muhteşem medyamızın engin kalemlerinden bir yerleri yiyen varsa asıl şu soruyu sorsunlar; "zenginler nerede". sormak biraz göt ister, çünkü ucu bucağı onlara da dokunur bir yerden, kendi patronlarının çevresine ve kendilerine. en güzel sitemi kan uykusu kınalı türkü adlı belgeselde yine bir gazi yapmıştır. "şimdi biz vatan için şehit düştük gazi olduk. vatan sağolsun ama bunun değerini de bilsinler. zenginler, magazin dünyası bir yerlerde kendileri rahat etsin diye fedakarlık yapan birilerinin olduğunu bilsin. bir de ben on yıldır bu işin içindeyim. bakıyorum da şehit olanlar gazi olanlar arasında hiç zengin çocuğu yok. hep fakirler, anadolu insanı. ben bugüne kadar bir petrolcü, kuyumcu, siyasetçi, işadamı oğluna rastlamadım gaziler arasında". söze gerek yok. öyle, "subaylar neden şehit olmuyor" diye suyu bulandırıp balık avlamaya çalışacağınıza...
konuyu eski bir yemen türküsünden iki üç dize ile kapayayım.
zenginimiz bedel verir
askerimiz fakirdendir.
......
......
şu yemende can verenler, biri memed biri memiş.
2 tane subay öldü. neden subay ölmüyor diye merak edenlerin içi rahat etsin ve bu düşünceyi cahil halkımızın aklına getirenlerin ve yazıya dökenlerinde. o subaylar kolay yetişiyor mu zannediyorsunuz?
1 subay için kaç milyar para harcıyor bu devlet? ayrıca her tayin döneminde doğuya tayinleri çıkan subay eşlerinin ve çocuklarının yaşadığı endişeyi düşünebiliyormusunuz? er, askere ailesini alıp gitmiyor ama subay ailesini de alıp gidiyor. sanki ailecek askerlik - vatan hizmeti yapıyorlar. 2 yılda 4 yılda bir gelen bu çileli bekleyişi empati yapın siz tahmin edin.
buyurun subaylar öldü, kına yaksınlar merak edenler.... üstelik haftaya bir subayımızın oğlu öss'ye girecek. geleceği karartmak budur, babasız, kocasız, gözü açık bırakmak budur işte.
yan gelip yatmıyorlarmış değil mi? inşallah genelkurmayımız terörün başlangıçından bugüne kadar verdiğimiz subay-astsubay şehit sayısını açıklarda bu polimikleri ortaya atanların ipliği ortaya pazara çıkar.
bu yazıya karşı, 6 yıl güneydoğuda görev yapmış ve gazi olmuş bir subayımız; "ben yıllarca guneydoguda vatanımı ve bu insanları savundum, eğer üzerlerinde hakkım varsa haram olsun" demiştir.
SEVGiLi okuyucularım, bugün yazı günüm değil. Ancak bazen öyle oluyor ki, içinizden bir şeyler patlıyor ve günü olmadığı halde oturup yazmaya başlıyorsunuz.
Şırnak'ta yeniden üç şehit verdik.
Yarbay, binbaşı, er.
Fethullahçı şahıs merak etmişti, köşe yazısında daha birkaç gün önce soruyordu. Yazısının başlığı şöyle idi:
"Erlerimiz Savaşıyor, Subaylarımız Nerede?"
Sonra devam ediyordu:
"Muharebe subay işidir. Ama (Güneydoğu'da) erler savaştırılıyor, yedeksubaylar savaştırılıyor.
PKK ile mücadelede subaylarımız nerede?
Ortada mücadele planı yok.
PKK ile mücadele er muharebesi değil, subay muhaberesidir. Bölgede kaç subay vardır? Subaylarımız nerede?"
Herhalde, bölgedeki binlerce rütbeliyi piknikte, tatilde, turistik gezide zannediyordu! Ya da bunları gıcıklık olsun, cemaatin hoşuna gitsin diye yazıyordu. Önceki akşam saatlerinde ikisi subay üç askerimiz şehit edildi.
Yarbay Melih Gülova, Binbaşı Ramazan Armutçuoğlu ve er Hasan Güreşen.
Allah hepsine rahmet eylesin. Allah "Subaylar nerede" diye hiç utanmadan yazı yazanların günahını affetsin.
Subaylar işte orada. Tabutlarının içinde yatıyorlar.
Güneydoğu'da bugüne kadar general dahil her rütbeden yüzlerce subay ve astsubayımız, binlerce askerimiz, polisimiz şehit düştü. Ancak bazıları, özellikle din baronlarının adamları ve kendilerini piyasada "aydın (!)" diye yutturan bizim entel-liboş kesim, sırf kendilerine özgü asker düşmanlığı nedeniyle, rütbeliler için böyle uçuk, saçma sapan yazı ve yorumlarla gitmeyi yeğledi.
