Bazen hayat, her hangi bir filmde gördüğünüz bir sahneden çok daha fazla senaryo gibi gelir insana. Bazen hayat hiçbir filmde göremeyeceğiniz, hayal gücünüzün asla kurgulayamayacağı rolleri verir size. Oynarsınız bilinçsizce, kontrolsüzce ve birgün düşersiniz ansızın, betona düşer gibi...Beyniniz asla dağılmaz, çünkü olan biteni hissetmelisiniz. Ama kalbiniz paramparça olur, işte bunun acısını tüm yoğunluğuyla hissedersiniz. Tam dibine vurduğunuzu sandığınızda hayat yine sizi şaşırtır; çünkü her zaman daha derini vardır. Bu düşüş asla bitmeyecek, ne hayat kazanacak ne de siz.
Bir satranç oyunu düşünün. Hayat tek oyuncudur, kendi kendine oynar tüm oyunu ve bu oyunda tüm taşlar piyondur. Kimse kimseden üstün değildir; ama korumasızlardır. Hiçbiri diğerini koruyamaz ya da hayat onları feda etmekten asla kaçınmaz.
Bazen rahatlamak için müzik dinlersiniz. Bazen o notalar beyninize kazınır. Asla silinmeyecek izlerin, hatıraların üstüne asla kaldırılamayacak ağır taşlar koyar ki her geçişinizde onlara takılıp tökezleyesiniz. şanslıysanız sadece tökezlersiniz. Değilseniz her seferinde düşersiniz. Dizleriniz paramparça olur. Avuçlarınız kanar. Kaybedecek bir şey olmadığı için bileklerinizi de siz kesersiniz. işte size bir intihar vakası... Ama hayat her zaman bileklerinizden akan kandan daha koyudur. Kanı akıtabilirsiniz ama anılarınızı asla.
Bazen seneler sonra bir rüya gördürür hayat size. Asla anlam veremezsiniz. Bir omza yaslamışsınızdır başınızı ama o omuz bir daha asla yanınıza gelemeyecek birinin omzudur. Aslında siz kendinizi hayallerinize yaslamışsınızdır. Belki de uzun zamandır o hayallerin evreninde yaşamışsınızdır. Hayat sizi bu uykudan uyandırdığında size düşen yastığınıza sarılıp ağlamak olur sadece. Hıçkırıklarınızda boğulana dek ağlamak, gözyaşlarınızla ruhunuzu söküp atmaya çalışmak ve atamamak...
Birgün bir masalın içine sokar hayat sizi. Tıpkı rüyanızdan uyandırdığı gibi ansızın bir masal prensesi yapar. Cindrella olursunuz aniden. Tam hatırlayamadığınız (belki de asla tam hatırlayamayacağınız) bir gün yaşatır ve ardından arabanız balkabağına dönüşür. Ne camdan pabuçlarınız vardır ne de bir prens... Masal değildir belki de; ama siz çoktan külkedisine dönüşmüşsünüzdür. Hayat yine yapacağını yapmıştır. Bir daha asla prenses olamamanın bilinciyle; ama yaşadığınz tek bir günün anısıyla devam edersiniz hayatınıza...
Hayat budur işte. Hayat her arkanıza döndüğünüzde sizi bıçaklayan, dönmeseniz bile sizi devamlı uçurumun kıyısına ittiren ama asla yere düşürmeyen hep acı çektiren, korkutan bir güçtür. Hiçbirimiz bu güce karşı koyamayız; çünkü... koyamayız.
Bak avuçlarına, nasıl da su dolu
Düşünüyorum, hayat onlar kadar parlak olmalı
Bir avucunda yıllardır gözyaşlarını biriktirmişsin
Kötü anılarını içine atmışsın
Bıçağı kendine, hançeri hayata saplamışsın sanki
Gözlerin küçülmüş ağlamaktan
Belki de şans için yalvarmaktan.
