--alıntı--
bağımsız bir bilim dalı olarak ortaya çıkmadan çok daha önce, çeşitli dönem ve toplumlarda, düşünürlerin, bugün sosyolojinin ilgi alanı içinde kalan konulara değindiklerini görüyoruz. Ancak bu konuların ortaya çıkışı, genellikle toplumsal sorun veya bunalımların varlığına, ya da salt felsefi düşüncelere, yani rastlantısal ve konjonktürel oluşumlara bağlı kalmıştır. Toplumsal gerçeği ve gelişimleri kapsayan bu düşünceler çoğu kez gözlemlere, ender olarak da araştırmalara dayandırılmıştır.(1)
doğa ve daha geniş bir deyişle çevre ile mücadele amacıyla insanoğlunun hemcinsleriyle birlikte yaşama zorunluluğu, onu bu olgu üzerinde çok eski çağlardan beri düşünmeye zorlamış; böylece birtakım düşünürler, bireyin doğa ve diğer bireylerle olan ilişkileri konusunda bazı kuramsal düzenlemeler öngörmüşlerdir. Ancak, felsefe, din ve metafiziğin içerdiği değer yargısı sistemlerinden kendilerini kurtaramamış olan bu düşünürlerin, çağdaş anlamda sosyolojiye katkıları oldukça sınırlı ve tartışılırdır.(2) Zira sosyolojik düşünceye ait tam bir tarihçenin bütün insanlığın düşünce tarihini içine alması gerekir.(3)
kaynakça:
sosyoloji, prof. dr. abdullah dinçkol, dr yayınları, istanbul 2009, s.9.
1- Barlas Tolan, Toplum Bilimlerine Giriş, Sosyoloji ve Sosyal Psikoloji, 3. Baskı.
2- Tolan, s.1-2; Hans Freyer, içtimai Nazariyeler Tarihi, çev. Tahir Çağatay, ikinci baskı, Ankara 1968,s.5.
3- Hans Freyer, Sosyolojiye Giriş, çev. Nermin Abadan, ikinci baskı, Ankara 1963, s.50.
sosyoloji; çok katmanlı, insan ve toplum odaklı, alanında yapılan çalışmaların mutlaka örnek alınması gereken, psikoloji, antropoloji gibi bilim dallarıyla, edebiyat, müzik ve felsefe gibi sanatsal ve düşünsel alanlarla desteklenmesi gereken bir bilim dalıdır. türkiye'de sosyoloji, üretimden çok eski çalışmaların anlaşılmaya çalışılması şeklinde ilerliyor. bu alanda en önemli kürsüye sahip olan istanbul üniversitesi'nde bile durum bu şekilde, işin bu kısmı can sıkıcı. bilimsel bir üretim olmadan, bilimsel eğitim almak dahası eğitimden sonrası hakkında da öğrencilerin kafasındaki umutsuzluk ve kaygı, bu bilimin toplumumuzdaki yerini sorgulamaya açıyor. daha çok üretim olması için insanı teşvik etmiyor, türkiyedeki sosyologlar, bu bilime bakış açısını değiştiremiyorlar bir türlü. bunu değiştirmek için ne yapılabilir? neler yapılabilir? gibi sorular sorulmuyor. üniversite kürsüleri daha çok gelenekçi ve ekol koruma derdinde olduğundan bu sorular sorulamıyor ve bu bilim hak ettiği değeri kazanamıyor. zaten ortalama öğrencinin, ortalama vatandaşın bir üniversite bölümüne bakış açısı "bu meslekten ne kadar para kazanılabilir?" olduğundan, bu meslek de paradan çok idealle ilgili olduğundan insanlar bu alana kafadan ön yargılı yaklaşıyor. tarihinden gelen sorunları hala devam eden, bunun yanı sıra ekonomik sorunları, kültürel sorunları, kriminal sorunları bir türlü bitmeyen bir ülkede hala ve hala 30lu yılların sorunları sosyoloji kürsüsünde tartışılıyorsa ortada kocaman bir sorun var demektir.
toplumla ilgilenen; onunla ilgili her şeyi araştıran, gözlemleyen ve bilimler arası bağlantılar kuran ağ sisteminin kuş bakışı gözlemcisi, yorumlayıcısı olan bir bilim dalıdır. insanla ilgili her şey onu ilgilendirir. insana toplum materyalinin ana birimi olarak bakar. toplumlara ise insan gelişimi tarihinin bir materyali olarak bakar. toplum, insan, gelenekler, din, ekonomi vb her şey sosyolojinin sakin ve olabildiğince objektivite sağlayarak araştırdığı materyallerdir.
sosyoloji okumak isteyen bir insan;
- öncelikle insanlara ve onların oluşturduğu her şeye soğukkanlılıkla, kendi inançlarını bir yana bırakmaya çalışarak bakabilmelidir. iyi bir gözlemci, rasyonel bir düşünür olmalıdır.
- sosyoloji bilmi öğrencisi, öğrendiği bakış açısıyla öncelikle kendisini ve ailesini materyal olarak ele alabilip, toplumun ve ona dair her şeyin kendisini ve kimliğini yaratma konusunda onu nasıl etkilediğinin araştırmasını yapmalıdır.
- kendi karakterinin, inanışlarının ve alışkanlıklarının sebeplerini fark edeceği gün kendini "toplum yapması" bir materyal olarak gördüğünde bunun üzerinde çok fazla kalmayıp, sosyoloji bilgisinin ışığında kendisini ve ailesini olduğu gibi kabul etmelidir.
- kendi inanışlarını ve yaşam biçimini kabullendikten sonra bunların sadece gelişigüzel ve kimsenin seçmediği şekilde oluştuğunu kavradıktan sonra kendisiyle aynı ya da farklı yaşam biçimleri ve inanışlara hoşgörüyle bakabilmelidir.
