Utanç verici bir duruma düşmekten, onaylanmayacak bir davranışta bulunmaktan, alay edilmekten, rezil olmaktan, eleştirilmekten, reddedilmekten, beğenilmemekten, olumsuz olarak değerlendirilmekten duyulan korku.
sevgili edinmeniz imkansızdır bu rahatsızlıkta. eğer bir yazarsanız zirvelere katılamamak şeklinde tepki gösterirsiniz. ani patlamalar filan yaşarsınız, sonra bu hareketi yargılarsınız ve başkalarının da yargıladığını düşünürsünüz.
çalan telefonlar kulağınıza ateşli bir ok gibi saplanır, kapı çaldığında nefesinizi tutup evde kimse yokmuş gibi yaparsınız. bir de taksimde yürürken anketörün biri size geldiğinde onu geri çeviricek gücü bulamazsınız kendinizde. ne sorsa kısa kelimelerle cevap verirsiniz.
otobüste biten akbilinizden sonra çevreye "akbili olan var mı? basim parasını veririm." şeklinde bir soru sorma içgüdüsü gelir içinize, sonra bi siktir git dersiniz kendinize.
sultanahmet civarında gezerken sizi turist sanan ve "hello bacım" şeklinde gelen adamlara açıklama kesinlikle yapamazsınız; "no,,mm i am..no" gibi birşeyler fısıldar uzaklaşırsınız.
lokantada peçete isteyemez ve ketçaplı bir ağız ile dışarı çıkarsınız. karşıdaki insanın ses tonunu her saniye başı tartarsınız, "acaba kızdı mı lan" diye düşünürsünüz. msn'de yazışırken karşı tarafın "eee sustun?" yazdığını farkedince "hadi canım" dersiniz. tabi içinizden. hatta msn'i açıp gün boyu çevrimdışı takılırsınız.
normalde sizi mikseler okumayacağınız otobüsün duvarındaki iki kelimelik uyarı yazılarını, karşınıza biri oturduğunda sanki roman okurmuş gibi yol boyunca okursunuz.
ve evet intihara tam meyilli ilginç bünyelerdir.
en kötüsü de benim gibi bunların farkında olup tedavi olmayışınızdır. bi gidin tedavi olun, valla.
ayrıca oturmaya gittiğiniz kişide yediğiniz tatlıdan ikinci tabak isteyemezsiniz. halbuki ne güzeldir o tatlı. inşallah unutmaz teklif eder ben de "e şey taam alırım" şeklinde düşündürür.
edit: bitti nan eskidendi o. şimdi de eve sokmakta zorlanıyolar.
yolda yürüyorsunuz..etraf kalabalıklaşmaya başlıyor...o da yetmezmiş gibi herkes üzerinize doğru geliyor...bu insanlar niye hep bana bakıyor niye?!!! ferahlamak için bir kafeye girip oturup çay ısmarlıyorsunuz acayip çaysamışsınız.. ancak ordakiler de sizi seyrediyor.. ulan dudak payı da ayırmamış şerefsiz diye hisleniyorsunuz çaymene..parayı çıkarıp suratına fırlatır bir edayla mekanı terkediyorsunuz biniyorsunuz bir taksiye evinize gitmek için, taksici de pek bi pezemenke benziyor lan diye düşünüyorsunuz... sonra eve gelip pijamalarınızı giyip tv karşısına kuruluyorsunuz tv de sizin beyninizi kuruyor...böle devam eder gider...
-telefonunu sürekli sessizde tutar.
-telefonu çaldığı an "hasktr ya" der. açmaya tırsar. çevresine bakar.
-bilmediği numaralardan gelen telefonları katiyen açmaz.
-geç kaldığı bir derse girmesi çok zordur. koca amfide tüm gözlerin ona kayacağını bilir. ölüm gibidir.
-otobüsten inmek için beklerken kapı açılmazsa "kaptan orta kapı" diye bağıramaz. iplemiyor havalarına bürünür.
