akabinde ne alaka amk. herkes işinde gücünde, stalin'in deyimi ile ekmek peşinde, çalışıyor ve hakettiği kadar bazen az bazen fazla geçinip gidiyor. kimse oyunu bir torba kömüre makarnaya satmıyor. asıl öyle zannedenlerin defalarca dönüp dönüp okuduğu basit bir hikayedir.
stalin, bir gün bütün askerlerini etrafına toplamış. hepsi el pençe etrafında bekleşirken onlara, halkı kendinize nasıl bağlarsınız? diye sormuş; her kafadan bir ses çıkmış; kimi iyilikten bahsetmiş, kimi paradan; kimi hoşgörüden
stalin, etrafında toplanmış, elleri önünde bağlı askerlerine şöyle bir bakmış; bilemediniz! diye haykırmış.
şimdi size göstereceğim halkı nasıl kendinize bağlayacağınızı. bana bir tavuk getirin çabuk! demiş.
şaşkınlık içinde koşuşturarak bir tavuk bulup getirmişler stalinin önüne. stalin, başlamış tek tek tavuğun tüylerini yolmaya. tavuk acıdan bağırırken, stalin de bir tek tüy bırakmamış üzerinde. nihayet bütün tüyleri yolunan tavuğu yere indirip, bahçe kapısını da açıp tavuğu serbest bırakmış. can havliyle kaçıp giden tavuk, önce bahçeye fırlamış; ancak tüyleri olmadığı için soğuktan titriyormuş, bu sefer de çalıların arasına girmiş ısınmak için; her tarafı parçalanmış, son çare olarak içeri geri geldiğinde şöminenin yanına yaklaşmış; fakat yanmaya başlamış bu sefer de. yapacak bir şey kalmayınca zavallı tavuk, onu bu hale getiren stalinin paçalarının arasına sığınmış ısınmak için. boynunu bükerek yanına geldiği için de stalin onu tek tek yem vererek ödüllendirmiş. tavuk da bunun üzerine stalinin peşinden ayrılmaz olmuş.
askerler büyük bir şaşkınlık içinde öylece bakakalmışlar ve vay be, büyük adamsın stalin! demişler.