kişi ve olanaklara göre değişen bir durumdur. evrenin genişlemesi kuramından örnek verebiliriz. evren genişlemeye başlamadan önce mutlak bir "0" noktasında yoğunlaşmış durumdaydı. 0'dan + sayı düzenine doğru genişlemeye başladı ve aynı zamanda genişleme hızı da artıştadır. hem büyüklüğü hem de büyüme hızı artan ve artışı hiç durmayan olaylar dizisi bizim "sonsuzluk" denen kavramı oluşturmamıza neden olur.
bir kişi evrenin bir noktasından yola çıkıp genişleme yönlerinden herhangi birine doğru evrenin genişleme hızından -evrenin genişleme hızı da devamlı artmaktadır- daha büyük bir hızla gitmeyi başarırsa bu evrenin aslında sonsuz olmadığına karar vermemiz için yeterli olur. bu teorik olarak mümkün gibi görünse de pratikte mümkün değildir. çünkü evrende sonsuz hızla sonsuza doğru bir akış söz konusudur. yani sonsuzluğa ulaşamamızın nedeni yine sonsuzluktur.
şöyle de düşünebiliriz elimizde harcayamayacağımız derecede fazla para varsa bu para bize göre sonsuzdur. çünkü sonunu asla görmedik.
bilimsel yöntemde test esastır ve sonunu test edemediğin şey bilimsel yönteme göre yoktur. evrenin sonu da test edilemediği için yoktur ve biz evren için "sonsuz" , "sonu olmayan" deriz.
insanlar başlangıç ve sonun kesinliğinden nedense eminler. Düşüncelerimizde mutlaka başlangıç ve son var. Bir olay yaşadıysak şöyle başladı böyle bitti çünkü. Fakat bir ara derin düşüncelerdeken fark ettim. Başlangıç ve son olmak zorunda mıydı? Sonra hayır, buna gerek yok dedim. Böylece sonsuzluk daha anlamlı hale geldi. Bir çeşit kalıp dışına çıkıştır sonsuzluk. Asi olmadan, içinde bitünleyicidir.
Kıyametten sonrasının sonsuzluk olması normal. Görülecek çok hesap var. Sonsuzluğa ancak sığar. Misal, sadece senle ben arasındaki hesap. Şimdiden dünya hesabıyla iki yılı var. Her anı ölüm korkusuyla geçen ama aslında kimsenin ölmediği, kara haber korkusuyla her ânının boğazda yumruya dönüştüğü, kabuslarla uyanılan gecelerle dolu iki yıl. üstüne söylenemeyen ama duyulmayı hakeden binlerce cümle icin geçecek yıllar. ızdırap kelimesinin ne anlama geldiğinin anlasılması icin geçecek yıllar... Kimseyi affetme hakkını, büyüklüğünü kendinde görmeyen bir kadının, affedemiyorum'la geçen her bir ânı için geçecek yıllar... "bu dünyada eremezsen murada, huzuru mahşere anam divana kalsın" diye diye kanayan yaraya tuz basılan anların hesabının görüleceği nice yıllar... ancak sonsuzluğa sığar.
Üzerinde kafa yorulduğunda yaratıcılığı da bir anda sonsuza çekecek olgu.
Örneğin, ahiret hayatı sonsuzsa ve biz er yada geç orada olacaksak şu anda ve her anda orada olmamız gerekmez mi? Bu durumda dünya hayatı bizim oradayken görmekte olduğumuz bir rüya olabilir mi?
Belki de uyuduğumuzda gözlerimizi sonsuzluğa açıyoruz.
şimdi aklıma geldi küfürbaz dindar bir adam vardı. sonsuzluğu küfürbaz olmayan bir muhterem zatın şöyle açıkladığını anlatmıştı ki beni feci etkilemiştir:
'dünya gibi bir milyon gezegen düşünün ve bu gezegenlerin buğday taneleriyle dolu olduğunu düşünün. bir kuşun bir milyon yılda bir gelip bir tane buğday tanesi yediğini düşünün. işte tüm o buğdaylar biter, sonsuzluk bitmez.'
insanın kafayı yemesini sağlayabilecek kavramların başta geleni. düşünsenize lan sonu yok. her şeyin bir sonu var, acının, sevincin, hayatın bile... ama sonsuzluğun sonu yok.
Garip bir takintim var bu kavrama. Yuzuk kolye bileklik kupe nerede bu isaret varsa alirim hemen. Sonsuzluk sadece matematiksel bir ifade degil, tanimlanmasi zor.
düşünülmemesi gereken kavram. * yoksa benim küçükken yaptığım gibi oturup hüngür hüngür ağlarsınız.
Hatta anemle aramda şöyle bir dialok geçmişdi.
- yaa anne ben ölmek istiyorum yaa, bıktım bu hayattan.
- düşünme çocuğum, henüz senin önünde uzuun bir hayat var.
Bu dialoktan sonra düşündüm ve ölmenin nasıl bir şey olduğunu anladım, bunuda kendime takıntı yaptım. Çok ilgin, inanın çok ilginç.