yanında staj gördüğüm kadın ile bölüm şefinin whatsapp mesajlarını görmüştüm yanlışlıkla. ikisi de farklı insanlarla evliler, çocukları da var ama maşallah yani mesajlar fena. kimselere de söyleyemedim bütün yılım aşk-ı memnu beşir psikolojisinde geçti. yemeden içmeden kesildim.
ilk staj yerim yaşadığım yerde ki en iyi bilgisayarcıydı. Çok yüklendiler yer değiştirdim. Tapu kadastroda staj yaptım. Merkeze bağlı çoğu köyün yenileme vs tapusunu ben verdim. Çok iyi insanlar tanıdım. Güzel bir veda hazırlamışlardı bana ablalar. Duygulanıp arşive gidip ağlamıştım.
Ofisi sabah ben açmıştım, ve benden yetkili kimse yokken tesadüfen bir yemek şirketinin muhasebesinden gelip onlara yönetilebilir bir crm konusunda olması gerekenin 4 katı bir fiyat vermiştim. Ve onlarda kabul etmişti, parayı o an şirketin hesabına geçtiler ve 10 dakika sonra patronum parayı görüp beni aradığında ona "şuan meşgulüm daha sonra konuşalım" demek paha biçilemezdi.
gelenin gideni her daim arattığı bu zalim dünyada bir stajım daha aşk-ı memnu tadında geçti gitti. ben yine beşir, hala beşir.
aynı yaşta olduğum bir grafiker kız vardı. kız sözlü ama bunu herkesten gizlemiş, söylememiş kimseye. bi tek ben biliyorum bunu. herkes kızı bekar sanıyor, ayrıldık demiş millete. 3 patronun en küçüğüyle de ilişkisi var bu kızın. bunu da en detayına kadar bir tek ben biliyorum çünkü stajyerim ve tehlike arz etmiyorum.
işin kötüsü, kız gözlerimin içine baka baka sözlüsüyle tatile gidebilmek için patron sevgilisinden izin istedi. patron da dedi ki, istediğin kadar.
bütün stajlarım karmaşıklığı seviye atlaya atlaya entrika dolu geçti. stajfobia diye bir hastalık yoksa da artık var. ben buldum.
Bana "kızçem" diyen bi' arkadaş kazandım. Ama yüzüm kızardığı için konuşamıyorum.
Heyecandan abi de dedim Zaten, karmakarışık oldu her şey. Utangaçlığım olmasa, ah birde yüzüm kızarmasa çok güzel olurdu.
Neyse güzel bir 30 gündü, yeri geldi mercimek köftesi yedik yeri geldi kurabiye yeri geldi sarma yedik. Atanırsam eğer çay sözümü de aldım. Daha ne olsun..
"hiç unutmam bir gün bilgisayar programcılığı okumama ve stajını yapmama rağmen çalıştığım staj yeri bana hammallık yaptırıp dükkandaki eşyaları taşıtmıştı, işin kötü kısmı eşyaları yanımda 3 5 liraya çalışan suriyeli hammallar ile taşımıştım ve kamyona eşyaları yüklediğim abi ve çevredeki insanlar da beni suriyeli sanmıştı".
Sıcak bir Temmuz günü, günde en az 4-5 tane Bronkoskopi yaptığımız o zor günler.
Oda küçüklük, güneşe bakıyor. Maske takıyoruz birde, 48 kilodan 45'e düşüyorum bi' Bronkoskopide.
Klima Yok, vantilatör Bile yok. Aspire ederken eridiğimi gören amca acımış halimize.
Zaten odada hasta ile beraber 4 kişiyiz, ben aspire ediyorum, doktor Bronkoskopi'yi yapıyor diğer hemşire asist ve soğuk sf veriyor. Doktor Zaten Türk değil, ne dediğini de anlamıyorum, gerginim ve sıkıntılıyım. Kısacası Acınası bir haldeyiz. Ben birde işlem sonrası kan gazlarını alıp, yatış olur ise onları yapıyorum. Madende çalışsam daha az yorulurum.
Neyse Aradan 2-3 gün geçti bizim amca elinde kocaman 2 kutu ile geldi.
Sorduk, siz çok sıcaklıyorsunuz diye vantilatör aldım kızım dedi.
Adam akciğer kanseri, o haliyle bizi düşünmüş kıyamam, unutamam bunu.
ilginç anılar içerebilir. ben bankada staj yapıyordum. yanında staj yaptığım müşteri temsilcisi ile banka dışındaki kart tanıtım standına çıkmıştık. bir anda iki polis ellerinde silahlarla heyecanlı bir şekilde yanımızdan geçerek banka şubesine girdi. bir polis memuru acayip heyecanlıydı hatta. biz şaşırarak dedik ne oluyor içeride, içeriye baktık bir anormallik de yok polislerin gelmesi dışında. göremediğimiz bir soygun mu var içeride diye düşünmeye başladık o anda. sonra o polisler çıktı gitti. daha sonra içeriye girince öğrendik ki masaların altında soygun olduğunda haber vermek için bir düğme varmış. birisi de yanlışlıkla çarpmış buna. polise ulaşan bu alarm da polisin bu şekilde gelmesine yol açmış. heyecanlı olan polis eminim gerçeği görünce çok rahatlamıştır, çünkü adam çıkardığı silahı tutarken elleri titriyordu. *