mevcut sıcaklığını oda sıcaklığında yitirmiş, beklemiş çaydır. bardakta bekletilen çay uzun muhabbetleri eseridir. garsonun ya da kafe sahibinin gözü herdaim soğumuş çayınızın üzerindedir. sürekli bir savaş haline girilir bu çay için. bardağınızı almak için hamle yaptıklarında geç kalırsanız gitti çay. o yüzden yaklaşan birini gördüğünüzde hemen elinizi bardağınızın etrafına götürün ve hazır bekleyin. sonuna kadar savaşın bardağınız için, yaşasın soğuk çay!
-soğuk çay, alabilirmiyim.
-......
-limonlu olsun, lütfen.
-bizde soğuk çay yok efendim, sıcak çayımız var.
-yok ben soğuk çay istiyorum, limonlu
-tamam, 12.. lira.Sacit, 1 çay.
-çay değil, soğuk çay istiyorum, dedim.
-maalesef yok bizde.
-var ama sizde ve şuan kesişiyoruz hatta.
-.......
-size tarif ederim belli ki ne sattığınızı, bilmiyorsunuz.
-tamam.
-Arkanızı dönün ve ayranların bulunduğu rafın hemen üstüne bakınız.
-o ice tea
-soğuk çay, onun adı, neymiş; soğuk çay, anladın mı?
-...........
kasiyerle aram da geçen, diyalogun kısaltılmışıdır. Her gittiğim yerde istediğim zaman bu diyalogları sıkça yaşamama sebep olduğum, sevgili içeceğimdir.
halk arasında paşa çayı olarak da bilinen, aynı zamanda sabah sabah insanı ayar eden şeyler arasında yer alan buz gibi içecektir. çay dediğin kardeşim ağzınızı yakmalı, gözlerden yaş getirmeli.
kola ve sıcak çay sevdalısı birisi olarak son zamanlarda çokca içtiğim içecek. fiyat araştırması yaptım en ucuzu bim teatone... ramazanın resmi içeceği olabilir bu yıl.
sıcaklığını yitimiş tek fırtta içilen çaydır. bide ice tea adı altına satılanları vardır. Buzlu çay olarak tabir edilebilir. Buz gibi soğuk olduğundan olsa gerek. Limon , şeftali gibi esanslarla hazırlanmış çeşitleri mevcuttur. Vesselam içeceksen delikanlı gibi tavşan kanı çay içeceksin . demini alacak i yapıştıracaksın peynirlerü, domatesle. Ohh ne fakirim amk .
Masaya oturalı ve yanaklarıma yanaklarını değdirerek beni yabancı birisi gibi öpeli kırk beş dakika olmuştu. Bir devreye dört gol sığdırmıştı yirmi iki kişi, başımızın hemen üzerindeki televizyonda oynanan maçta ancak biz iki kişi hepi topu on kelime dahi etmemiştik. Senkronize susuyorduk. Kaşıkla bir yandan daireler çizerken masanın üzerinde, bir yandan da soğuyan çayını içmeye devam ediyordu inatla. Kafasını kurcalayan bir mevzu vardı apaçık. Çünkü çay soğukken bir boka benzemezdi. Hiç çalışmadığı, ertesi günkü sınavı için "Ne bok yiyeceğim lan ben?" düşünceli öğrenci kıvamındaydı yüzü, ancak öğrencilik sekiz sene öncesinde kalmış, otuz yaşında koskoca kadındı karşımdaki. "iyi misin?" dedim, sadece sustu. Ben de sustum sonra. Beş dakika sonra "Ben yapamıyorum." dedi. Ölümünü bekleyen kanserli bir hasta gibi bu mutlak sonu bekliyordum aylardır. Sonunda iki kelimeyle dört senenin ipini çekmişti. Aynı soğukkanlılıkla "Peki." dedim ben de. Çünkü erkek dediğin ağlamamalıydı bir kadının karşısında. Erkek dediğin son noktayı koymalıydı ama onu bildim bileli o hep erkek gibi bir kadındı. "Neden diye sormayacak mısın?" dedi, "Hayır, gerek yok." dedim. "Senin için çoktan bitmiş demek ki!" dedi, "Siktir lan!" diyemedim, sustum. içime doldu bütün küfürler, sustum ve kendi kendimi zehirledim. Bardakta kalan son yudumu da götürdü dudaklarına, ayağa kalktı ve elini uzattı. "Hoşça kal" dedi. Teşekkür ettim ve usulca gidişini seyrettim. Sonra ne mi oldu? Bir çay daha söyledim kendime sonra aynı bardağa iki sigara eşlik etti. Erkek adam ağlamazdı hani, ortada erkeklik yapacak bir durumda yoktu artık. Ağladım...