karakterin kendi kendine konuşarak olayları kendi açısından nasıl değerlendirdiğini anlatmaya yarayan, interior monologue olarak da anılan anlatım tekniği olup virginia woolf ve james joyce ile bağdaştırılmıştır. ülkemiz yazarlarından da oğuz atay'ın kullandığı bir tekniktir. *
petrucci nin gitarı konuşturmasına rağmen büyük işin rudess e düştüğü ve rudess in de görevini hakkıyle yerine getirdiği muhteşem parça. portnoy da ritim kombinasyonlarıyla büyülüyor.
john petrucci vicivcicvicivic saniyede 50 nota tarzı soloları olmasa, sanki daha bi güzel olacak parça.
fonda mükemmel bir altyapı var. fakat o da nesi? mr. petrucci kendince müzikal mastürbasyon yapıyor. at adam gibi ritme uygun solonu da, jordan rudess'in yarattığı harikaları duymak için senin gitar cızırtını işitsel duyularımızdan elemek için kasmayalım.
bu kadar eleştirdiğime bakmayın a dostlar!* adamın* 4.30'larda girdiği bir yer var. o tonu yakalamak için şimdi uğraşmaya başlasam ancak 50 sene falan sonra...*
ayrıca 5. dakikadan sonraki sade, hatta sıkıcı geçiş bölümü bu progressive şahesere hiç yakışmıyor kanımca.
anlayacağınız odur ki, bir şarkıyı bu kadar çok eleştirebiliyorsam, o şarkıyı çok dinlemiş, çok sevmiş ve gönül vermişimdir.
birkaç kez dinledikten sonra nefes almak, su içmek gibi bir ihtiyaç haline gelen şarkı. ayrıca gerçekten bilinç akışı olayına sokar adamı, şarkı çalmaya başladığında bir otomobilin yapım aşamasını düşünüyorsanız şarkının sonunda kendinizi annenizin dantelini düşünürken bulabilmeniz olanaklıdır. rudess mükemmeldir, myung her zamanki gibi işini yapar ve petrucci solo atar. atmalıdır da, çünkü işi solo atmaktır abimizin. şunu da söylemeden edemeyeceğim, dream theater' ın en güzel şarkısı olduğunu düşünmüşlüğüm vardır.