binlerce masum kişi öldü ama schindler'in listesi gibi ya da piyanist gibi meşhur bir filmleri yapılmadı çünkü ölen bosnalılar, yahudiler kadar güçlü değiller.
Hangi yüzyılda olduğu farketmiyor. Kafa yapısı aynı kafa yapısı. Medeniyet naralarıyla yanıp tutuşanların, bu naralarla bu saldırgan, vahşi kafa yapılarını gizlemeye çalışanların yıllardır süregelmiş faaliyetlerinden sadece birisi.
Sözde askeri güç olarak futbol holiganlarının bile soykırım amacıyla içlerindeki kin ve nefret ile Bosna'ya gitmesi ve bunun sonucunda kilolarca altınla, kadınlara yaptıkları tecavüzle ülkelerine oldukça zengin döndükleri bir soykırımdır bu.
Aslında bu acı günle ilgili çok şey yazacaktım.
Sonra kendime "Saçmalama, senin gibi mezhepçi görülen biri yazarsa, bu olaya üzülmek yerine sevinecek tipler bile olabilir." dedim ve yazmayı kestim.
Çünkü Başbağlar Katliamı da biliyorsunuz ki ülkemiz tarihindeki en acı olaylardan biri olmasına rağmen hiç kimse bu konuyla ilgili yazmayınca "Acaba Başbağlar Katliamıyla ilgili ilk yazanlardan biri ben olduğum için mi yazmadılar lan?" gibi düşünceler sarmıştı beynimi.
Hem ayrıca yazarken aralara istemsizce o kadar çok küfür sıkıştırıyordum ki bütün anlam bütünlüğü bozuyordu.
Ama kendimi daha iyi ifade edebileceğim bir yol da bulamadığım için "En iyisi yazmamak" diye düşündüm.
Sonrasında belli bir süre bu olay aklımda gezerken sözlükte hiç kimsenin bu konu hakkında yazmadığını görünce sinirlerim bozuldu ve o an bir şeyi fark ettim.
Bizim ülkemizde sürekli ağlak ve mağdur edebiyatı yapan ouroboros çocuğu insan kitleleri, kendileri dışında başkaları ve özellikle kendi mezhepleri dışındaki birileri soykırıma uğrayınca buna ses çıkarmıyorlar.
Fakat şimdi görüyorum ki böyle bir acı olayda bile bazı ouroboros çocukları olayı siyasete bağlama amaçlı "Bozkurtlarımız tarafından yayılarak izlenmiştir." gibi şeyler yazmış başlık hoplatılınca.
Bunu söyleyen bir insanın kasıtlı olarak yazdığını düşünüyorum ben.
Çünkü her aklı başında insan bilir ki ülkemiz o olayları engellemek için hiç kimse farkında olmasa bile Milliyetçi, Türkçü, Ülkücü liderleriyle ve silahlı kuvvetleriyle elinden geldiğince tüm gücünü bu olaya karşı olmak için dahil etmişti.
Neden bahsetmek istediğimi anlamayan insanlar "Alaattin Çakıcı mahkeme konuşması" olarak arattığında demek istediklerimi daha iyi anlayabilirler.
Sadece bu da değil, hiç kimse farkında olmadan bu olayın yaşanmaması için en ağır şekilde müdahale edenlerde bizim ülkemizin bozkurtlarıydı.
Bunu yazarken başıma bir şey gelebilir diye üstü kapalı yazıyorum tahmin edersiniz ki.
Neyse.
Sürekli bize medeniyetten söz eden batının aslında ne kadar ikiyüzlü, kancık, sinsi, kurnaz olduğunu görmemizi sağlayan acı bir olaydır bundan 25 yıl önce bugün yaşanmaya başlayanlar.
Aynı şekilde içimizdeki batı gibi ikiyüzlü, sinsi, kurnaz insanların da sözlükte bu acı olayla ilgili iki kelime yazmamasının nedenini de anlayabilirsiniz umarım.
Benim tarihsel olarak yazmama gerek yok ama araştırmanızda fayda var.
