1984 tarihli jim jarmusch'un klasikleşmiş filmi.amerika'da bir oda, işsiz güçsüz erkek, onun yakın arkadaşı, bir adet teyze, macaristan'dan gelen güzel bir kuzen, uzun plan sekanslar, abartılmış bir minimalizm, siyah beyaz görüntüler ve oldukça hoş bir son.kısaca adını nick olarak seçecek kadar sevdiğim bir sinema başyapıtı.
bağımsız sinemanın özgün senaryoya sahip en iyi filmlerinden bir tanesi. ara geçişler oldukca yavaş olsada bağımsız sinema severlerin muakkat izlemesi gereken film derim. eğer filmin 10 dakikasında sıkılacak olursanız hiç izlemeyen vakti kaybı diye tepkiler verebilir bünye,o kişi tabi populer kültür sinemasının çarklarına takılmış insan olucaktır.
Jim Jarmusch'un başyapıtı. Düşük bütçeli bağımsız filmler için yol açmış ve onlara model teşkil etmiştir. Öyle bir film düşünün ki; mümkün olduğunca az şey söyleniyor ve hemen hemen hiç bir şey olmuyor. 90 dakikalık süresi plan sekanslara bölünmüş durumda ve bu sekansların büyük kısmında olabildiğince az hareket var.
Jarmusch, elindeki filmleri kullanarak arkadaşlarıyla 30 dakikalık "The New World"u çekmiştir. Daha sonraysa entresan yerlerden destek bulup The New World'e 2 bölüm daha ekleyebilmiş ve "Stranger Than Paradise"ı tamamlamıştır... Cennetten De Garip.
kendini 'amerikalı' ilan eden ve bu yaşam tarzını benimsemiş bir adamdan yola çıkarak amerikan yaşam tarzını, kıskançlığı hatta akrabalık bağlarına kadar her şeyi komik ve sade bir biçimde anlatan bir film.
jarmusch ustanın en iyi işlerinden biri. izlediğim her yeni filmi için bunu söylüyorum biliyorum ama napim lan, her filminde şaşırtıyor adam.. o değilde sonu hem çok kötü hem de çok komik bitti lan, gülsem mi üzülsem mi bilemedim resmen. sonra gülmeye karar verdim tabi.
üzerine düşünülmesi gereken bir jim jarmusch filmi. sadece anlattıkları veya filmde olanlar anlamında değil. düşük bütçeyle kısıtlı imkanlarla, kasmadan yormadan neler yapılabileceğinin de anlaşılması anlamında.
1984 yapımı olmasına rağmen siyah-beyaz, bütün sahneleri tek planda çekilmiş bir film. anlatımıyla fransız yeni dalga filmlerini andırıyor. hatta direkt bande a part'ı getiriyor akıllara. ama ondan daha sade bir anlatımı var. oldukça akıcı bir film, olağanüstü bir senaryo olmamasına rağmen su gibi akıyor. karakterlerin gerçekçiliği mi plansız olmaları mı sürüklüyor bilmiyorum. ama görünürde sıkılmak için bir sürü bahane varken sıkılmıyorsun.
ya kısacası jim jarmusch sinemayla alay etmiş sanki. bu kadar büyütmeyin olum bu işleri demiş. şuraya senaryonun ana hatlarını yazsam izlemeyen biri "bu mu lan konuştuğun filmin konusu" der. öyle düz. ama izleyin. düz bir senaryo nasıl sürüklüyor onu görmek için bile izlenir.
jim jarmusch'un sinemada kadraj anlayışını yerle bir ettiği filmi. genelde filmde, genel olarak kullanılan çerçevelerin tamamiyle dışına çıkılmıştır, belki bir kaç sahnesi dışında. bunun dışında film neredeyse toplam 20 plan sekans'tan oluştuğu için de daha ikinci filmin de böyle bir şeye kalkıştığı için bile jim jarmusch sırf bu filmi ile sinemayı çok iyi bilen, yetenekli bir yönetmen olarak anılabilir. zaten sonraki işleriyle bir usta olduğunu kanıtlamıştır. başka bir filmde yanlış olarak düşünülebilecek kadrajların bu filmde böyle algılanamamasının sebebi ise filmdeki biçim-hikaye uyumudur. yani durup dururken ve bir şey bilmeden böyle bir şeye kalkışmanın hiçbir anlamı yoktur normalde. işte jim jarmusch'un en büyük başarısı da burada yatmaktadır. zor ve tehlikeli bir işe kalkışmış, popüler sinemanın bütün kalıplarından kendini sıyırmış, bağımsız sinemanın en önemli filmlerinden birine imzasını atmıştır.
bu film (nedenini tam bilmemekle birlikte) hoşuma gitti. sadeliğinden mi, kaçıp gitme isteğini uyandırdığından mı, kendi yoksunluğuma yakın hissettirdiği için mi yoksa eva karakterinin güzelliğinden mi ... ayrıca komedi unsuru bulamadım; ruh halimden kaynaklanıyor olabilir.
toplamda on iki kere izlediğim bir (bkz: jim jarmusch) filmi. başlı başına bir hüzün abidesi. her izleyişte farklı bir tadın damağınıza yapışıp, damağınızdan tüm eklemlerinize doğru yayıldığını somut olarak hissedersiniz.
gerçekçidir. o kadar ki; o sessiz ve gri odada oturanın, arabada giderken hiç konuşmadan pencereden dışarıya bakanın siz olduğunuza o kadar kendinizi inandırırsınız ki, kalkıp masadan bir sigara alıp yakmaya, sigarının külünü dökmek için arabanın penceresini açmaya çalışırsınız. karlı bir görüntü gelir ekrana ve siz üzerinize giydiğiniz penyenin üzerine gider bir hırka giyer ve sıkıca sarılırsınız.
bir buçuk saat boyunca sakin sakin izleyebileceğiniz siyah beyaz yabancı film. klişe filmlerden uzak bir havası var seyir zevkinizi yükseltebilirsiniz.