Trockizm der ki;
--Stalin ve bürokrasiyi savunan komünist olamaz. Çünkü bu revizyon hamlesi sosyalist dünya devrimini toptan yadsımış, sosyalizmin dünyada veya ileri ülkelerde zafere kavuşacağı yerine tek ülke sınırlarında sosyalizmin gerçekleşebileceğini ve zaferinin mümkün olacığını söylemiştir.
Trockizm der ki;
--Sosyalizm devletsiz, sömürüsüz, sınıfsız ve sınırsız bir toplumsal formasyondur. Komünizmle(tam) arasında iktisadi farklar vardır. Kapitalizmden komünizme geçiş dönemi mevcuttur. Bu dönem proleterya diktatörlüğüdür. Stalinistler ise Marx'ın, Engels'in ve Lenin'in devlet ile ilgili tezlerini revize ederler. Bunun yerine sosyalizmi devletli anlayıp geçiş dönemi diye anlarlar. Ve bunun sonucunun zaten ilan edilen sosyalizmden(Devletli) gördük.
Sonuç yerine 1991de biz çökmedik. Çöken Stalinist bürokratik rejimlerdi. Çöken Stalin, Kruscev, Brejnev, Gorbacovdu. Lenin ve Trotski hala ayakta.
Düzmece mahkemelerle (bkz: moskova duruşmaları)Bolşevizmi kökünden kazıyan, Marksizmin içinden çıkmış ancak karşı-devrimci, yurtsever sapmayla Marksizmi yozlaştırmış şefliğini Stalin'in yaptığı gerici akımdır.
stalinizm bir görüş, akım, ideoloji değil bir olgudur. sosyalizmin bürokrasi lehine dejenere edilmesinin yöntemidir. marksizm ve leninizmin tasfiye edilmesi, bürokrasinin başta olduğu bir termidor sisteminin egemenliği durumudur.
olmayan ideolojidir. stalin, marksizm ve leninizmin uygulayıcısı ve bütünleştiricisidir. ha bir ideolojiyse de 2. emperyalist bölüşüm savaşının yarattığı koşulları bilmeden, yani tarihi stalin'in yaptığı birkaç hamleye indirgeyen bizzat burjuvazinin popülerleştirme eylemine hizmet etmenin ideolojisi olabilir ancak.
burjuvazi marks ve lenin'e doğrudan saldıramaz. fakat stalin sscb'yi yönettiği dönem itibariyle bu saldırılara çok açıktır. bu noktadan açılımla kişiler üzerinden giden sekterci sığ bir sosyalist topluluğu oluşmuştur. stalin diktatördür, bitti. peki stalin ne yazdı ne dedi? sosyalizm için ne yaptı? yok bir şey değil mi?
stalin'in troçki kuyrukçusunun avrupa kuyrukçuluğuna karşı doğu halklarının devrimlerinin dünyayı kurtaracağını söylemesi ve bunun uygulayıcısı olması bile yeterlidir troçkizm artığını ve stalinizm saçmalaması anlamaya.
stalinizm diye bir şey yoktur. (bkz: #1279180) ama stalin vardır. Demirtaş Ceyhun'dan aktaracağımız, 2. dünya savaşı sırasında çıkarılan bir kanunun hikayesiyle hazır bilgilerle hödölemekten çok, araştırma yapmamızı gerektiren bir konu olduğunun altını çizelim.
Orta Asya'da 40 civarında dil konuşulmaktadır. 2. dünya savaşı sırasında esasen savunma savaşı veren (en büyük örneği stalingrad, aynı bizim çanakkale) Sovyetler, konuşan nüfus sayısının 50000 'in altına indiği dillere sahip erkekleri orduya çağırmama kararı almıştır.
Şuan dünyanın her tarafında üsleri bulunan, darbeler yaptırtan, işgallere girişerek insanlığın kanına giren ABD merkezli teorilere sarılanlara şaşırmamak elde değil. Hiçbir şey bilmezsin ama bunun da farkında olursun be.
Stalinizmin en önemli teorik katkısı tek ülkede sosyalizm görüşüdür.
