fransızca'da iç kararmasıanlamına gelen bu sözcük bir akım adı gibidir de aynı zamanda 19. yüz yılda.
bu akım dahilinde yazılmış en önemli şiirler charles baudelaire'e aittir.
düşüncenin meyus koridorlarında bıraktığım vicdanımı bugün karşıma aldım.
sonra da, iskemlemi ters çevirerek onla bir kaç laf edeyim dedim. pek konuşkan olduğu söylenemezdi, zira dilini çok uzun zaman önce kesmiştim onun. onun yerine, ben konuştum ve o dinledi. ona anlattım. ''aptalları öldürebilseydim, insanların yüzyıllardır hayalini kurduğu, ve bu dünyada gerçekleştirebilirdim.'' suratı buruştu, fakat ses etmedi.
iskemleden kalktım ve koridorlarda yürümeye devam ettim.
duvarlar katran siyahına boyanmıştı ve grotesk tablolarla doluydu. sarhoş bir apartman gibi sağa-sola savrulan, vücut bulmuş fikirler gördüm. kafamın içinde öldürdüklerimi ve kafamın dışında ağızlarından kan, gözlerinden yaş gelene kadar acı çektirdiklerimi. sıkıntımın nedeni onlardı. konuşmasa da vicdanım, geçmişin ruhlarını, bu lekeli koridorlarda ortaya çıkan bunalımlı ve bu kadar da sancılı bir saldırıya itmişti.
benim iç sıkıntımın nedeni onlardı. onları tekrar öldürdüm. birer birer. cesetlerini vücudumun 7. katındaki sandıklara gömdüm. sonra da uyandım.
baudelaire tarafından modern sanata ve fikir dünyasına sokulmus ünlü bir sözcük, kavram . aynı zamanda süper bir şiiridir .
gök çökünce sıkıntılarla sızlanan
ruha bir kapak gibi, ağır ve basık,
dökünce çemberi kuşatan ufuktan,
gecelerden de acı siyah bir ışık;
dünya olunca bir rutubetli zindan,
ümit kanatları ürkek bir yarasa,
gider duvardan duvara vuraraktan,
ve başı çarpar çürümüş tavanlara.
andırınca yağmur tel tel süzülerek
loş bir cezaevinin çubuklarını,
ve gerince iğrenç bir sürü örümcek
beyinlerimizde tozlu ağlarını,
çalar tehevvürle birden havalanır,
fırlatırlar göğe korkunç bir uluma;
bunlar, sanki yurtsuz, başıboş ruhlardır,
koyulup dururlar inatla feryâda.
ve ruhumdan geçer upuzun tabutlar,
sessiz, ağır ağır, ümit ağlamada;
merhametsiz korku mütehakkim, çakar
siyah bayrağını eğilen kafama.