Bir çok yer için geçerli durum. Şehirler su kaynaklarının yakınına kurulur. Akarsular, dereler, çaylar, göller, göletler, şelaleler, pınarlar o an için vardır. Ancak sonrasında kaybolurlar. Akarsunun üzerine baraj yapılır. Akarsu küçülür. sular Tarım ve sanayi amaçlı kullanılır. Pınarlar, yeraltı suları kurur. Şehrin içinde kalan suların yatakları değiştirilir. Göller, göletler, şelaleler kurutulur. Ve bu suya bağlı olan yaşam da geri çeker kendini. Sular borular içinden meskenlere ulaşır.
Bir yerde yanlış yapıyoruz bence. Şehirlerin ortasından su kanalları geçmeli, Nasıl yollar her yanı kaplıyorsa, açık su yolları (kanalları) da olmalı. Venedik gibi suyun içinde olmasından bahsetmiyorum. Bir şehrin yaşamında su olmalı. Olmaması ilginç, garip.
Bakıyoruz antik şehirlere, böyle çeşmeler, pınarlar su yolları var. E yaşam da var. Suyumuz fazla yok ancak bence imkansız bir şey değil. Bizden öncekiler su ile beraber yaşamışlar. Biz neden su ile beraber yaşayamıyoruz?
Su sesinin insana verdiği huzur duygusunu da ayrıca ekleyeyim. Yani şehirlerimizin merkezine "suyu" tekrar koyduğumuz zaman sadece bir nostalji (geçmişe özlem) yapmayacağız. insan doğasına ve psikolojisine uygun bir şehir yaratabileceğiz.