hegelciler ile hegel karsitlari( idealizm vs materyalizm) diye ikiye bolunen 19.yy da alayiniza diyen tek adam..
garip bir adamdir.bazen sinik ,bazen derin ve dindar ,42 yillik koca bir hayat.
herkesin icinde; felsefe ile ilgili calismalari ,evlilikten daha onemli dedigi icin nisanlisi tarafindan terkedildi.
o cok bilinen "yasam ancak geriye dogru anlasilabilir ama ileriye dogru yasanir" sozu, sadece afilli bir soz degil, hegel'in tez-antitez-sentez uclemesine tepkinin semboludur.kierkegaard yasayan bir felsefenin tarafindadir.hegel'in soyut idealizmine karsidir.
hegel'in diyalektik sistemi ona gore butun gercegi yakalamak isteyen bir ag gibidir.fakat o agla yakalanmak isteyen varolus agin deliklerinden oldugu gibi dokuluyordu.
rahmetli"felsefe bireyle baslayip bireyle biter " derdi.
19 yuzyilda hic anlasilamadi .fakat 20 yy onun actigi yolda bir felsefe okulunun yani varolusculuk yuzyili oldu. yeniden hatirlandi ve okundu. varolusculuk ondan sonra tanriyi unuttu. o ise hayati boyunca hristiyan kaldi.kutsal ruh kutsasin..
not: varolusculuk hakkinda 4 sene once uzun uzun yazmistim. merak eden basliktan ulasabilir.nedir ne degildir diye?
yılanın başıdır diyenler de var yok alakası yok o sadece farklı bir açıdan dile getirmiştir de diyenler var ben ikinci gruptayım ancak tohumları atmasa da yeşermesinde en büyük pay bu kardeşimize aittir. *
"parmağımı varoluşa batırıyorum, hiç bir şey kokmuyor. neredeyim? dünya denilen bu şey nedir? beni buraya kandıran ve burada bırakan kimdir? dünyaya nasıl geldim? niçin bana danışılmadı?"
"herkesin maskesini çıkarıp atmak zorunda kalacağı bir gece yarısı vaktinin geleceğini bilmiyor musun? hayatın her zaman kendisiyle alay ettireceğini mi sanıyorsun? bundan kaçmak için gece yarısından biraz önce sıvışabileceğini mi zannediyorsun? yoksa ondan dehşete kapılmıyor musun? bu hayatta insanlar gördüm, öylesine uzun zamandır başkalarını kandırmışlardı ki en sonunda gerçek mizaçları ortaya çıkamaz olmuş; saklambaç oynayan insanlar gördüm, o kadar uzun zaman oynamışlardı ki en sonunda delirip o ana kadar gururla sakladıkları gizli düşüncelerini iğrenç bir şekilde başkalarının gözüne sokmuşlardı. peki, sonunda mizacının bir çokluğa dönüşmesinden, açıkçası çok sayıda olmaktan, o mutsuz şeytaniler gibi bir lejyon oluşturmaktan ve bu şekilde bir insanda bulunan en içteki, en kutsal şeyi, kişiliğin birleştirici gücünü kaybetmiş olmaktan daha korkutucu bir şey düşünebiliyor musun?"
gerçeğini bizim yerimize dile getirmiş olan düşünür. demek ki neymiş insanlık varoluşundan yokoluşuna dek aynı kalacakmış.
1813 yılında kopenhag'da doğdu. tanrıya inanan melankolik babası tarafından aşırı dinsel bir eğitimle yetiştirildi. melankolik yapısı yüzünden nişanını bozdu, yakışıklı olması kendisi için hiçbir anlam ifade etmiyordu. evlilik yaşamına uygun olmadığını düşünüyordu. ancak içinde bulunduğu çevre buna pek sıcak bakmadı ve onu dışarı itti, dinsel bir düşünür olan kierkegaard'ın toplumu acımasızca eleştirmesi de bunda etkili oldu. 'topluluk yalandır' veya 'doğru her zaman azınlıktadır' diyerek bireyselliği önemseyen birisi oldu. 'varolan bir bireyin kendisi bir oluş sürecindedir... varoluşta parola her zaman ileridir'. filozof insan varoluşunun üç aşamasından söz eder: estetik, etik, dinsel. estetikte duyular önemlidir. etikte aklın ve duyguların yol gösterdiği görev aşkı, dinselde ise her ikisini de tercih etmeyip tanrı'nın ellerinde kendiyle ödeşme söz konusudur. insan tanrı'ya doğru sürekli bir çaba içinde olmalıdır.
ölümcül hastalık umutsuzluk kitabına 2 gün önce başladığım, 43 yaşında nefsini öldürmek için kendini dağlara vuran ve uzun süre şehre inmeyen danimarkalı filozof ve nefis terbiyecisi abimiz.
"ölüm diye bir şey yoktur, sen kendi ölümünle zaten ölümü öldürüyorsun, bu yaşadığımız hayat sadece bir fragman, ölerek filmi başlatıp yeni bir ebedi hayata başlıyorsun."
bu tarz bir görüşle varoluşun babası konumuna gelen filozof.
"Nedir bir şair? iç çekmelerini ve çığlıklarını güzel bir müziğe dönüştüren dudaklara sahip olan, fakat ruhunda gizli acılar barındıran mutsuz bir insan."
diyen bir çok konuda insanın ruh dünyasına seslenen büyük insan. en büyük takipçisi bir nevi öğrencisi albert camus dur.
Zenginliği iyi tanımasına rağmen, fakir olduğunu hisseden ve dolayısıyla bir elin parmak sayısını geçmeyen düşünürlerden biridir. Belki de bu yüzden ironi sanatında bu denli başarılıydı.
Bu mektup tarih taşımıyor, taşıyamaz da, çünkü içeriğinin özünü bende her an var olan bir duygunun bilinci oluşturuyor. ( )
Bu mektup tarih taşımadığına göre ve öyleyse, herhangi bir zamanda yazılmış olabileceğine göre ne zaman olsa okunabilir ve eğer gece herhangi bir kuşku içini kemirirse o zaman da okuyabilirsin onu, çünkü aslında sana benimsin diyebileceğimden bir an bile kuşku duymadım bu deyişin içine yerleştirdiğim her şeyi biliyorsun.
Eğer senden ayrılmak zorunda kalırsam yaşamının benimle birlikte duracağını sen kendin yazmıştın, bunu biliyorsun. Ah! izin ver de yaşamın birlikteliğimiz kadar uzun süre bende saklı kalsın, çünkü biz yalnız o zaman gerçekten birleşmiş oluruz, bir an bile kuşkulanmadım bundan.
Hayır, bunu ruhumun en derin inancıyla yazıyorum ve ben dünyanın en karanlık, en gizli köşesinde bile sana ait olduğumdan kuşku duymayacağım.''