En son ortaokulda izleyip psikolojimi bozmuştum bu filmle bugün tekrardan izledim yine aynısı oldu. Sadece dominik için bile izlenebilir bu film çocuk sanat eseri gibi. Bu filmi izledikten sonra Polonya erkeklerine de ilgi duymadım değil.
homofobikliğin içler acısı durumudur, gay çocuk kıza aşık olur ve intihar eder falan, pembe saçlı kızın her sözü alınıp oraya buraya yazılacak derecedir, ergenlerin favorisidir. özellikle 14-16 yaş arası dominik aşkı...
sevip sevmediğime bi türlü karar veremediğim film. arkadaşlarla gece dörtte izlememin etkisi de olabilir tabi bu kararsızlıkta. çok sikko bi entry oldu. iygünler.
izlemekten asla sıkılmayacağım filmdir. ah sylwia, ah dominik. pembe saçlı kız, neredesin ? @violetmoon 'dan sonra söylecek pek bir şeyim kalmadı. sadece; oyunculukları mükemmeldi filmdeki oyuncuların, dialoglar ve konu gerçekten güzel. tek üzüldüğüm nokta dominik'in ölüm sahnesiydi. o kadar çaresiz ve aciz bir haldeydi ki. kendini kusturmaya çalışmasını hatırladıkça kötü oluyorum. günlerdir aklımdan çıkmıyor. lanet olası, intihar odası.
Edit: baya bir spoiler vermişim üzüntümü sunarım.
16 yaş bayanların çoğunluğunun, dominik santorski'ye gerçek ismi jakub gierszal olan erkeğe, baş karakteri olan erkeğe ölüp bittiği filmdir. aslında çoğu gencin yaşadığı hayatı anlatan bir filmdir. gereksiz şeylere intihar etmeye çalışanların bulunduğu, sanalın bir insanın üzerinde ne kadar etki yarattığını gösteren filmdir. eve tıkılıp kalan, yiyeceksiz içeceksiz yaşayıp fakat internetsiz yaşayamayanların hayatının yansıtıldığı bir filmdir. aslında gençlere tavsiye edilmez. çünkü olumlu davranışlardan daha çok olumsuz davranışları daha çok içerisinde barındırmaktadır. olumsuz düşüncelere sahip olabilir veya filmden olumsuz etkilenebilirlerdir. olumsuz etkiler, intihar girişimleri veya sanal ortamda yaşamaya devam etme gibi olabilir.
asıl ismi "Sala samobójców" olup polonya yapımı bir filmdir.
özellikle filmin başında shakespeare'den bolca alıntılar geçer.
yine de film fazlasıyla ergenlik kokuyor sanki.
--spoiler--
*"kapalı dünya, açık yaralar."
*"açık dünya, kapalı yaralar."
*"sanat genellikle soytarıların ya da delilerin hareketleri ve kötülüğün dışavurumsal şekliyle sunulur."
*"gerçeklik, diğer kalan her şey bittiğinde geriye kalan şeydir."
*"aslında kendi canına kıyan insanları hiç anlamıyorum. insanın yaşama karşı cesareti olmalı, bence onlar korkak. dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanan bencil yaratıklar. sana bahşedilmiş en büyük hediyeden nasıl feragat edersin ki?"
bir de şu diyalog hoşuma gitmişti:
- çok hassas biri olduğun için gerçeklik sana zarar veriyor. benim gibisin, ben de çok hassas biriyim. hem de çok. bizi anlamıyorlar. nasıl da zayıflar. bizler kaçığız, tuhaf tipleriz, normal değiliz. dominik, sen farklısın. bunun değerini bil. her şey normal dışı, her şey tehlike içinde. korku nedir bilmeyiz.
+ o halde ben ne yapayım?
- ödlerini kopart!
--spoiler--
spoiler 2 olaraktan:
*dövüşmeyi bir sevişme sahnesi gibi sunmaları ve bu sırada orgazma ulaşma durumu inanılmaz etkileyici ve çarpıcı bir sahneydi.
*dövüş sahnesinin temsili videosunu internette gördüğünde hem gülüyor hem ağlıyor olması da çok iyiydi.
*adamın elektronik müziğe tahammülünün olmaması ve bu konudaki hassaslığı oldukça samimi geldi bana.
filmde yaratılan oyun dünyasının benzerlerinin geçtiği yerler için de perception dizisinin 2. sezon 5. bölümüne (bölümün ismi Caleidoscope) ve black mirror dizisinin 1. sezon 2. bölümüne (bölümün ismi Fifteen Million Merits) bakabilirsiniz. Bir de Ben X filmi de buna yakın kalıyor yine.
insanı yalnız kalabileceğine (bkz: cem adrian)dan daha iyi ikna edebilen filmdir. bunca zaman nasıl izlememişim bilmiyorum ve izler izlemez girdim entrymi. özellikle de (bkz: jakub gierszal) oyunculuğuyla beni benden aldı. o sapsarı saçlar bir anda siyaha boyanmış, mavmavi gözlere gölge düşmüş falan ama resmen döktürmüş. (bkz: vay anasını sayın seyirciler)