Stalin'in ikinci önemli katkısı, sosyalizmin gelişmesi sonucu sınıf savaşının şiddetlenmesi görüşüdür. Stalin, bir ülke sosyalizm yolunda ilerledikçe, geçmişteki sömürücü sınıflarının kalıntılarının daha şiddetli bir mücadeleye gireceğini iddia eder. Stalin'e göre işçi sınıfının düşmanları komünist partisine bile sızabilir.
sosyalizmin "bürokratik bir yozlaşması", faşizme eşit bir totalitarizm, sovyet sisteminin siyasal düzenleme aracı, leninizmin doğal uzantısı, basit bir "kişiye tapma", iktisadi bakımdan marksizmden sapma gibi, değişik biçimlerde değerlendirilmiştir.
josef stalin, marksizmi tamamlanmış bir tür süper bilime, bilimlerin gelişmesinden bağımsız bir dogmatizme dönüştürmüştür. bu bakış açısı içinde, bilimsel yenilikler dışlanmıştır.
mihail gorbachov, devrimin 70. yıldönümü nedeniyle verdiği söylevde, josef stalin'in sosyalizmin gelişmelerine katkılarının yadsınamayacağını, ancak onun suçlarının da bağışlanamayacak kadar ağır olduğunu, yarattığı kişi kültünün sosyalizmin temel ilkeleriyle çeliştiğini ileri sürmüştür.
troçki yandaşları tarafından ortaya atılan bir akımdır ki tarihte böyle bir akım yoktur. marksizm vardır çünkü ortaya atılan teoriler bilimsel temellere dayandırılımışdır, leninizm vardır bilimsel marksizmin tahlili yapılıp bu tahliller pratik gerçeklere uygulanmıştır ayırca leninin ülkesinin koşullarına göre yaptığı tespitlerde onun sonunda ...izm eki alması için gerek yeter koşuldur. ancak stalin leninden devreldağı yönetimi yaşamış bir insan olup kendine ait bir teorisi bilimsel bir duruşu yoktur. dolayısıyla stalizm gibi bir kavram yoktur.
Stalinizm, Josef Stalin tarafından geliştirilen ve Sovyetler Birliği'nde ve Doğu Bloku ülkelerinde uygulanan siyasi görüşler.
Stalinizm terimini ilk olarak Troçkistler ortaya attı. Bu terimi Stalin'in görüşlerini, doğru kabul ettikleri Marksizm yorumundan ayırmak için kullandılar. Sovyetler ve Stalin'in politikalarını beğenenler Stalinizm terimini fazla kullanmadı.
Stalinizm, kendi başına bir ideoloji olmaktan ziyade, bir devlet idaresi yorumudur. Stalin, kuramcı olmaktan ziyade pratik bir siyasetçiydi. Marksist teoriye çok fazla katkısı olmadı.
Stalinizmin en önemli teorik katkısı tek ülkede sosyalizm görüşüdür. Lenin'in 1924'teki ölümünden sonra Sovyet idaresi bir ikilemle karşı karşıya kaldı: Troçki yanlıları, devrimin tüm dünyaya yayılması için özellikle sanayileşmiş batı toplumlarında teşvik edilmesi gerektiğini savunuyor, bunu siyasetlerinin önceliği olarak görüyorlardı. Aksi halde, SSCB'nin sosyalist bir devlet olarak var olamayacağını, kapitalist devletlerin baskısı karşısında yıkılacağını ileri sürüyorlardı.
Bu görüşe karşı, Stalin ve yandaşları sosyalizmin önce sadece SSCB'de sağlam bir şekilde kurulmasının mümkün ve gerektiğini savunuyorlardı. Tek ülkede sosyalizmin kurulması için, SSCB'nin gelişmiş ülkelerin rejimlerine karşı bir tehdit olmadığını, onlarla birlikte var olabileceğini göstermek gerekliydi. Troçkistler, Stalin'in bu politikasını dünya çapında devrim fırsatını kaçıran büyük bir hata ve Marksizme ihanet olarak yorumladılar.
Stalin'in tek ülkede sosyalizm politikası, elbette bir dünya devrimini desteklemekten daha az riskliydi. Böylece konumunu pekiştiren Sovyet yönetimi, ülkenin sanayileşmesi ve askeri olarak güçlenmesi için gerekli adımları attı. Bu siyasetler sonucunda SSCB, dünyanın en önemli güçlerinden biri haline geldi.
Troçkistler, tahminlerinin aksine SSCB'nin tek başına kendi rejimiyle var olabilmesini, bu rejimin gerçek bir sosyalist rejim değil, bürokratik yozlaşmaya uğramış bir işçi devleti olduğunu söyleyerek açıkladılar. (bkz: Troçkizm)
Stalin'in ikinci önemli katkısı, sosyalizmin gelişmesi sonucu sınıf savaşının şiddetlenmesi görüşüdür. Stalin, bir ülke sosyalizm yolunda ilerledikçe, geçmişteki sömürücü sınıflarının kalıntılarının daha şiddetli bir mücadeleye gireceğini iddia eder. Stalin'e göre işçi sınıfının düşmanları komünist partisine bile sızabilir.