Diğer avucunda gökyüzünün parlaklığı var
Nereden geldi bu su derken
Sana seslendi yükseklerden
Başını kaldırdın yavaşça
Hayatın verdiği olgunlukla
Bulutlar yağmur gönderiyor sana
Gözlerin yanıyor sudan ama
Sen hala bakmaya çalışıyorsun ona
Birden bir kızıllık görüyorsun gökyüzünde
Melekler beyaz olmalı derken
Kırmızı saçlı, kırmızı elbiseli bir kız
Sana bakıyor yüksekten
Yine şımarık şımarık gülüyor
Elini uzatıyor sana
Kızıl ışıklarıyla çekiyor seni yukarıya
Ve son sorusunu soruyor
"Ya düşmemek için yere bakacaksın
Ya da uçmak için yıldızlara bakarsın"
Birden bire bir sesle uyandın
Döndün gerçek hayata
sen bir şiir istedin ama
Kızıl saçlı kız
Bir masal yazdı sana!!!
şebnem ferah'ın uzun boylusu ama benden uzun değil. * muhabbeti çok güzel olan arkadaşım birde eli ayağı rahat dursa çok güzel olacak sıgara paketiyle oynamaktan elleri benimde gözlerim yorulmuştur. asmaaltına gelmedin kırdın kalbimi bilesin. ***
bir önceki zirvede saçları kıvırcık olan, fakat bugün yanımıza saçlarını ütüleyerek * gelen yoldaşım.
otopark parasını ödeme vaktidir. cebimde 5 kuruş para kalmamış. son 12 milyonla otoparkı vermeye hazırlanırken, "para yetmezse kim gidicek şimdi atm'den para çekmeye" diye kara kara düşünürken, hızır a.s. gibi yetişmiş kızıl yazardır aynı zamanda.
kendisi "allah'ın metalcisi" lafına çok kızar. fakat, "allah'ın rock müzik ve türevlerini dinleyeni" lafını pek bir beğenir.
rahattır, kafadır kendisi. bir kızda rastlıyacağınız, tripli hareketlere pek rastlamaz ve o yüzden, yaşının ilerisinde sıfatını hak eder.
ve o bir beşiktaşlı aynı zamanda.
ayrıyetten ve unutturmadan, kendsinin, muhteşem son model arabamla bir alıp vermediği vardır. ne ister güzelim arabamdan, hala anlamış değilim.
ayrıca, galleria sapağından dönerken, gözlerindeki "oh be, iyiki girmedi. kim beklicekti şimdi" yazısını da okumadım değil, st cim, 27cim. *
nickini buLamadığım şahsiyet.. kt55, rte546, bkz54, bjk1903.. hepsini denedim karşıma bir şey çıkmadı.. bir tek st27'yi denememişim bak.. tühh.. nickini düzeLtmesini taLep ediyorum kendisinden.. şifre gibi yahu..
iyi bir yazar.. zirveye geLdi, köşeye çekiLdi, homurdanıp gitti.. ne yaptıyksak beğenmedi.. neymiş ekşi sözLük daha güzeLmiş.. hadi oradan.. *
seri eksi oy veren ibnetorun gazabına uğramış yazar. herif geçmiş bilgisayarın başına yazdığım tüm entrylere eksi vermiş. yazık lan harcadığı zamana yazık. kimin kuyruğuna bastıysam artık nası canı acıdıysa kastırmış eksi oylamak için tüm entryleri. bu kadar küçülmesin insanlar. sanal ortamdayız ben gülüp geçerim sorun değil de hayır adamsa çıksın bu bu yüzden eksiledim desin. gösterecek yüzü edecek iki çift lafı olmayan insanlar artık nasıl bir haz alıyorsa eksilemekten anlayamıyorum.
eksile güzelim eksile bunu da eksile.. beni bilen bilmiyor mu zaten. elinden geliyorsa fake nicklerinle de eksile.