Garip bir takintim var bu kavrama. Yuzuk kolye bileklik kupe nerede bu isaret varsa alirim hemen. Sonsuzluk sadece matematiksel bir ifade degil, tanimlanmasi zor.
insanın kafayı yemesini sağlayabilecek kavramların başta geleni. düşünsenize lan sonu yok. her şeyin bir sonu var, acının, sevincin, hayatın bile... ama sonsuzluğun sonu yok.
şimdi aklıma geldi küfürbaz dindar bir adam vardı. sonsuzluğu küfürbaz olmayan bir muhterem zatın şöyle açıkladığını anlatmıştı ki beni feci etkilemiştir:
'dünya gibi bir milyon gezegen düşünün ve bu gezegenlerin buğday taneleriyle dolu olduğunu düşünün. bir kuşun bir milyon yılda bir gelip bir tane buğday tanesi yediğini düşünün. işte tüm o buğdaylar biter, sonsuzluk bitmez.'
Üzerinde kafa yorulduğunda yaratıcılığı da bir anda sonsuza çekecek olgu.
Örneğin, ahiret hayatı sonsuzsa ve biz er yada geç orada olacaksak şu anda ve her anda orada olmamız gerekmez mi? Bu durumda dünya hayatı bizim oradayken görmekte olduğumuz bir rüya olabilir mi?
Belki de uyuduğumuzda gözlerimizi sonsuzluğa açıyoruz.
Kıyametten sonrasının sonsuzluk olması normal. Görülecek çok hesap var. Sonsuzluğa ancak sığar. Misal, sadece senle ben arasındaki hesap. Şimdiden dünya hesabıyla iki yılı var. Her anı ölüm korkusuyla geçen ama aslında kimsenin ölmediği, kara haber korkusuyla her ânının boğazda yumruya dönüştüğü, kabuslarla uyanılan gecelerle dolu iki yıl. üstüne söylenemeyen ama duyulmayı hakeden binlerce cümle icin geçecek yıllar. ızdırap kelimesinin ne anlama geldiğinin anlasılması icin geçecek yıllar... Kimseyi affetme hakkını, büyüklüğünü kendinde görmeyen bir kadının, affedemiyorum'la geçen her bir ânı için geçecek yıllar... "bu dünyada eremezsen murada, huzuru mahşere anam divana kalsın" diye diye kanayan yaraya tuz basılan anların hesabının görüleceği nice yıllar... ancak sonsuzluğa sığar.
insanlar başlangıç ve sonun kesinliğinden nedense eminler. Düşüncelerimizde mutlaka başlangıç ve son var. Bir olay yaşadıysak şöyle başladı böyle bitti çünkü. Fakat bir ara derin düşüncelerdeken fark ettim. Başlangıç ve son olmak zorunda mıydı? Sonra hayır, buna gerek yok dedim. Böylece sonsuzluk daha anlamlı hale geldi. Bir çeşit kalıp dışına çıkıştır sonsuzluk. Asi olmadan, içinde bitünleyicidir.
kişi ve olanaklara göre değişen bir durumdur. evrenin genişlemesi kuramından örnek verebiliriz. evren genişlemeye başlamadan önce mutlak bir "0" noktasında yoğunlaşmış durumdaydı. 0'dan + sayı düzenine doğru genişlemeye başladı ve aynı zamanda genişleme hızı da artıştadır. hem büyüklüğü hem de büyüme hızı artan ve artışı hiç durmayan olaylar dizisi bizim "sonsuzluk" denen kavramı oluşturmamıza neden olur.
bir kişi evrenin bir noktasından yola çıkıp genişleme yönlerinden herhangi birine doğru evrenin genişleme hızından -evrenin genişleme hızı da devamlı artmaktadır- daha büyük bir hızla gitmeyi başarırsa bu evrenin aslında sonsuz olmadığına karar vermemiz için yeterli olur. bu teorik olarak mümkün gibi görünse de pratikte mümkün değildir. çünkü evrende sonsuz hızla sonsuza doğru bir akış söz konusudur. yani sonsuzluğa ulaşamamızın nedeni yine sonsuzluktur.
şöyle de düşünebiliriz elimizde harcayamayacağımız derecede fazla para varsa bu para bize göre sonsuzdur. çünkü sonunu asla görmedik.
bilimsel yöntemde test esastır ve sonunu test edemediğin şey bilimsel yönteme göre yoktur. evrenin sonu da test edilemediği için yoktur ve biz evren için "sonsuz" , "sonu olmayan" deriz.
Sonsuzluk Kervanı,'peşinizde ben,
Üç ayakla seken topal köpeğim! '
Bastığınız yeri taş taş öpeyim.
Bir kırıntı yeter kereminizden!
Sonsuzluk Kervanı, peşinizde ben...
Gidiyor, gidiyor, nurdan heykeller...
Ufuk, önlerinde bayrak kulesi.
Bu gidenler, Altın Kol Silsilesi;
Ölçüden, ahenkten daha güzeller.
Gidiyor, gidiyor, nurdan heykeller...
Sonsuzluk Kervanı, istemem azat!
Köleniz olmakmış gerçek hürriyet.
Ölmezi bulmaksa biricik niyet;
Bastığınız yerde ebedi hasat.
Sonsuzluk Kervanı, istemem azat.
