herşeye rağmen her zaman doğruyu söylemeye çalışan bilgili, görgülü hacivat, ve bizden biri olan, samimiyetinden korkmadığımız, yanlış söylese de aslında sözlerinin altında hep bir doğruluk taşıyan karagöz.
ikisi de iyi, ikisi de doğru. doğruları çoğu zaman çatışıyor. karagöz, halktan biri olduğundan, centilmenlik kılıfına bürünemediği için içindekini her zaman dobra dobra söylüyor ve yeri geldiğinde de hacivat'a bazen cidden, bazen şaka yollu vuruyor. hacivat'ın yetersiz kaldığı zamanlarda ise karagöz, vicdanının sesini dinleyerek hacivat'a önayak oluyor.
ve dahası... hepimiz hacivat'ı, karagöz'ü biliyoruz. kimi zaman yunanlılar da karma osmanlı kültüründen dolayı "onlar bizim" diyor. ama aslında burada görülüyor ki, bursalı hacivat-karagöz kastamonu'lusuyla, rum'uyla, acem'iyle, beberuhi'siyle, tuzsuz deli bekir'iyle... bizi anlatıyor. bu karakterler birbiriyle birçok konuda anlaşamasa da her zaman bir arada... ikisinin de iyi ve kötü tarafları var ve izleyici gölge oyununun tadını, gerçekliğini, güzelliğini burada buluyor.
hemen hemen her sahnede bir ev figürü vardır. ev, yuva demektir. ve tüm karakterler evden sahneye çıkarlar. yani tüm farklılıkları ile karakterler aynı evin karakterleridirler.
biz yazarlar, - ben uslu derim, kimisi uuser der - , takma isimlerimizle ( nicklerimizle ) bu karakterleri yaratıyoruz. ve perdenin yani bilgisayarın arkasından yönetiyoruz bu karakterleri. hacivat'la karagöz aynı kişi aslında. bunun uyumunu iyi sağlamalıyız.
sözlükte her zaman tatsızlıklar var, olacak da. ama sonunda güzel bir sözle tatlıya bağlamak gerek bu ayrılıkları, düşünce kavgalarını. kim ne düşünürse düşünsün, herkesi dinlemek ve saldırgan olmayan bir tavırla ama kendini de bilerek konuşmak, eleştirmek, anlaşmak lazım. "o benim gibi düşünmüyor, o zaman o kesinlikle benim düşmanım" tutumu ne sözlüğün amacına uyar, ne insanlığın, ne de "biz" olabilmenin.
bu resim, sözlüğün ta kendisi. ya da benim hayalimde olmasını istediğim bu...