi mesaj kutunuzdan hem de genel entry yazılış üslubundan bunu çıkartabilirsiniz. gidin diğer sözlüklere de bakın.
evet, en öğretici sözlüktür. ekşi sözlük gibi entelliğin doruklarında sizi üşütmez, inci sözlük gibi resimli kitapların sadece resimlerine bakma ihtiyacı hissettirmez. (artık inci sözlük = caps, swf)
uludağ sözlük mini türkiye'dir. her telden, her tipten insan mevcuttur. trolleri bile çeşit çeşittir. kimisi fetişist, kimisi faşist, kimisi zengin ve gururlu, kimisi fakir ama gönlü bol. kimisi dini değerler üzerinden rant peşinde, kimisi atatürkçülük üzerinden ilgi çekme peşinde. kimisi milli görüşten, kimisi sizlerin tabiri ile "şakirt", kimisi ise kendisine müslüman. tabi ergenlerimizi ve sapık masturübatörlerimizi es geçmek olmaz.
ve bu çeşitlikler üzerine o kadar çok sessiz sakin, kendi halinde, elinden geldiğince yazmaya çalışan, "normal" diye tabir edebileceğimiz yazar var ki, işte bu kesim, o çeşitlilikleri o kadar güzel süspanse eder ki bu platformda, herkes güzel güzel geçinip gider.
fakat son zamanlarda öylesine çok çakal dolmuş ki buraya, ne sözlüğün, ne de en beğenilen entrylerin pek tadı kalmamış. iyi yazarlar kötülenmeye, kötü yazarlar ise iyi yazar zannedilmeye başlanmış.
bu sözlükte doğru yapılan çoğu şey artık yanlış yapılmaya, yanlışlar ise fark edilmez olmuş.
hani yukarda bahsettiğim denge var ya, işte o bozulmaya başlamış. artık herkes bekaret avcısı, herkes din üzerinden prim kovalar olmuş. aslında anlatılacak öyle çok şey var ki... fakat susmam gerektiğinin bilincindeyim.
her neyse,
uzun bir süredir takip ettiğim bu ortama, suleyman bugra tanseheroglu ile hızlı bir giriş yapıp, bu ortamda eskisi gibi çok güzel eğlenilebileceğini göstermek için buradayım. bu sanal ortamı çok önemsemeden vakit geçirirken kendimize ne katsak kar. ve bunların üzerine samimi dostluklar...
ben bu adama troll diyenin aklına şaşarım. adam resmen çok iyi yazıyor. (#16368733)
gülümsemeden okuduğum girisi çok çok az. kendisi şakayla karışık beni kıskanıyorlar diyor ama, acaba bu iddiasında haklı mıdır bilinmez. *
bir varmış bir yokmuş,
ağaçlarına anka kuşunun yuvasını kurduğu, sahillerine karetta karettaların yumurtalarını sakladığı bir ülke varmış.
bu ülke öylesine büyükmüş ki, güneş ilk bu ülkenin sınırlarında doğar ve yine bu ülkenin sınırlarında batarmış en son.
işte bir gün, bu büyük ülkenin kralının kızı çaresi bulunamayan bir hastalığa yakalanmış. öylesine bir hastalıkmış ki, ülkedeki hiçbir hekim, hastalığa teşhis dahi koyamamış.
kral ferman yayımlamış. kim ki prensesin hastalığına çare olursa, ülkenin anahtarı artık onun olacakmış. kral biricik kızı için ülkesinden çoktan vazgeçmiş. yeter ki sultanı iyileşsin. eski günlerdeki gibi sarayın bahçesindeki gülleri koklasın istemiş. baba yüreği neylesin altını, sarayı; biricik kızı olmadıkça...
tam 1 yıl boyunca prenses için kimler gelip, çare olmaya çalışmamış ki. prof. dr. mehmet öz, ferhat göçer, haydar dümen, cüneyt arkın, erol köse, dr. oetker, ahmet çakar, prof.dr.ibrahim adnan saraçoğlu, dr.ender saraç ve bir zamanlar doktorlar dizinde başhekimlik deneyimi bulunan kubat, prenses için amade olan hekimlerden sadece bir kaçıymış. artık kimseciklerde ümit kalmamış. öyle ki kral, biricik kızının mezarını bile yavaştan yaptırmaya başlamış.
işte bu karanlık dehlizlerin içine, bu umut fakiri mihraplara bir kişi çıkagelmiş, umut'un "u"sunun yitirildiği bu anda. ağlamaktan bitap düşmüş gözler, bu asil vucüda çevirelecek gücü bile zor bulmuş kendilerinde.
"açılın ben geldim" demiş bu yürüyen karizma. "açılın kaybolan umudunuzu bulmaya geldim" demiş bu umut avcısı. "açılın işte ben geldim" demiş kelimelerle tasvirin imkansız olduğu bu delikanlı.
prensesin bulunduğu odaya girmesiyle beraber, nefesi odanın 4-1 yanına yayılmaya başlamış. bu genç adam prensese yaklaşmış. işte bu anda güzeller güzeli prensesin çehresini bir tebessüm kaplamış. odadaki herkes şaşkın gözlerle izlemekteymiş.
ve prenses gözlerini açmasıyla beraber, ilacı olan bu delikanlının serin nefesinin sıfatına çarptığını hissetmiş. işte o anda bu asalet timsalinin dudaklarına yapışmış. nasıl dayanabilirdi ki zaten. öpüşme o kadar uzun sürmüş ki, kral boğazını temizleyerek adeta "odada aile var yavaş yavaş" demek istemiş. fakat prenses kimseye aldırış etmeden, bu genç delikanlıyı sömürmüş resmen.
prenses yine sarayın avlusundaki gülleri koklamaya, ağaçtaki sincaplarla kikirdeşmeye başlamış. ve kral, mükafatlara boğmak için genç delikanlıyı huzuruna çağırmış. ""ülke senin, hazinelerim senin, neyi istersen al benden" demiş, delikanlıya. bu sözler üzerine asalet timsali o genç gülümsemiş ve "ben suleyman bugra tanseheroglu'yum" demiş. herkes birbirine donuk gözlerle bakmaya başlamış. suleyman bugra tanseheroglu ile aynı çatı altında soluk alıp-vermiş olmanın şaşkınlığı, benliklerini silip atmış.
işsizdir kendisi. gerçek bir işsiz. yoksa her gece bu saatte sözlük yazarlarının itirafları başlığını işgal etmez. akıllıymış bir de. peh. akıllı insan kendini övmez.