-toplu taşıma araçlarında kulaklıkla müzik dinlerken sürekli "dışarıya çok ses gidiyor mu acaba" diye kuşkulanır.
-genelde otobüste uyumaya çekinir. yapacağı istemdışı hareketlerin dikkat çekeceğini düşünür.
-akbil basarken en büyük korkusu akbilin boş çıkmasıdır. o "dadidadadida" diye çıkan sesi ölüm marşı olarak beller.
-garsondan hesabı istemek hayatında karşılaştığı en büyük sınavlardan sadece biridir.
-gözgöze gelmek konusunda sıkıntılıdır. ancak ne var ki sürekli karşı tarafın gözlerine bakma isteği gelir.*
..
o hikayede adı geçen mal olmakla birlikte o kadar da kötü durumda değilim bence. ama bakkala girmeye korkmak tarzından durumlarım yok tabi. internette okuyorum. sf sahipleri "bugün bakkaldan çikolata alabildim" falan demekte. o derecede olmamanın mutluluğunu yaşarken sıkıntı sahibi vatandaşlarımıza kolaylıklar dilerim *
insana intiharı düşündüren, özgüvenini azaltan ve bakkala gitmekten alıkoyan saçmalık. çekilmez çile; geçmek bilmez sinir krizleriyle, buluttan nem kapılan.
psikiyatr ve psikologların "arkadaş grubu edinmeye çalış, ortamlara girmeye çalış, insanlarla konuşmaya çalış" şeklinde cümlelerle tedavi edenleri, damdan düşmedikleri için bilmezler. belden aşağısı tutmayan felçli bir hastaya "sık sık koşun, ayağa kalkın, bol bol yürüyüş yapın" demek kadar saçma ve anlamsız bir harekettir bu.
kimseye açıklanamaması bir yana, ruh bilimcilerinin bile anlam verememesi, okul rehberlikçisi çözümleriyle baştan savması zaten hayatı cehennem olan insanı daha da sıkıyor. "lütfen anlayın, lütfen kurtarın" diye bağırası geliyor insanın.
Bu yazıyı telefonun not defterine yazıyorum. Olur da içimden geçenleri yazabilirsem, tamamlayabilirsem, kelimelere dökebilirsem sözlüğe ilgili başlık altında atacağım.
iş bu entry iç dökme amacı da içereceğinden dolayı uzun olabilir. Okumak istemeyenler ve derdini hoplatayım, insan içine çık düzelir diyecek tayfa yavaşça sol frame’de gezinebilir. Kalp kırmayalım olur mu? Hayat kalp kıracak kadar uzun olmayabilir.
Okul-ev arasında gelip giden birisiyim. Evden çıkıp okula gelene kadar telefonla uğraşırım. Bir şey de yaptığım yok aslında. insanlarla göz göze gelmemek, muhatap olmamak için yaparım bunu. Sınıfa geldiğimde ise kimseyle muhatap olmak istemem çünkü birisi bir şey dediğinde, konuşma başlattığında elim ayağıma dolaşacak, kelimeleri cümleleri yuvarlayacağım ve rezil olacağım diye düşünürüm. Hoca derse girdiğinde göz kontağı kurmaya çalıştığında gözlerimi kaçırırım. Sınıfta hoca rastgele kişi seçip soru sorduğunda, ingilizce ya da herhangi bir paragraf okutturduğunda “inşallah beni kaldırmaz” diye söylenirim içimden.
