Nasıl Alfred Hitchcocka gerilim filmlerinin ustası lakabı yakıştırılmışsa edebiyatta da bu payeyi taşıyacak yazarların başında Amerikalı yazar Stephen King gelir. Tüm dünyada 350 milyondan fazla kitabı satılan King, doğal olarak düş fabrikası Hollywoodun gözünden kaçmamıştır. Sadece romanlarından değil; kısa hikayelerinden de yapılan uyarlamalar, yaklaşık 30 yıldır sinema sektörünü derinden etkilerken, bir kısmı başyapıt düzeyine erişmiş bir kısmı ise yerden yere vurulmuş onlarca yapıtı içerir. Stanley Kubrick, John Carpenter, Rob Reiner, Lawrence Kasdan, Frank Darabont gibi usta yönetmenlerin bu filmleri, zaman zaman kitapları konusunda oldukça muhafazakar olan yazarın tepkisini çekmiştir. Ama şu bir gerçek ki Kingin kitaplarından yola çıkan filmler daima tartışılmıştır ve tartışılmaya devam edecek gibi görünmektedir.
Yazarın ilk basılan romanı olan Carrie (Günah Tohumu)nin 27 yıl aradan sonra yeniden sinemaya uyarlanması nedeniyle hazırladığımız En iyi Stephen King Uyarlamaları listesini hazırlarken oldukça zorlandık. Yazarın usta kaleminin beyazperdede bıraktığı izleri takip etmek için gelin, sinema tarihinde kısa bir yolculuğa çıkalım
--spoiler--
mükemmel tasvir yeteneğine ve hayalgücüne sahi olan yazar. şu anda " meh klişe " denen her korku öğesinin neredeyse yaratıcısıdır. lakin, bu adamla ilgili bir sıkıntım var.
mesleğim gereği çok fazla kitapla haşır neşir oluyorum ve ne kadar tırt roman varsa hepsinin kapağında stephen king'ten bir övgü sözü görüyorum. hacı iyi yazıyorsun da okuma zevkin hiç mi yok senin? harry potter serisi dışında sürekli çöpleri öneriyor. satmayan kitapları sattırmak gibi misyonun mu var nedir aga?
en büyük paranoyası bir hayranı tarafından kaçırılıp öldürülmek olan yazar. bunu misery kitabına yansıtmıştır ve kendi paranoyalarını bu kitaba dökmüştür. (bkz: misery)
Misery'de döktürdüğü paranoyaları, hayranlarının kendisini kaçırması değildir. Misery'de, kendisinden sürekli yeni bir O, yeni bir Medyum, yeni bir Hayvan Mezarlığı yazmasını isteyen ve bu nedenle de yazarın kendini geliştirme veya başka dünyalara kapı açmasına engel olan hastalık derecesinde bağlı okuyuculara, sırtından büyük paralar kazanan yayınevlerine ve ne yaparsa yapsın kendisine burun kıvıran yüksek edebiyat dünyasına geçirmeler vardır.
Misery, King'in ticari açıdan dünya edebiyatında çok zor rastlanan satış rakamlarına ve popülariteye eriştiği ama korku kitapları yazmasından dolayı da bir türlü gerçek edebiyatçı kabul edilmediği dönemde çıkmış bir romandır. Annie Wilkes, çılgın hayran kitlesini, Paul Sheldon da Stephen King'i temsil etmektedir.
Dünyanın en etkili celebrity kişileri arasında 87. sırada, sadece yazarlar kategorisinde ise 4. sırada yer alan über yazar.
40 yıllık kariyerinde inanılmaz bir başarı. Listedekilerin %90'ı son on yılda popüler kültürde çok isim yapmış insanlar. Yani 40 yıl öncesinde yazın hayatına başlamış birinin hala popüler kültürün en önemli isimlerinden biri olması King'in kimilerine göre "ucuz korku eserleri"nin toplumsal ve evrensel uslara yaş veya ırk veya din fark etmeksizin nasıl sirayet edip her kesime hitap ettiğini gösteriyor. Listenin tepesinde Beyonce var geri kalanları Rihanna gibi tipler.
66 yaşında bir yazarın bunların arasında cirit atıp hala popüler kültürü şekillendiren isimler arasında sayılması selefleri Poe ve Lovevcraft'a göre yazın olarak olmasa dahi psikolojik ve sosyolojik açıdan ne kadar derinlikli bir yazar olduğuna kanıt gibi.
