ortanın altında bir oyun olduğunu düşünüyordum ta ki ilk perdenin finaline kadar.
ikinci perdeden itibaren iyinin altında bir oyun izledim. güzeldi. biraz behiç ak kokusu vardı.
şu sıralar dt tiyatrolarında sahnelenmektedir. seyirciyi sıkmayan, oyunculuğun müthiş olduğu bir oyun. her ne kadar gözü yoran bir dekor olsa da oyunun akıcılığıyla dekora değil tamamen oyuna odaklanıyorsunuz. kafeslerin içine hapsedilmiş balık figürleriyle aslında yabancı ve yabancılık duygusu güzel şematize edilmiş.
hastalıklı bir ilişkinin hayatta kalma çabasını enfes bir şekilde anlatan, Olcay Kavuzlunun performansının (bkz: dehşet-ül vahşet) olduğu başarılı bir oyundur.
Yabancı bir ülkede yaşayan yanlız bir adamın pskolojisini güzel veren oyun bunun yanında güzel dekoruda ayrı hava katmaktadır fakat bu kadar iyi özelliğin yanında bi eksiklik vardır oyunun sonunda hissedilir. ankara seyircisinin her oyunu ayakta alkışlama huyundan dolayı herkesin ayağa kalktığı yerde bir eksiklik kalkmama isteği oluşabilir. orta üstü bir oyundur alkışı hakeder ama ayakta değil.
olcay kavuzlu'nun, uçurtmanın kuyruğu ve kontrabas isimli oyunlardaki performanslarının ardından bu oyundaki performansıyla da ankara dt'nin en iyi aktörü olduğunu kanıtladığı oyun.
olcay kavuzlu ve fulya koçak'ın müthiş oyuncluğuna aşık olarak, oyundan da ağlaya ağlaya çıkacağınız müthiş bir başyapıt.
böylesi harika bir oyunu 6tl'ciğe izleyebilmek ise bambaşka bir ayrıcalık. henüz sezonda iken izleyiniz efenim.
hiç bulaşılmaması gereken ankara dt oyunu. yarısında çıktığım nadir oyunlardan biri. bunun yerine açın kemal sunal'ın polizei izleyin, o derece. garip bir adamın haybeden sorunlarını anlatıyor. alman aile türk adamı eziyor falan, sanarsınız yıl 1990. aşın artık bunları.