Subaylar nerede imiş!
Şimdi Genelkurmay Başkanlığı'ndan bir istirhamım var. PKK terörünün başladığı 1984 yılından bu yana Güneydoğu'da şehit düşen subay ve astsubaylarımızın sayısını açıklasınlar.
Bu rakama ayrıca rütbeli rütbesiz bütün personel sayısını da eklesinler.
Dikkatinizi çekerim, biz burada sadece şehitlerle ilgileniyoruz. Odaklanma orada.
Bir de (rütbeli rütbesiz) sakat kalan ve birçok sorunla boğuşan binlerce gazimiz var. Elini kolunu, ayağını bacağını, gözlerini yitiren, yaşam savaşı veren gaziler. Devlet onların maaşıyla bile uğraşıyor. Çoğu Emekli Sandığı aleyhine davalar açtı. Böyle binlerce dava var. O insanların maaşına bile göz dikenler, onların hakkını savunacak bir tek yasayı bile 4.5 yıl içerisinde çıkarmayanlar, şimdi Türkiye'yi yönetiyor.
Onların destekçileri ise haykırıyor: "Subaylar nerede?"
Tablo felaket, tam bir yüz karası. Tablo ne insanlığa yakışıyor, ne Müslümanlığa, ne de devlet yönetimine.
Bu yazıyı yazarken bir şeyi çok merak ediyorum. Şehit Binbaşı Ramazan Armutçuoğlu'nun cenazesi bugün Ankara'da toprağa verilecek. Bay Başbakan acaba törene gelecek mi?
Gelirse katılanlardan acaba alkış mı alacak!!!
Yoksa yine (en hafif deyimiyle) protesto mu edilecek?
Sevgili okuyucularım, kimlerin elinde ne günlere kaldığımızı hep birlikte görüyoruz.
bu nasıl bir şom ağızlılıktır yarabbim , böyle şerefsiz bir yazıdan sonra bir er iki subay şehit olsun. ulan pkk ya da mı bedava gazete dağıtıyorsunuz, mesaj mı istek mi veriyorsunuz heriflere tövbe tövbe. ha şimdi üstüne alan olur şikayet eder mod. a
tanım:son dönemde artan terör olaylarından ve acı kayıplarımızdan siyasi anlamda ürken siyasi iktidar ve yandaşı bir kısım medyanın, halka tsk üst yönetimi ve subaylarını hedef göstermek suretiyle acizliklerini beyan ettikleri şerefsizliktir. bu soruyu bir de dün itibariyle şehit verdiğimiz bir er, bir binbaşı ve bir yarbayımızın cenazelerinde sormalarını tavsiye ediyorum.
birisi cahil halka oynayarak bir yazı yazmış, emin çölaşan da aynı taktikle yine cahil halka oynayarak ikinci bir yazı yazmış. asıl problemi her iki taraf da unutmuştur. 100 kişilik bir bölükte 2 bilemedin 3 subay olur. operasyonlar ise bölük bölük yapılır. yani subayın şehit olma ihtimali matematiksel olarak %3 gibi bir rakama tekabul eder. erin şehit olma ihtimali ise %97.
asıl problem burada verilen şehitin subay olup olmaması değilir. biz de asker olduk. askere verilen eğitim ne ki? ellerine tututşturduğun g-3 tüfekleriyle 3-5 kez atış yaptırırsın, sonra bu usta asker diye dağa bayıra sürersin. netice ne? daha 20 yaşında 10 kere duran hedefe ateş etmiş zavallı yurdum genci şehit olur, tabuta koyulur anasının,babasının eline verilir.
sormak lazım bu yazarların her ikisine de? sivil hayatında çay dağıtıcılığı yapan, fırıncı..vs olan 20 yaşındaki dalından koparılan genci o dağa bayıra sürmenin anlamı nedir. iki tane ses getirebilen yazarsınız. neden köşelerinizde terorle mücadele "20 yaşında dalından koparılmış mesleği askerlik olmayan" gencin işi değildir diye yazmazsınız. hak mıdır yahu bu gençleri savaşmak için araziye operasyona çıkarmak. bunu sorgulayalım. bunun üstüne gidelim. aksi taktirde artık analar babalar "vatan sağolsun" diyemeyecek hale gelecek.
FETHULLAH Gülen'e yakınlığı ile bilinen Bugün Gazetesi'nde dün bir köşe yazısı. Başlığı şöyle:
"Erlerimiz savaşıyor, subaylarımız nerede?"
Başlığı okuyunca ne demek istediğini anlıyorsunuz. PKK mücadelesinde subaylarımız yok! Onlar sütre gerisine çekilip keyif yaparken erlerimizi araziye sürüyorlar. Erlerimiz şehit düşüyor, yaralanıyor, sakat kalıyor.