Stalin, bu görüşünü ülke içindeki muhalefeti yok etmek için giriştiği büyük tasfiye hareketinde kullandı. Parti içindeki muhalefete müsamaha gösterenleri çürük liberallikle suçladı. Mao da Çin'de yürüttüğü kendi tasfiye ve siyasi baskı politikaları için bu fikirlerden yararlandı.
Troçkistler, bu görüşe de katılmaz, SSCB'de geçmişteki sömürücü sınıfların kalıntılarının bulunduğunu reddederler.
Stalinizmin iki unsuru (tek ülkede sosyalizm ve sosyalizmin gelişmesi sonucu sınıf savaşının şiddetlenmesi) Stalin'in siyasi alanda karşısına çıkan sorunları aşmak için kullandığı pratik araçlar oldu.
Stalin'in Leninizme sadık olduğunu söyleyenler (Stalin taraftarları, Lenin karşıtları ve bazı tarihçiler), bu konuda yeterli tarihsel kanıt gösterebilmektedir. Örneğin, Lenin, 1921'de Komünist Parti içindeki muhalefeti yasaklamış ve bir tek parti rejimi kurmuştu. Stalin de kendi muhaliflerini yok etmek ve baskı rejimi kurmak için aynı siyaseti kullandı. Lenin de aynı Stalin gibi Parti'den muhalifleri temizlemek için tasfiye hareketlerine girişmişti.
Lenin, muhalefeti susturmak için bir dehşet siyaseti gütmüştü. Çeka (Sovyet gizli servisi), daha 1917'de Lenin döneminde kurulmuştu. Çeka başkanı Feliks Derzinski, gururla 'organize terör yaratmak için varız, bunu açıkça söylemek lazım' demişti. Batılı tarihçiler, Lenin'in 1924'teki ölümüne kadar 250.000'den fazla kişinin öldürüldüğünü tahmin etmektedir. Toplama kamplarının sayısı 1919'da 80 iken 1923'te 315'e çıktı.
Lenin'in, Stalin'i Komünist Partisi Genel Sekreterliği makamına getirmesi de iki lider arasındaki devamlılığın bir kanıtı olarak gösterilir. Bu makam, Stalin'e gelecekte girişeceği tasfiye hareketleri için uygun bir başlangıç sağladı.
Bazı tarihçilere göre, Lenin'in katı hiyerarşik devleti, demokratik ülkelerdeki kontrol mekanizmalarını içermiyordu. Bu sistem, Stalin gibi zalim bir diktatörün iktidarı ele geçirmesine imkan tanıdı. Bu görüşe göre, Lenin'in ölümü siyasi bir boşluk yarattı. Bu boşluğu halefler arasında en zalim ve fırsatçı olanın doldurması doğaldı.
Sonuç olarak, devamlılık teorisini savunanlar, Lenin'in totaliter bir rejim kurduğunu, Stalin'in ise bu rejimi daha uç bir noktaya vardırdığını ileri sürerler. Bu iki liderin görüşleri uyumludur.
Kesinti teorisine göre, Lenin'in siyaseti ölümünden sonra kesintiye uğramış, Stalin farklı bir siyaset gütmüştür. Bu görüşü savunan tarihçiler ve Troçkistler, Leninizm ve Stalinizm'in karşıt ideolojiler olduğunu savunurlar. Bu görüşe göre, Lenin devrimci bir proletarya diktatörlüğünün lideridir, Stalin ise totaliter bir rejim kurmuştur. Lenin devlet etkisini kısıtlamak istedi, hatta Marksist teori uyarınca devletin mümkün olduğunca çabuk yok olmasını istiyordu. Stalin ise devletin etkisini hayatın her alanına ulaşacak kadar yaygınlaştırdı.
Bu görüşü savunanlar, ayrıca Lenin'in demokratik bir devrimci olduğunu söylerler. Lenin'in partisi pek çok hizip ve görüşten oluşuyordu. Stalin ise partiyi homojen bir kurum haline getirdi. Lenin hizipleri ve muhalif partileri yasaklama politikasını sadece bir tedbir olarak düşünürken, Stalin bu politikayı rakiplerini yok etmek için istismar etti.
Ancak bu görüşler başka tarihçilerce oldukça şüpheli bulunmaktadır. Lenin'in "gerçekten inanmadan", "bir önlem olarak" güttüğü siyasetler, Stalin'in siyasetleriyle görünüşte aynıydı. Bunların arasındaki tek farkın liderlerin görünürdeki niyeti olması, aslında arada gerçek bir fark olmadığını iddia eden devamlılık teorisyenlerinin görüşünü güçlendirmektedir.