2 arkadaş Ann ve Mary ormanda yürüyüş yaparken bir anda yağmur bastırır ve terk edilmiş bir eve sığınırlar. Karınları acıkan iki arkadaş yağmur diner dinmez yemek bulmak için farklı noktalara doğru arayışa geçerler. Ann bir tane elma ağacı bulur ancak elmalardan yediğinde kendisi de ağaca dönüşür. Yarım saat sonra arkadaşını bulmak için oraya gelen Mary ormandan bir ses duyar. Ses, arkadaşının bir ağaca dönüştüğünü hangi ağacın Ann olduğunu bulmak için tek şansının olduğunu yoksa arkadaşının sonsuza kadar ağaç olarak kalacağını söylemektedir. Mary hangi ağacın arkadaşı olduğunu nasıl bulur?
Cevap: Ortadaki kişi diğerlerinden yüzde 25 daha fazla ağırlık taşır.
arkadaşlar ev içinde hiç havlamayan köpeğim bugün yazdığım saatti gördüğünüz gibi bu saatlerde pencereye doğru havlayarak ev ahalisini uyandırdı.
sizce bunun nedeni neydi ? pencereye doğru baktığımda dışarıda bir şey de göremedim.
soru sormak bazen ulaşılmaya çalışılan, sorgulanan şeyin en büyük katili olabilir. soru, yöneltildiği kişinin ilgili konu hakkında gerekli cevabı verebilmesi için öncesinde düşünmesi ve onu olduğu şekliyle aktarmaya çalışması gerekiyor. ancak, kelimelerin yetersiz olduğundan bahsetmiştik; adlandıramadığımız, hislerin ve imgelerin birbirine karıştığı, zihnimizde "akıp duran şeyler"i anlatmaya kalktığımızda eksik , fazla veya başkaca aktaracağımızı biliyoruz. bunun yanında, sorgulanan şey, uzun da olsa, kısa da olsa, cevabın içeriğiyle tatmin edilemezdir. çünkü düşünmeye başladığımız an, sorgulanan şey'in mahiyetini zihnimizde kavramsallaştırmaya çalışıyoruz ve aslında tam bir cevap veremiyoruz. insanlara hep soru sorarım ve soru sorulmasının önemli olduğunu düşünürüm ama sorular aslında psikoloji testleri gibi hep daha fazla bir "ama bir de şu"yu gerektiriyor.
diyalog unsurunun kırılma noktası. hiçbir soru cevap almak için sorulmaz. isim, yaş veya memleket gibi rutin sorulardan bahsetmiyorum. soruların geneli bir cevabı önceler. soruya cevap verildiğinin sanıldığı anlardaysa o soru değil bir geçmiş devreye girer. sorular bilinen bir bilinmezliktir. bilinmezliktir çünkü cevap olarak karşımızdan ne geleceğini bilmeyiz. soru karşımızdakini bilinmezleştirme gayretimizdir.
Sorulduğu ortamda tek değilseniz sırf başkasına da sorulmuş olma ihtimali var diye cevap verilmeyendir.
Hatta kısaca bana sorulmadı diye cevap verilmeyendir.
Söylediğim her Kelime için para ödüyormuşum gibi davranıyorum...
Bir kelime bir insanı ne kadar düşürebilir?
tüm yanlışlıkları belli bir düzen içinde hakikate son sürat koşturan her şeydir.
soruyu kullanmayı bırakan insanoğlu artık insanlığından utanır oldu, çünkü o artık bir makina.
soru, hakikate ulaşmak için açılan bir kapıdır..
ve bu kapıyı yalama yapmamak gerek!
tamam hoplayın, zıplayın, birbirinizin götüne şaplak atın, güzüne parmağınızı sokun ama soruları boşuna meşgul etmeyin.
sorunun bir ağırlığı ve bilhassa sorma şekli vardır. öyle olur olmadık konular hakkında ve saçma salak işler için kullanmayın soruyu. derdi olana, derman arayana bırakın soru sorma müessesini ve bilin ki soru sormak zor iştir, kutsaldır..
az önce, nereden geldiğimi, hangi dolambaçlı yollardan hangi "arka sokaklar" çevikliği ve cıbırlığıyla geçip buraya ulaştığımı bilemediğim bir şekilde aklıma çok tuhaf bir soru-cevap karmaşası geldi her nasılsa.. hangi başlığa veya nereye yazacağımı da bilemedim. son çare ulusözlük dedim..
şimdi hemen üstteki entry'de "her zaman yanıtını bulamadığımız" denmiş. doğru, ya yanıt varsa ama o yanıt yanıt değilse aslında? yalnız şunu belirteyim ki, şöyle bi durumdan bahsetmiyorum:
2+2 kaç eder?
sigara paketi.
anlatabildim mi? yani öznel bir cevabın cevap olmaması durumu değil. veya "diyalog içerisinde sorunun hemen akabinde söylenmiş olması onu cevap yapmaz ki." falan da değil kafama takılan. cevap soruya verilecek ve konsept olarak "cevap" olacak.
şimdi... aşağıdaki diyalog iki kişi arasında geçiyor ve cevap (veya cevap olarak görünen) cümlesi sizce gerçekten bir cevap mı? yoksa değil mi? değilse ney ulan? eah! sizi soruyla başbaşa bırakıyorum.
- size bir soru sorabilir miyim?
+ sorunuza cevap vermek istemiyorum.
(cidden minik bi beyin encüklemesi yaşamaktayım, bir pm ile yoluma el feneri dahi olsa tutacak genç dimağlar! size söylüyorum, * abanın!) (düz mantık, komik dimağ, sen otur ve soluklanmaya devam et.)