Yazıda özetle aynen şöyle deniliyor:
"Muharebe subay işidir. Ama (Güneydoğu'da) erler savaştırılıyor, yedeksubaylar savaştırılıyor.
PKK ile mücadelede subaylarımız nerede?
Ortada mücadele planı yok.
PKK ile mücadele er muharebesi değil, subay muhaberesidir. Bölgede kaç subay vardır? Subaylarımız nerede?"
Türkiye'de belli kesimlerde korkunç bir ordu düşmanlığı var. Özellikle şeriatçılarda ve kendilerini "aydın" olarak tanımlayan entel kesimde bu düşmanlık had safhada.
Dünyanın her yerindeki savaşlarda rütbeli kaybı daha az, er kaybı daha fazladır. Nerede, hangi savaşta olursa olsun bu gerçek değişmez.
PKK olayında da böyledir. Kaldı ki, o kesimlerin tamamı vatan evladıdır.
Olayı kirli siyasete, ordu düşmanlığına alet etmenin anlamı yoktur.
Subaylar nerede imiş!
Bu yazıyı yazan şahıs Güneydoğu'da binlerce subay ve astsubayımızın evlerinden ve ailelerinden uzakta, mütevazı lojmanlarda, kışlalarda, arazide çadırlarda, karakol binalarında yattığını herhalde bilmiyor. Ya da bildiği halde, sadece onları suçlamak için bu incileri döktürüyor.
PKK terörü 1984 yılında başladı. Şu anda 23. yılını yaşıyoruz.
Bu süreçte subay, astsubay, uzman çavuş ve er olarak toplam yedi bin dolaylarında şehit verdik.
Şehitler arasında bir general de var. Peki subay-astsubay olarak bugüne kadar kaç şehidimiz oldu?
Dün o korkunç yazıyı okuyunca merak ettim. Gazetedeki arkadaşlara da rica ettim, aradılar.
Ancak ne yazık ki Genelkurmay sitesi dahil hiçbir yerde bu rakamı bulamadık.
Tahminimi yazıyorum:
En az 500 subay ve astsubay şehit.
Şehitler listesi generalden başlıyor, albay, yarbay, binbaşı, yüzbaşı, üsteğmen, teğmen, asteğmen ve astsubaylarla devam ediyor.
Sadece şehitler değil, aynı kesimden bir de sakat kalanları düşünün. Birkaç gün önce gazetede ziyaretime Güneydoğu gazisi bir subay gelmişti. Babayiğit, dağ gibi bir yüzbaşı. Özel Kuvvetler'de görevli iken Kuzey Irak'ta mayına basmış.
Tek bacağı kasıktan kopmuştu.
Subay, astsubay, er... Böyle sakat kalmış binlerce insanımız da var.
"PKK ile mücadelede subaylarımız nerede" diye soran şahıs, keşke o yüzbaşıyı görseydi.
Ya da bir gün onu GATA2ya çağırsınlar, Rehabilitasyon Merkezi'nde erlerimizle birlikte geçmişte tedavi gören, şimdi de görmekte olan eli kolu, bacağı kopuk, gözleri görmeyen subay ve astsubaylarımızı bir gösterseler.
Bölgede kaç subay varmış, subaylarımız nerede imiş!
insan böyle bir konuda rütbeli-rütbesiz ayrımı yaparken utanır, biraz Allah'tan korkar!
Birkaç yıl önce, GATA'da tedavi gören (rütbesini unuttum, subay veya astsubaydı) bir askerimizi ekranda izlemiştim. iki kolu ve iki bacağı kopmuş, yüzü dağılmış, gözleri kör olmuştu. Kendisini orada ziyaret eden Genelkurmay Başkanı'na, "Bana gözlerimi verin komutanım" diye yalvarıyordu. izlerken ben de ağlamıştım. (Sonra onun da şehitlik mertebesine ulaştığını öğrendim.)
Kim ve hangi rütbede olursa olsun onlar şehitlerimizdir, sakat kalmış, hayatı kaymış gazilerimizdir. Sen Fethullah Gülen ekibinden o gazeteye geçmiş olabilirsin. Siyasal nedenlerle Türk Ordusu'na karşı da olabilirsin.
Ama kendi askerin, subayın için bunları yazmaya hakkın yoktur. Bu gibi yazılar ve söylemler sadece PKK'ya moral verir.
Bugün Gazetesi'nin sahibi olan ipek Ailesi'ni tanıyorum. Bu tür yazıları hoşgörüyle karşılayacak insanlar olmadıklarını da biliyorum. Söz konusu yazıyı okurken, yazan şahıs adına gerçekten utandım.
O yazıyı kaleme alan şahıs -eğer yüreği yetiyorsa- yarınki yazısında Başbakan ve ekibine sormalıdır:
"Dün, sizin kelle diye tanımladığınız yedi şehit cenazesi kaldırdık. Parti ve seçim işlerini bir günlüğüne bırakıp hangisine katıldınız?"