Avrupa' nın ortasında bir soykırım yaşandı ve elbette yaşananlar kanlı bir ikiyüzlülük olarak tarihe geçti. Olmayan bir soykırımı olmuş gibi göstermeye çalışanlarınsa sesi çıkmadı, çıkmıyor. Tarih tekerrürden ibarettir diye boşa denmemiş, bugün de insanların canı yanıyor ve aynı güruh suçluyu yine başka yerlerde arıyor. Bir de siyasal islam zırvalarıyla katliamı meşrulaştırmaya çalışan bir kesim de var ki, işte onlar da aramızdaki pasif soykırımcılardır.
Bu güzel sesin ardından yükselen çığlıklar gibi : lanet olsun !
ikiyüzlü batı medeniyetinin ortasında, onların korumaları altında gerçekleşmiş, neredeyse bahsi uluslararası medyada hiç geçmeyen katliam. batı medeniyetinin bize göre tek artısı teknik konularda ilerlemiş olmak ve kural kültürü. başka da bir bokları yok. o açığı da kapatmazsak eğer bu orospu evlatları bu coğrafyanın çocuklarını böyle öldürtür işte. hem de komşusuna.
Sözde katliamı durdursun diye gönderilen Hollanda askerleri kan donduran katliamlara göz yumdu
Üstelik Hollandada hareketten sorumlu subay vslere ne hikmetse
ABD'de yaşama şansı ev araba vs verildi (rüşvet değil hizmet bedeliymis)
Artık ne hizmetiyse.
Yani Sırplar katliamı yaptı balkanlarda tek müslüman gücü Bosnanin kolu kırıldı
Hollanda ABD ve Fransız subaylara güzel güzel evler verildi..
(Not: türkiye o zamanlar koalisyon hükümeti, terör, gladyo vsden ile başı dertten ayrılmıyordu...
NE zaman 11 Temmuz yaklaşsa, konuşulması gereken bir konu var: Srebrenitsa’da yaşananlar…
Her zaman vurgulamaya çalıştığım bir konu ki, Srebrenitsa’da yaşananlar katliam değil, soykırımdır! Bu, Lahey Uluslararası Savaş Mahkemesi’nde kabul edilmiş bir soykırımdır ve her yerde bunu böyle belirtmek lâzım.
Srebrenitsa’nın soykırım olarak mahkemece kabul edilmesi için, orada katledilenlerin aileleri yıllarca çok büyük ve zor mücadeleler verdiler. Yıllar süren o mücadelenin sonunda, artık kimsenin inkâr edemeyeceği şekilde, Srebrenitsa’da yaşananlar “soykırım” olarak nitelendirildi.
Peki, bu neden o kadar önemli? Çünkü o kadar argüman ve şâhide rağmen Sırp tarafı hâlâ bunu inkâr ediyor. Hâlâ 8 bin 372 kişinin öldürülmediğini, sayının daha az olduğunu, boş boş mezarların kazıldığını ve aslında hakaret sayılabilecek tarzda iddialarda bulunuyor, yaşananları ısrarla “katliam” olarak nitelendiriyorlar. “Soykırım değil, katliamdır” diye savunuyorlar.
işte tam bu yüzden, Srebrenitsa’dan ne zaman bahsediyorsak, üstüne basa basa soykırımın olduğunu vurgulamamız gerekiyor.
Bir çift spor ayakkabıdan…
Bana çok sık şekilde Bosna-Hersek hakkında kitaplar soranlar oluyor. Elbette ilk başta her zaman tavsiye ettiklerim, rahmetli Aliya izetbegoviç’in bıraktığı eserlerdir. Bu sefer, Srebrenitsa konusunda değerli bir isimden de bahsetmek istiyorum: “Hasan Nuhanoviç”…
Tek başına bile hem dünyanın acısını çekmiş, hem de mücadelesini verdi Hasan. Srebrenitsa’da soykırım yaşanmadan önce, orayı güya koruyan BM güçlerinde tercümanlık yapıyordu. BM ve Sırp tarafı arasında yapılan birçok toplantıda da kendisi tercümanlık yaptı.
Soykırımda babasını, annesini ve erkek kardeşini kaybetti. Onları korumak, kurtarmak için çok uğraştı. Hasan, görevi dolayısıyla BM ile birlikte hareket edebiliyordu; ailesini de o şekilde kurtarmaya çalışmıştı.