özellikle evren açıklanmaya çalışılırken her daim ortaya çıkan sonsuzluk kavramı yine özellikle canımı sıkan şeylerden biri olmuştur. tamam, belki her zaman canımı sıkmıyor bu durum ve normal insanlar gibi hayatımı idame ettiriyorum kabul. yine de yalnızca bir alafranga tuvalet üstü ile kısıtlı kalmayan; kadınların neden bu kadar karmaşık ve femme fatale varlıklar olduğuna, gerçek aşkın ve sevgiyi aramanın aslında bir aptallıktan başka bir şey olmadığına ve bu yüzdendir ki çoğu zaman realizmin kollarının aslında ne kadar da sıcak, tatlı ve doğru bir yer olduğuna fakat öte yandan ara sıra sırf malum tinsel konularda aynı hatalara düşmeyeyim diye büyük bir ciddiyetle ve bağlılıkla kullandığım ve yine sırf bu yüzden ruhumun yavaş yavaş eksilerek piçleştiğini bana hissettirip beri yandan da şahsımı düşündürüp üzen bir kaçış yolu olduğuna dair düşünüşlerimden arta kalan o küçük zamanlarımda sonsuzluğun kesin ve net bir tanımı mutlaka olmalı diyorum kendi kendime. sence de var mıdır dersin?
şimdi... kafanı daha baştan sikip attıysam senden özür dileyerek konuya henüz daha yeni gelmiş bulunduğumu hatırlatarak o kallavi sonsuzluk kavramına ufaktan giriyorum.
evrenin sonsuzluğa doğru genişlediği, bir kara deliğin kütlesinin ve hacminin sonsuza doğru gittiği, mükemmel yuvarlaklıkta diye tabir edebileceğimiz bir kadın poposunun dahi hiçbir şekilde tam bir yuvarlak olmadığı ve bunu sonsuz sayıda köşegenler ile açıklayabildiğimiz bir evrende yaşıyoruz. yani evrenin mevrenin falan sonsuzluğunu geçtim, o mükemmel olarak adlandırabileceğin yuvarlak kadın poposunu bile maalesef ki ucu sivri ve keskin hatlarla ifade edebiliyoruz ve hiçbir zaman o mükemmel popoya ulaşamıyoruz. yuvarlak diye bir şey yok aslında evet. işte bazen matematik benim için böylesine katı, zavallı ve zarafetten yoksun bir şey oluyor. tabii ki genel olarak bu durum onun zarafetine gölge düşürmüyor zira öte yandan da bir çok şeyi açıklamamıza yardımcı olan da yine onun gücü ve zarafeti.
sonsuzluk dediğimiz kavramın özü aslında bambaşka bir aleme açılan bir kapı mıdır diye de düşünmüyor değilim. başka bir alem derken şunu kastetmek istiyorum: bildiğimiz sonsuzluk kavramı aslında özünde sonsuzluk olmayıp başka bir yüksek boyutlu gerçeğin bizim boyutumuza bir sonsuzluk olarak yansıması olabilir mi? işte bu durumda sonsuzluğun özünün olduğu boyutta tamamen başka kurallar geçerli oluyor haliyle. bildiğimiz matematik aynı matematik olmuyor. yani bildiğimiz matematikten tamamen uzak olan bir şey başka bir takım şeyleri tanımlayıcı bir rol üstleniyor. bu da bizi multiverselere, yani çoklu evrenlere götürüyor. tamamen farklı fizik yasalarıyla farklı matematik formüllerinin hakim olduğu, sik kadar uzun boylara sahip olup silikondan yapılmış popolarımız ile düşünüp kavisli ve seksi kafalarımız ile oturduğumuz, gezegenlerinde yer çekimi yerine yer itiminin olduğu ve zamanın tersine aktığı bünyamin battınımsı evrenler... evet tamam bu paragraf fazlasıyla şahsi bir yorum oldu, üstelik farazi bir fikir ve bir dayanağım bile yok, farkındayım. yine de ufuk açıcı bir fantezi ürünü olması bakımından bunu buraya bırakıyorum.
sonuç olarak finitizm, yani sonluluk demek aslında bir bakıma her şeyin çözülmüş olması demek değil midir? her şeyin tamamen çözülmüş olduğu ve sonlu matematiksel denklemlerle ifade edilebilen bir sistem düşün. bu durumda da eğer varsa tanrı dediğimiz kavrama da ulaşmış olmaz mıyız? artık en kadim olanı yakaladık ve her şeyin sonundayız. peki ya bundan sonrası? merak denen olgu körelip yittikten sonra neler olacağını hiç düşündün mü? sırf bu yüzden sonsuzluğun hep bildiğim sonsuzluk olarak kalmasını yeğleyebilirim ve sonluluğu kati surette istemeyebilirim. sürekli bir merak içerisinde öze ulaşmaya çalışmak bana bir insan olarak varlığımı hatırlatan yegane şey olurdu sanırım. işte sırf benim gibi zavallı bir insanın bu düşüncelerinden dolayı sonsuzluk kavramı başka bir boyuttaki bilinmeyen bir özün tezahürden çok özün tamamen kendisi olup ulaşılamayan olarak kalmaya devam edecek, etmeli de.
sanırım kafalarımız yeterince sert bir şekilde düzüldüğüne göre artık gidip kendime bir çay koyup sigara yakabilirim. zira yaşamda dengeyi korumak da çok önemli bir şey. öyle ki bir zamanlar değer verip de sevdiğim insanlar beni terk edip içimde yarattıkları sonsuz boşluklardan kendilerine hiçbir pay almadıklarında da gidip bir çay koyup sigara yakmıştım ben. hayat işte ne tuhaf, sonsuzluk falan.