aslında amacım bir karşılaştırma yapmaktan çok ikisinin arasındaki benzerliklerden bahsetmekti. ama malum başlıkta karakter sınırlamasına takıldık.
insanın en kuvvetli duygularından biri aidiyet duygusudur sanırım. aidiyet duygusunun pompalandığı her türlü topluluk kendisine çok sayıda taraftar, gönüllü, mürit vs bulur. bakınız bu ülkede büyük futbol kulüplerinden biri "ben devlet kuruyorum" dese, vatandaşı olmak isteyen en az 50.000 mal bulunur.*
sözüm ona sekülerleşen toplumda, semavi dinlere göre yaşama istenci kalmayıp da ancak manevi de bir boşluk oluşunca (ki bu bireyselliğin gelişmemesinden kaynaklanır) teşbih yaparak söylemek gerekirse insanlara yeni bir "kilise" gerekti.
işin garibi bu "yeni" adı altında pazarlanan spiritüel saçmalıklar ta fi tarihindeki çoğu cinsiyetçi, türcü vb. metinlere dayanıyor. bakınız buddha tam bir kadın düşmanıdır. ama şimdi ortalık buddha felsefesini anlatmaya nefer olmuş kadınlarla dolu.
kısacası dini cemaat ve tarikatları besleyen, ayakta tutan, işleten dinamikler nelerse spiritüel toplulukları işleten dinamikler de odur. sizin aidiyet duygunuzu okşarlar size minnet duyduracak şeyler yaparlar, sizi bol bol manipüle ederler, sizi sömürürler, sizden faydalanırlar, sizi istismar ederler.