Sınıfta 2-3 tane sürekli muhatap olduğum insan var. Okul çıkışında ne yapalım, nereye gidelim diye konu açtıklarında beni kafelere, saçma sapan mekanlara beni zorla sokacaklarını bildiğim için kaçacak delik arıyorum. “Eve gidip uyuyacağım, halsizim, uykum var, üşeniyorum” gibi bahaneler kullanıyorum ama genellikle işe yaramıyor. Neden mi yaramıyor? Çünkü ben insanlar kırılmasın, üzülmesin diye kendimi arkaplana atıyorum. Israrlarına fazla dayanamayıp zorla da olsa gidiyorum gönülsüz bir şekilde. Elime telefonu alıp put gibi oturuyorum gidilen mekanda. Kalabalıktan, insanlardan rahatsız oluyorum. Terliyorum, bunalıyorum. Bunu çok kez onlara söyledim ama şaka gibi geliyor onlara. Belki bunu da bahane sanıyorlar... anlamayacaklar hiçbir zaman.
Seneler önce ilk üniversitemdeki arkadaşım “bodruma gidelim mi lan, değişiklik olur” tarzında muhabbetlere girdi. Ben de içimden gelmeyerek kabul ettim. Aslında bu benim için çok iyi olurdu ama ben o kadar girişken birisi değildim. Tur ile gidecektik ve ben son taksidini ödemiştim. Türlü bahaneler ile ekildim ve tek gitmek zorunda kaldım. Yol boyunca “ulan ben oralarda ne yapacağım tek başıma” soruları ile kendimi bitirdim. Otele varıldı. Herkes elinde valizler ile check-in bekliyordu. Ben ise kalabalığa dayanamayıp bahçeye açılan kapıdan geçip oradaki bahçe koltuğuna oturmuştum. O aralar ne oldu pek hatırlamıyorum ama benim gibi tek gelen birisinin olduğunu ve aynı odada kalacağımızı öğrendim. iyi de bi çocuğa benziyordu. O da orada birileriyle tanışmıştı. Topluca kaynaştık. Benim için çok zor oldu ama başardım. En azından yalnız değildim. ilk konakladığım otel burasıydı ve hödükler ile geldiğimiz için bana işleyiş hakkında bilgi verilmedi. Ya da verildi ama ben yabaniliğimden dolayı köşe başlarında poğaça kemirirken kaçırmış olabilirim. Evet otelden çıkıp poğaça falan bulup onları yemiştim. Olaya gelelim. Geceleri disko, bar girişlerimiz ücretsizdi. Evet ben de peşlerine takıldım. Tanıştığım kişiler kız bile düşürmüştü. O kızlar da yanımızdaydı. Çocuklara dedim ki ben sizin yanınızdayım ama ayıp olmuyor demi lan? Falan diye sordum kızları belirterek. Olur mu öyle şey vs muhabbetleri olmuştu. Her neyse. Millet uçuyor, müzikler, danslar, ışıklar havalarda uçuşuyor. Masadaki herkesten hadi oyna, dans et uyarıları geliyor ama ben ayıp olmasın diye yerimde sallanıyor, adnan oktar tarzı saçma hareketler yapıyordum. Omuz atıyordu kız bana ayak uydur diye. Ama yabaniydim ben. Yamyamım ben lan.
Geç kalınan derse giremem. O kapıyı çalıp, tüm gözler üzerimdeyken ben hocaya tek kelime laf edemem. Bu yüzden boş sınıflarda bokunu yemiş bülbül gibi oturup dersin bitmesini beklemişliğim var. Aynı durum vize, final gibi sınavlarda da geçerliydi. Geç kaldığımda sınıfın kapısına kadar gelip geri dönüyordum.