- sosyoloji bilmi öğrencisi, empati kurabilmeli ve bir insanın hayatını, yaşamını ve inancını bir zihin pratiği olarak kavrayabilmelidir.
- toplumsal olaylara ve olgulara karşı geliştireceği tepkiyi belirlemelidir. pasif mi aktif mi?
- bölümde alacağı derslerde genel olarak dünyanın ve ülkesinin kötüye gittiğini düşünen, insanları ve onların oluşturduğu her bir kuruma negatif bakış geliştiren bir sürü sosyologla karşılaşacağından, kendi duygusal tepkilerinden arınmak için bir yol bulmalıdır. eleştirel bakış açısı memnuniyetsizliği de alışkanlık haline getirmek ve genellikle olumsuz bakan bir gözlemciliği gerektirdiğinden, kendi hayatına ve olaylara bakış açısının sosyolojik bakış açısından ve sosyologlardan olabildiğince az etkilenmesini sağlamaya çalışmalıdır.
- özel hayatıyla üniversitede öğretilen düşünce biçimi arasında kendini, olumlu düşünmek üzere kontrol eden bir mekanizma bulundurmalıdır.
- kitap okumayı sevmeli, toplumu ilgilendiren her bir bilgiyi diğerleriyle bütünleştirip bağlantılar kurarak birleştirmeli ve her seferinde ortaya kocaman bir resim çıkarabilmelidir. sonra o resme kuş bakışı bakabilmelidir. sosyoloji bilmini icra eden ya da icra edenlerden olacak kişi kocaman beyinli bir kuştur.
- toplumun her kesiminden insan tanıyabilmeli, onları anlamaya çalışmalıdır. bunu yaparken araştırmanın insan üzerine olduğunun bilincinde olup, hümanizmi elden bırakmamalıdır.
- daha çok içsel düşünce ve sözel zekayı geliştirdiğinden, pratik zeka, matematiksel zeka gibi zeka türlerini de geliştirmeyi elden bırakmamalıdır. kendi sosyal hayatında bu türlere de ihtiyacı olacaktır.
daha fazla da genişletilebilecek ideal bir sosyoloji öğrencisi yaklaşımı bu. hiçbirimiz böyle bir öğrenci olmayacağız ama bence olmamız gereken bu.
aynı psikoloji gibi farklı kişilerce genel bağlamda pozitivist ve marksist bakış açılarından yorumlanmış, pek adı bilinmeyen birkaç kişi haricinde hiç orta yol bir bakış açısıyla yorumlanmamış bir "loji".
her ne kadar "sosyoloji okuyorum" denildiğinde "o ne ya,4 yıllık mı o ahufhuahfauhfa" şeklinde aşağlamalara maruz kalsa da zor bölümdür. marx dı weber di durkheim dı onların teorileri, kültürü, toplumu, ekonomiyi nasıl yorumladıklarını vs. hep bilmek gereklidir. ****
ayrıca sürekli değişen bi şey olan toplumu incelediği için karmaşıklığına karmaşıklık katar.
bölümünü okuyanlara troller tarafından sıkça sorulan soru: siz şimdi okulu bitirince sosyalist mi olacaksınız? muhtemel cevap: evet, hatta master yaparsak komünist bile olabiliyoruz.
gazetecilik okuyup bu derse çalışmak müthiş kafa açıyor. internetteki notların yarım yamalak olması da cabası. anomi, (parsons, durkheim, merton) yabancılaşma (hegel, marx) ve diyalektik (hegel, marx) konularında düzgün not bulup yardırmam gerekiyor. diğer konuları saymıyorum bile, çünkü sınav yarın ve siksen yetişmez.
fransızca bir kelimedir (sociologie) .toplum ve insan ilişkilerini, toplumun kültürünü ve geleneklerini, toplumun yapısını ve toplumun umumi olarak her yönünü inceleyen bilim dalıdır. eş anlamlısı ''toplum bilimi'' kelimesidir.
felsefenin alt dalıdır. felsefe okusanda işşiz kalıyorsun sosyoloji okusanda. cok bi farklarıda yok ders olarak ama nedense puanları felsefeden cok daha yüksek.
bitirenlerin net bir iş yaptığını söylemek yerine, yapacağı her hangi bir iş için beslenmeye gidilecek bölümdür. 2'sini yarıda bıraktığım 3. üniversitemin bölümü olacaktır büyük ihtimalle ve ben oraya okumaya gitmeyeceğim, ihtiyacım kadar alıp belki de tekrardan bırakarak yaptığım şeye, müziğe harcayacağım zamanımı. zaten bir üniversite sadece mesleğe hazırlama ve ya hayata atılımdan başka amaçla mezun vermeme anlayışına girmişse boka sarar bu zihniyet. illa ne iş yapacağım da oraya gideceğim mantığını bir kenara bırakmak lazım ve acilen..
türkiye'de hiç önem verilmeyen, fan fin fon olarak görülen sosyal bilim dalıdır. ülke olarak şu son günlerde mal gibi olmamızın sebebi sosyolojiye hiç önem verilmemesidir.
oysa keşke ülkemizde de şöyle abd'deki ve avrupadaki gibi sosyoloji okulları, enstitüleri olsa ... başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı gibi devlet yerleri ve özel şirketler buralara yatırımlar yapsa, insanların azıcık psikolojileri öğrenilse ne kadar iyi olur. ama yok tabi kime konuşuyorum ben.
Tercih listemde başlara yazmayı düşündüğüm bölümdür. "yaz çünkü şöyle böyle..." ya da "aman yazma çünkü şunlar bunlar..." diyecek yazarların düşüncelerini dinlemeye hazırım.