BM’nin oluşturduğu isim listesine kardeşi Muhamed’in ismini de ekletmek için çok büyük mücadele verdi. Çok yalvarmıştı. Ancak başaramamıştı. BM, listede ismi olmayan herkesi Sırplara teslim etmişti. Sonrasında bir daha onlardan haber alamadı…
Hasan, yıllar boyunca ailesi hakkında bilgi edinmeye çalıştı. Bilgileri toplarken, onları bulacağı günü bekledi. ilk önce babasının kemikleri bulundu. Cenazesi kılındı. Daha sonra annesini… Ve en son kardeşi Muhamed’i buldu. Onu, savaş döneminde ona aldığı spor ayakkabısı ile pantolonundan tanıdı.
Hasan’ın tek başına taşıdığı yük bile Srebrenitsa hikâyesini anlamak için yeterli. Oysa 8 bin 372 kişinin hikâyesi var!
Hasan, ailesini kurtarmak için çok çabaladı, izin vermediler. Sonrasında yine de gücünü kaybetmedi. Haklarını aramaya kararlıydı. Yaklaşık 10 yıl kadar Hollanda’ya karşı açtığı dâvâ ile mücadele etti. Babasının ve kardeşinin ölümünden Hollanda’nın da sorumlu olduğunu ispatlamak için savaş gösterdi. Bu oldukça ağır ve zor bir mücadeleydi.
Bir röportajda kendi söylemesine göre, her duruşmada karşı tarafın avukatlarını dinlemek onun için çok zordu. “Sanki benim birebir yaşadıklarım ve kendi gözlerimle gördüklerim hiç olmamış gibi konuşuyorlardı” diyordu Hasan.
Ama pes etmedi ve en sonunda, 10 yılın mücadelesiyle, Hollanda Devleti de babasının ve ağabeyinin ölümünden sorumlu tutuldu.
Bu aslında çok önemli bir dâvâydı. Hollanda’nın sorumlu tutulmasıyla birlikte, aslında BM’nin de sorumluluğu ve suçu ortaya çıkıyordu. Ve diğer tarafta, her ne kadar bu dâvâda sadece birkaç isimden söz edilse de, Hollanda’nın aslında Srebrenitsa Soykırımı’nda hayatını kaybeden herkesten sorumlu olduğu kanıtlanmıştı!
Hasan için bu mücadelenin ne kadar zor olduğunu tahmin etmek bile imkânsız. Ama soykırımda hayatını kaybeden her bir insan için çok değerli. Ve Srebrenitsa’yı yüreğinde taşıyan herkes için…
Hollanda’nın bir ara, Srebrenitsa’da görev yapmış askerlerine ödül verdiğini de unutmamak lâzım. Onlara göre “zor şartlar altında” görev yapmışlar. Ama Hasan ve Hasan gibilerinin şâhitliği, aslında hem Hollanda’nın, hem de BM’nin Srebrenitsa Soykırımından ne kadar sorumlu olduklarını anlamak için yeterli.
Bosna’da verdiği bir röportajında Hasan, Hollandalı komutan Tom Kerremans’ın, bir gece öncesinde gelip, 11 Temmuz’da 60 NATO uçağının Sırp güçlerinin bulunduğu bölgeleri bombalayacaklarını söylediğini anlatıyor. O toplantıda bulunanların düşüncesine göre, Kerremans o sözleriyle aslında Srebrenitsa’nın kurtarılmasını da önlemiş oldu.
Hasan hâlen Srebrenitsa mücadelesini devam ettirmekte. Kendisinin unutması mümkün değil, ancak belki daha da önemlisi, başkalarının da unutmaması için çaba sarf ediyor. Tam da bu noktada, Bosna-Hersek hakkında kitap tavsiyesi isteyenlere, Hasan Nuhanoviç’in kitaplarını da şiddetle tavsiye ederim.
ingilizce olan “The Last Refuge” ve “Under The UN Flag” adlı kitaplarının Türkçeye çevrilmesinin de ayrıca yararlı olacağını düşünmekteyim.
Srebrenitsa sadece 11 Temmuz değildir. 11 Temmuz, unutmamamız gereken bir tarihtir, ancak Srebrenitsa her gün hatırlamamız gereken bir soykırımdır!
Bu dünyadaki gözü dönmüş ordulardan birisi olan sırp ordusunun bundan tam 20 yıl önce bosna'nın srebrenitsa kentinde yaptığı ve kadın erkek genç yasli ve çocuk 8372 kişinin katledildiği soykırım.