Acabalar? Evet ben bunlarla boğuşuyorum. Sevdiğim insanlara zarar mı gelecek, bir şey mi olacak? Birisi mesaj mı atacak? Kiminle konuşuyor bu? Son görülmesi neden 03:33? Ben 01:21 de yazmışım ama onun son görülmesi neden 01:25. Ve neden cevap vermemiş? Birisine yazıp bana yazmadan mı çıkmış? Acaba bana yazmıyor da kiminle ne yapıyor? Acaba beni umursamıyor mu? Acaba kötü bir şey mi yaptım? Acaba kötü bir şey mi olacak? Gibi düşünceler beni mahvediyor. içim içimi yiyor. işlerim rast gitmiyor. ilişkilerim mahvoluyor.
insanların samimiyetsiz, menfaatçi, yapmacık, fırsatçı, ikiyüzlü olmasına dayanamadım ben. Kendimi çektim. O kadar çok çekmişim ki adapte olamıyorum. Eski yaşantımda belki çok alkol içiyordum, belki çok pislik çevrem vardı, belki insanları üzüyordum ama mutluydum. Şimdi benim istediğim huzur, mutluluk, neşe. Ben artık istemiyorum acabalarla boğuşmayı, kötü kötü düşünceler içinde boğulmayı, insan içinde kasılmayı. Huzur istiyorum, neşe istiyorum. Gelsin artık o huzur be.
Not : çok kez tedavi amaçlı doktorlara gittim. Çocukluktan beri psikiyatrist geçmişim var ama bir sonuca varamadım. Ya başlarından savıyorlar, ya ilaçlar işe yaramıyor, ya ilaçlar yan etki yapıyor, ya da “amaaaan ben ilaçlara bağlı mı yaşayacağım, içmiyorum bundan sonra” diyerek biraktım ilaçları. Her defasında iyi hissettiğim zamanlarda da hastalık sonradan hortladı. Son gittiğimde de secita 10 mg verdi. Kullanıp tekrar randevu aldım ama aynı doktora sıra alamadım. Başka doktora gittim ama o da bir şeyden anlamıyordu. Aynı ilaçtan iki kutu yazarak yollamaktan başka bir şey yapmadı. Ben de ilacı bırakma kararı aldım. Tekrardan doktora gider miyim bilmiyorum ama tek bildiğim şey iyi olmadığım. iyileşmek istiyorum ama derdimi anlatamıyorum. 10 sorun varsa 2 tanesini anca anlatabiliyorum. Kağıda yazıp vereceğim az kaldı.
Teşekkür notu : teşekkür eder, nickinizden öperim. Mutlu ettiniz bu yazımı okuyarak. Konu hakkında fikriniz, bilginiz, tavsiyeniz varsa bir mesaj kadar uzağınızdayım. Olur da cevap gelmezse öldü mü ulan bu herif demeyin. Uyuyorumdur ayı gibi. Uyanınca yazarım *
Sosyal fobi ile 2006'da tanıştım. Annem ve babam öğretmen, ben de 6. sınıfa kadar onların çalıştığı okulda okudum. Eğitim kalitesi ve okulun bulunduğu muhit iyi değildi ayrıca evime uzaktı ama mutluydum. 5 yıldır birlikte büyüdüğüm arkadaşlarım ile hayatım harikaydı. Liseye kadar orada okuyacağımı düşünüyordum ama ailemin başka bir planı vardı. Eski okulumu sevdiğimi söylememe, ağlamama rağmen beni dinlemeyip okulumu değiştirdiler. Artık eve yakın, eğitim kalitesi iyi bir okulda okuyacaktım. Okulun ilk gününde kaderim mühürlenmişti sanırım. Kendimi aşırı çekingen ve garip hissediyordum. Sınıf listesine bile bakmaya çekindim. Başka bir gezegene gitmiş gibiydim, okulu daha önce de sevmezdim, birinci sınıftayken çok hareketli ve yaramazdım, dayanamayıp ağzıma biber sürmüştü bir kere ama arkadaşlarımı seviyordum. Yeni okulumda ise ağzımı bıçak açmıyordu. Sosyal fobi gün geçtikçe vücuduma yayılıyordu. Hayatımın diğer alanlarını da etkiliyordu, iyice kilo aldım, notlarım düştü, bu sebepten ötürü evde de ailem bana kızıyordu. Huzurlu olduğum bir yer kalmamıştı. Her geçen gün daha da içime kapandım. Hiçbir şey yapmaya halim yoktu. Kara deliğe düşmüştüm sanki. 