Steve McQueen (Bullit'te, The Getaway'de, Papillon'da, The Great Escape'de) gayet havalıydı ama acaba hayatı boyunca kaç kitap okumuştu. Canlandırdığı karakterler, zekası veya kurnazlığıyla herkesi alt ediyordu ama sokağa, kenar mahallelere özgü bir kurnazlıktı bu. Öyle yerlerde yalnızlık çekilmez mi?Düşüncelerin, dile getirilebilecek fikirlerden ziyade duygulardan ibaret olduğu o yerlerde?
McQueen'in zekası tamamen beden ve bir makinadan ibaretti. Yani onu zirveye, davranış ve mekanik aksamları kullanma şekli çıkarmıştı.
Popülerliğinin zirve yaptığı dönemde Steve McQueen, daha senaryoya göz atmaya kalkışmadan önce bile insanlara ödeme yaptırıyordu. Dünyanın parasını kazandı. Bir noktada dünyanın en çok para kazanan aktörüydü. Sanıyorum özenilecek bu durum bu.
McQuuen seks bağımlısıydı ve sürekli üçlü yapardı. Uzun bir süre Ibsen'in "An enemy of the people"ını oynamayı istedi ve nihayet oynadığında kimse onu izlemeye gitmedi.
Bütün gün sıcak su dolu küvette yatıp bira içerdi. Sadece kendi filmlerini seyrederdi. Çok genç yaşta kanser oldu. Hastalığını Meksika'da şarlatan doktorlara tedavi ettirmeye çalıştı. iyileştiğini düşünüyordu. Elli yaşında öldü.
ilk olarak papillon filminde gördüğüm, the magnificent seven ve the great escape gibi filmlerde de oynamış, chuck norrisin oyunculuğa başlamasını sağlamış, sigara tiryakisi oyuncu.
Doğumundaki adı Terence Steven McQueen dir. McQueen doğduktan hemen sonra onları terkeden babasını hiç tanımamıştır. Annesi de onu küçük yaşlarında terkedince, Missouri'deki amcası tarafından büyütülmüştür. 12 yaşında tekrar annesiyle buluşmuş ve Los Angeles'e taşınmışlardır. Ancak 14 yaşına geldiğinde annesi onu Chino Hills'de asi çocukların gönderildiği bir tür islah evine yollamıştır. Chino'yu terkettikten sonra 1947-1950 arasında ABD deniz kuvetlerine katılmıştır. 1952'de oyunculuk dersleri almaya başlayan McQueen, 1955'de ilk filmi A Hatful of Rain ile kamera karşısına geçmiştir.
12 years a slave filmiyle artık adını tüm dünyaya duyurmuş en sevdiğim yönetmenlerden. umarım oscar 2014'de yönetmen dalında oscar'ı alacak olan ingiliz yönetmen.
filmleri durduk yere adamın amına koyan filmler kategorisinde başlarda yer alan yönetmen. onlar nasıl film öyle amk. 21. yy en iyilerinden biri olacağı kesin.
şu ana kadar iki tane uzun metrajlı filmi var ikisinide izledim kendisi yüksek öğretimini yamulmuyorsam "görsel sanatlar" üzerine yapmış. bunun etkisini iki filminde de gördüm hunger ve shame'de en az 3-4 tane fotoğraflık anlar çıkartabiliyorsunuz o bir gerçek. fotoğraf gibi filmler çekiyor.
sinematografide dünyanın en iyilerinden. sanki yönetmenden ziyade bir sanatçı.
benim çok beğendiğim fakat sırf türkiye'de genel olarak dünyada çok tanınmayan bu yönetmenin kendini diğerlerinden bir diğer ayırıcı yönü iki filmi üzerinden konuşacak olursam gerçekçiliği. filmlerinde yaşanan olaylar "bu sadece filmlerde olur" tarzı laflar söyleyeceğiniz olaylar değil "aynen bunun gibisini yaşamıştım, yaşayacağım" veya "yaşayan birini tanıyorum" dersiniz.
the great escape filmi harbiden great arkadaş çok garip ölümden yırtma hikayesi vardı bu abinin ama hollywood tarihinin görüp görebileceği en iyi oyunculardan şimdilerde aksiyon manyakları arkadaşlar için söylüyorum bu adamı izleyin.
shame ve hunger'ın yönetmeni olan steve mcqueen'den söz edecek olursak çok başarılı hunger'ın ilk filmi olduğuna inanamıyorum.
filmlerinde çok güzel kompozisyonlar yakalıyor uzun metrajlı iki filmi hunger ve shame'i izledim ve çok başarılı buldum twelve years a slave adında yeni bir filmi daha geliyormuş 2013'te merakla bekliyoruz.
yeni nesil yönetmenler arasından en umut vereni bir fotoğrafçı gibi akıldan çıkmayan çok güzel kareler yakalıyor. filmlerinde durağanlık ve diyalogları az tutması özelliğidir.