Harry Potter gibi son yıllara damgasını vurmuş bir mitin yaratacısı Rowling'i bile geride bırakmış. Sahi Beyonce, Rowling 40 yıl sonra nerede olacaklar acaba?
beyaz perdeye aktarılan çoğu eseri yönetmenler tarafından tabiri caizse piç edilmiştir ancak uyarlama olan the shining gibi bir film göklere çıkmıştır mesela, yönetmen farkı işte. *** ancak benim king yardımı ile oluşturulmuş filmlere karşı yine de bir tutkum var ki bu 90 lar korku filmlerine olan sempatimden ileri geliyor. 90 larda çekilmiş soluk, çocuksu, korkudan çok komedi öğeleri içeren filmleri izlemeyi çok seviyorum. ancak bunu öyle ulu orta söylemediğimden kimse bilmez, çünkü insanlar hep mükemmel arayışındalar, ağzım açık izlediğim filmler için "peh" den öteye tepki vermiyorlar kaldı ki bunlar o havalı sanat filmlerinden de değil. durağan filmleri severim ancak sırf pohpohlanmış, x top 10 listesine girmiş diye izlemediğim çok film var ya da geç izlediğim çünkü popüler olan şeyler bana sıradan ve hoşlanmayacağım şeyler gibi geliyor. neyse durum böyle olduğundan kingin kendisinin de beğenmeyip mini diziler çektiği filmlerini beğeniyorum, 90 ların düşük bütçeli, sevimli, komik korku filmlerini de çok seviyorum. *
stephan king in aynı adlı eserinden diye belki 10 film seyrettim. ve hepside mükemmledi. sinema uyarlamaları gerçek kitabın suyunun suyu olduğunu düşünürsek bu adamın kalemi bi harika dostum. yeşil yol için bile üstad denebilir bu adam için.
Son kitabı Revival'da yine döktürmüş. Uzun zamandır bir kitabı bu kadar ağır tempoyla okumamıştım. Niye mi? Bitmesin diye. insan leziz bir yemeği veya sevgilisiyle baş başa anları nasıl uzatmak ister işte bu kitabı okurken de aynı duyguları hissediyor. Aksi gibi, King'in en kısa kitaplarından topu topu 400 sayfa.* Yazın dünyasının dev isimlerinden nathaniel hawthorne'a, john steinbeck'e, Lovecraft'a saygılarını sunmayı da unutmamış.
the long walk, the running men, kara kule ve needful things mutlaka okunmalı. aslında tom gordon dışında ki tüm kitaplarının okunması gereken muhteşem adam.
bir ara sıkı bir okuyucusu olduğum yazar. kendime göre bir plan dahilinde bütün kitaplarını okumaya karar verip bir yerden sonra bıraktığım ama 16 kitabını soluksuz okuduğum insandır. kitapları okadar kalın ve datay içeriyor ki ufak bir hesapla bu adamın hiç bir sosyal hayatının olmadığını ve odasından çıkmadan sürekli yazdığını anlamak çok zor değildir. 40 yıl düşünsen aklına gelmeyecek kurguları sıradan olaylarmışçasına yazan sağlıklı bir düşünce yapısına sahip olduğuna inanmakta güçlük çektiğim ama bir okadar da kendine has tarzıyla tek olduğunu düşündüğüm ve dünyaya benzer bir tanesinin gelmesi zor olan yazardır.
-------------------------
....Çünkü yazar her şeyi hatırlar, paul. özellikle acıları, ıstırapları... bir yazarı çırılçıplak soy. yara izlerini işaret et. o sana her küçük yaranın hikayesini teker teker anlatır. büyükler içinse birer roman yazar. bir yazar hafıza kaybına uğramaz. eğer yazar olmak istiyorsan az bir yetenek işe yarar. ama aslında gerekli olan her yara izinin hikayesini hatırlama yeteneğidir.
''sanat güçlü bir hafıza demektir.''
-------------------------
bir kitaba başlarken sonunu nasıl bitireceğimi bildiğimi sanırım. ama roman hiçbir zaman tasarladığım gibi sona ermez. düşünecek olursan şaşıracak bir şey değil. bir kitap yazmak aslında bir füze atmaya benzer... ama roman uzay yerine zamanda ilerler. karakterlerin kitapta yaşadıkları süre. ve bir romancının bunları yazmak için harcadığı zaman. bir romanı başlangıçta tasarladığın gibi yazman, bir titan füzesini dünyanın öbür ucuna atarak bunu bir basketbol potasından geçirmek gibi bir şey olur. hikaye kağıtta güzel görünür ama roman aslında hiç de iyi olmaz.
-------------------------