3 yıl böyle geçti. Arkadaşlarım oldu evet ama hiçbir zaman bir ortama giremedim ve sevilen aranan bir kişi olamadım. Liseye giriş sınavım iyi geçmişti. Şehrimdeki en iyi Anadolu lisesini kazanmıştım, küçük de olsa bir mutluluk yaşadığımı itiraf etmeliyim. Neyse devam edelim, lisede herşeyi farklı yapacaktım. Girişken, konuşkan, spor yapan biri olacaktım. Elbette sevgili de bulmayı planlıyordum. Yaşananları tahmin ediyorsunuzdur. Sosyal fobim daha da kötüye gitti. Sosyal fobi bir de ek paket getirdi, depresyon. Lisede yaşadığım tek olumlu olay 5 günlüğüne de olsa yurtdışına(çek cumhuriyeti) gitmem oldu. Sosyal fobi orada da peşimi bırakmadı ama ilk kez başka bir ülkeyi görme fırsatım oldu ve harikaydı. 11.sınıfi 12. sınıfa bağlayan yaz tatilinde hoşlandığım kız ile konuşma fırsatı buldum. Facebookta tesadüf eseri bir ortak nokta buldum ve 2 ay boyunca intetnette konuştuk. Mail ile açıldım kıza ve elbette reddetti. Ben de kendimi reddederdim o yüzden kıza kızmıyorum.
Ygs Lys stresi de yeni ek paket olarak hayatıma girdi, bir siz eksiktiniz zaten. Ygs Lys sonuçlarım iyi değildi ve mezun olarak hazırlanmaya karar verdim. Ama niyetim hiçbir zaman üniversite okuyayım sonra maaşlı bir iş bulur ev alırım evlenirim çoluk çocuk yaparım araba vs vs değildi. Benim hayalim Japonyaya taşınmak ve kendi mangamı çizmekti. Türk ailesine bu hayali kabul ettiremezdim ama. Benim hayallerim onlara göre yapacağım işin yanında hobi olarak kalmalıydı. Sonuçta 1 sene daha sınava hazırlanıp istanbulda bir mühendislik kazandım, şu an 3.senem . Sosyal fobinin yıkıcı etkisini burada da hissetmeye devam ediyorum. Hiçbir klübe ya da etkinliğe katılmadım. Çok az arkadaşım var. Sabahları aynı duraktan bindiğim bir arkadaşım var , onun sayesinde başka insanlar ile de tanıştım ortamlara girmeye çalıştım ama sosyal fobi bir türlü gitmiyor. Konuşmak arkadaş olmak istiyorum ama olmuyor. Yapamıyorum. Ne diyeceğimi neyi nasıl diyeceğimi bulamıyorum. 22 yaşında olacağım yakında ve hayatım ziyan oluyor.
Buraya kadar okudunuz mu bilmiyorum ama devam edeyim. Sosyal fobiyi yenmek imkansız. Daha önce psikolog ve psikiyatriste de gittim yenmek için ama hiçbir fayda etmedi. Sosyal fobinizi sadece kısa bir süreliğine kontrol altına alabilirsiniz. Gittiğini hissettiniz bile o aslında hep içinizde kalacak. Sosyal fobi bir şüphe ve korkudur. Bir kere içinize girdi mi çıkartamazsınız. Sadece yaşayan bilir bu illetin ne olduğunu, hayatı nasıl mahvettiğini, insana nasıl çekip gitmeyi veya intiharı düşündürdüğünü.