1980 yılında 50 yaşında hayata gözlerini yummuş muhteşem sinema oyuncusu. Benim için özellikle 1971 yapımı "Le Mans" kariyerindeki en iyi filmdir. Bu filmde 1970 yılının gerçek Le Mans yarışının görüntüleri de kullanılmıştır, hatta mcqueen 1970 yılındaki yarışa, filmin çok daha büyük ses getirebilmesi adına, efsane pilot Jackie Stewart ile birlikte gerçekten yarışabilmek için 26 numaralı bir Porsche 917 ile kayıt yaptırmak istemiş ancak kabul edilmemiş. Bunun dışında pek önemsiz bir detay gibi görünsede aslında McQueen' in ne denli marka imajı yaratabilen bir sanatçı olduğuna küçük bir örnek vardır. Motorsporları dünyasında rakipsiz bir imajı olan (özellikle Le Mans dünyası)Rolex' in sadık ve şöhretli müşterilerinden biri olan McQeen' in, bu film için taktığı ve birdaha hiç çıkartmadığı Tag Heuer Monaco model saat öyle bir ses getirmiş ve Tag Heuer markası için öyle bir marka imajı yaratmıştır ki, Tag Heuer bu tarihten sonra, McQueen' e Rolex' ini çıkarttıran saat olarak anılagelir. Bu saat modeli günümüzde hala üretilir ve hala McQueen üzerinden Tag Heuer' ın neredeyse marka kimliğini oluşturur.
hell is for heroes, the war lover, the thomas crown affair, bullitt, le mans, the towering inferno diğer ünlü filmleri olup, en ünlü film belki de sinema tarihinin en iyi oyunculuk performansını gösterip, oscar'a aday bile gösterilmediği papillon filmidir * ayrıca iyi bir motorsiklet sürücüsü olan olan steve mcqueen kendi cebinden parasını vererek bir motorculuk belgeseli çekmiştir * insan seyredince direkt motorsiklete binmek ister.
the hunter filmini çektikten sonra 1980 yılında akciğer kanseri sebebiyle aramızdan ayrılmıştır. *.
hunger isimli filmle ilk yönetmenlik denemesinde kendini kanıtlanış usta aktör çaylak yönetmendir. bununla beraber daha ilk filminde uk*'ın en çok tartışılan konularından biri ıra meselesini işlemesi ise ayrı bir olaydır.
edit: efsane olan steve mcqueen vefat edeli 30 yıla yakın oluyormuş. bu usta aktör olmayan steve sanırım. karıştı lan.
McQueen haftanın her günü, günde ikişer saat olmak üzere, ağırlık kaldırma ve beş mil koşma gibi egzersizler yapardı. Ancak, marihuana ve kokain kullandığı da bilinirdi ve çağının diğer oyuncuları gibi o da bir sigara tiryakisiydi.
9 Ağustos 1969 günü, planlandığı üzere aktris Sharon Tate'i görmeye gitmek yerine başka bir randevuya gitmeseydi, diğer beş kişiyle birlikte o da Charles Manson taraftarlarınca öldürülmüş olacaktı. Ölümün bu kadar yakınından geçtiği o günden sonra silah taşımaya başladı.
Film çekiminin yapıldığı stüdyolardan, elektrikli traş makineleri, jean pantolonlar vs gibi bedava şeyler istemesiyle ünlüydü. Daha sonra öğrenildi ki bu tür şeyleri, kendisinin de çocukluğunda kaldığı islah evindeki gençlere hediye ediyordu.
Chuck Norris, McQueen'in oğluna karate öğretmiş, McQueen de daha sonra Norris'i oyunculuk derslerine katılması için ikna etmiştir.