ingiliz yapımı , dram komedi filmidir. film'de ki alex turner etkisi kendini göstermiştir, müzikleri yerinde ve güzeldir. dram filmi sevmememe rağmen bu filmi çok beğendim. kısaca ; etrafında gelişen olaylara çözüm arayan bir genci anlatır.
kesinlikle vakit kaybı olmayan, müzikleri güzel, wes anderson atmosferi olan ve çeşitli sorunlarla boğuşan bir ergeni anlatan film. bazıları filme çerez diyebilir, doğrudur da lakin film kaju kalitesinde bir filmdir çekirdek kalitesinde değil.
kim keşfetti kim etmedi bilmiyorum ama uzun zamandır bu kadar "hoş" bir film izlediğimi hatırlamıyorum. müzikleri, oyunculukları herşeyiyle çok iyi bir film. üzülürken gülüp aynı zamanda düşünürken bulabilirsiniz kendinizi. ancak hoş bir eda bıraktığı kesin bilinçaltımda. şöyle de aklımı okuyan bir giriş repliği vardır:
"çoğu insan kendini yeryüzünde benzeri olmayan bir birey olarak görür. bu düşünce,
onları hiçbir şey olmamış gibi yataktan kalkmaları, yemek yemeleri ve boş boş gezinmeleri
için motive eder. my name is oliver tate."
Oliver Tate karakteri'ne hasta olduğum filmdir. pipo içip, yazı tura atma isteği uyandırabilir. sahile inip boş boş gezinebilirsiniz de. Orası size kalmış.
Gerek konusunun orjinalliği gerekse diyaloglarıyla underrated bir film diyebilirim. bir de unutmadan filmi izledikten sonra alex turner'a dolayısıyla Arctic Monkeys'e hayran olmanız muhtemel.
Görüntüleri analog fotoğraf makinesiyle çekilmiş hissi veren filmdir. Karakterleri, mekanları, sahneleri, kılık kıyafet özenle seçilmiş. Sırf bu yüzden bile seyredilebilir. Müzikleri ise sanki senaryo ile aynı anda yazılmış. daha ne olsun kuzum.
oldum olası ada yaşantısı hep ilgimi çekmiştir. gerçi yarımada filmin çekildiği yer galler de. manzaralar, böyle alıp defterini bi şeylerini denizin kıyısına gitmeler, kayalıklarda kitap okumalar, denize karşı dialogları havanın genelde kapalı oluşu ama ben melankoliklik olarak algılamadım daha çok böyle bi sakinlik huzur olarak seçildi gözümde. zaten oliver ın odasını gördükçe mutlu oluyor insan. en azından bazılarımız.
''çoğu insan kendisini yeryüzünde benzeri olmayan bireyler olarak görür. bu düşünce onları her şey yolundaymış gibi yataklarından kalkmaları yemek yemeleri ve boş boş gezmeleri için motive eder'' böyle başlıyor film. bi de kişisel komaları sıradanlığa vurmak beni hep cezbeder. bu filmde de onu hissettim :
'' düşündüğüm kadarıyla yaşamın üstesinden gelebilmek için tek yol, kendimi tamamıyla bağlantısız bir gerçeklikte resmetmek'' oliver bunu söylerken çok doğaldı mesela. tuhaf olmak için tuhaf değildi. triplere girerken de triplere girdiğinin bilincindeydi :D sevdim işte uzun lafın kısası benim için oldukça güzeldi. sonuçta tüm yorumlar subjektif.
herkesin de dediği ve her zaman diyeceği gibi müzikleri müthiş hatta sırf müzikleri için bile izlenebilecek bir film.
müziklerinden de öte filmin değişik bir dokusu var. melankolik ama melankolikliği sizi yormadan, üzmeden hiçbir şey hissettirmeden aktarıyor. düşünüyorsunuz ama üzüntünün içine çekilmiş bir şekilde değil, bilinçli olarak. zaten filmin baş karakteri oliver tate'de 'bilinçli bir ergen' olmasıyla filmin ilginçliğini ve sadeliğini vurguluyor.
özetle; gerçekten güzel ve sade bir film. izlerseniz hoşunuza gidecektir.
izledikten sonra stuck on the puzzle şarkısını, film kesitlerinden olan videoyla dinlettirir. hoş film.
alex turner - stuck on the puzzle: https://www.youtube.com/watch?v=K0YEVNacmtw
müziklerine duyduğum ilgiden dolayı kesin filmde güzeldir diye düşünerek açtığım ve ciddi anlamda 2. yarının ortalarında falan daha fazla dayanamayıp kapattığım film. hiç bir karakterin orjinalligi yok gibi geldi bana. özellikle başroldeki oliver tate karakteri tamamen abartı kere abartı. milyon yerden eleştirebilirim sanırım da, hangi erkek, eve kız arkadaşı gelecek diye takım elbise giyer ki? hele ki lise çağındaysa? çocuğun ezikliği aşırı derecede abartılmış ve saçma sapan bişey çıkmış ortaya. he çekimler falan onlar güzel. ama konuyu at çöpe.