sosyal fobi daha önce de anlatılmış olduğu üzere , toplum içinde en basit etkileşimlerde bile insanın kendini tedirgin , gergin ve tetikte hissetme durumudur. kişi, hareketlerinin sürekli izlendiğini , değerlendirildiğini hisseder , sanki bütün gözler ondaymış gibi. o yüzden toplum içinde yüksek sesle konuşmaz , tarzı çok uçuk şeyler giymez , sunum yapmak en büyük korkusu olduğu için insan önünde konuşma yapmaktan kaçınır ve hayat boyu sürekli level atlar gibi insan ilişkilerini , oh bunu da atlattık, şeklinde algılar. taksiciden eksik para üstünü isteyemez , otobüste fazla kartı olan var mı diye soramaz , derse çok az geç kalmış olduğu halde derse giremez , çünkü bütün sınıf ona bakıyor olacaktır. ha bunları yapar ama yaparken yaşadığı gerilimi kimse bilemez ve anlayamaz. sosyal fobisi olanlar anlar sadece. insanlarla iletişim kurduktan sonra açılır belki ama o ilk adımı atmak onun için cehennem azabıdır.
bir arkadaşım bana bu hususun değişik bir yönünü anlatmıştı. sanırsak sosyal fobi aslında dünyayı etkilemek , değiştirmek , kendi dahiyane fikirlerini ortaya koymak isteyen bireyin çekincesinden kaynaklanırmış. toplumla bağdaşmayacağını bildiğinden içinde yaşarmış. yoksa bir insan neden toplumdan çekinsindir? ama öyle olmuyor tabi. korkulu rüya işte.
Umumi tuvalette arkasında bekleyenler olduğu sürece işeyemez; Hele bir de arkadakiler "hadi kardeşim altımıza edecez" diye bastırırlarsa hiç yapamadan çıkar gider. On metre uzaklaşmadan da altına kaçırır.
Minibüste parasını şöföre uzatmaları için önlerindekilere rica edemez; genellikle kalkıp kendisi şöföre elden verir. ineceği yere geldiğinde de "inecek var" derse, sanki minübüsteki bütün yolcular kafalarını buna çevirip "yaa, demekki burada ineceksin?" gibi manidar bakacaklarını zannedip telaşlanır. En iyisi, başka bir inen arkasından inmek, gerekirse birkilometre fazladan yürümeye de razı olmaktır.
Yolda bir polis kimlik sorsa öyle heyecanlanır ki, polis bunu cinayetten aranan bir kaçak zannedebilir. Karakola gittiğinde da komiser buna "yoksa şu falanca cinayeti işleyen sen misin?" diye sorsa kafasını yerden kaldırıp "yok o ben değilim" diyemez, dese bile öyle şüpheli bir davranış içine girer ki kimse inanmaz.
Mahkemede hakim önünde konuşup derdini anlatamaz, davacı olarak girdiği duruşmadan mahkum olarak çıkar.
Resmi bir işlemde imza atması için evrak uzatan kişi, imza atışına bakacak olursa, bizimki kendi imzasını bile atamaz olur. Bu yüzden Sahtekarlıktan tutuklanabilir de.
Lokanta ve cafelerde en gözden uzak sota yerlere oturur; yoksa ne yer ne de içebilir.
Kesiştiği bir bayan buna "götür beni" gibilerde baksa bile yanına gidip de konuşamaz. Utanıp oradan çabucak kalkıp gider.
Vesikalık çektirirken fotoğrafçının "tamam hiç kıpırdama çekiyorum" lafına ayar olur; her bir tarafını oynatıp pozu bozmak zorunda kalır. Sonunda hareket halinde çekilmiş fulu resimlere razı olur.
Asansörde tanımadığı bir kişiyle beraber olmaktan müthiş tırsar; ne yapacağını şaşırmış
şekilde tavana veya pabuçlarına bakar.
Öğrenciyse sözlüde bildiğini de unutur; "hoca 1 versin ama yeterki biran evvel oturayım" diye düşünür. Yazılıda notunu yükseltmeyi amaçlar ama o zaman da hoca tam bunun tepesinde durursa, işte bir 1 de o zaman alır.
Eczaneden pezervatif isteyebilecek en son kişidir.