anatolia albümünde yer alan, tanımlamakta kelime bulamadığım akustik pentagram şarkısıdır. yolların yokuşlaştığı, dizlerin güçsüzleştiği anların hemencecik geçmeyeceğini, geçse de yarınların her seferinde içimizdekileri tamamen alıp götürmeyeceği, huzurlu günleri getiremeyebileceğini belirtmektedir. sözleri gerçekten de dinleyeni bir kardeş görerek -o gerçek içtenlikle- yazıldığından, amaç burada bu yolun yolcusu kardeşe, bu uzun yolda umudu yitirmemesi, ne yapıp ne edip uğraşmaktan didinmekten vazgeçilmemesi gerektiği öğüdünü vermektedir.
senin açından işler yolunda gitmese de dünyanın düzeninden kaynaklı olarak durmadan döneceği, hayatın devam edeceğini tekrar kafaya sokar. benim gibi zaman zaman umudu sıfıra vuran birini bile az da olsa uyuduğu uykudan uyandırabilecek büyük bir etkiye sahiptir.
"sanırsın yalnızlık tek dostun, aldanırsın, kaçmakla bitmiyor hiçbir zaman yalnızlığın" dizeleriyle şarkıyı yazan, söz yazma konusunda olayı bitirmiş, bize önünde saygıyla eğilmekten başka seçenek bırakmamıştır.
kainatta 1000 tane dünya olsa, o dünyalarda göğe kadar bulgur dolu olsa. 1 tane güvercin 1000 senede bir kere, sadece 1 tane bulgur olmak üzere, o bulgurları yemeye başlasa, bulgurlar biter sonsuzluk bitmez.
buradan uzakta olan mekansızlığın ve yersizliğin adı. aslında istenendir, özlenendir, beklenendir. zaten adına hayat denilen bu maskeli balo birgün nihayete erecektir ve biz aslında tüm bedenimizle, acılarımızla, kızgınlıklarımız ve kırgınlıklarımızla oraya gideceğiz. o zaman buradaki debdebeyi çekmenin manası ne?
kimbilir belki bizi orada bekleyenler bile olabilir. olabilir mi? onları bekletmenin ne gereği var o zaman.
istediğin limana ulaşmak için verdiğin mücadelede rüzgar yelkenlerine, dalgalar da dümenine hakim olmuşsa ve sen kendini bermuda şeytan üçgeninde kalakalmış hissediyorsan, her an her saniye murphy yasaları karşına çıkıyorsa geminin kaptanı olarak o gemiyi yakman neden günah olsun..
üstelik o geminin tek tayfası yine kendinken..
neden?
bilmiyorum..
hiç bitmeyecek, başı ve sonu olmayan bir büyüklüğün ifadesi... çoğumuz için çelişkilerle dolu bir kavram. Matematikçiler, sonsuzluğu akıllarından silip atmaya dünden hazırlar... ama onları engelleyen bir şey var, sonsuzluğun, yok sayılamayacak ölçüde yararlı bir kavram olması. Gerçekte var olmasa bile, matematik buram buram sonsuzluk kokar. Birçok bakımdan matematiği matematik yapan da bu. sonsuzu düşünmekten aklını yitiren çok felsefeciler olmuş... Düşünmeye bir başlanıldı mı sonu gelmez. Hatta yazmaya başlayınca da öyle oluyor. en iyisi bu düşünceler bütününün baştan sonlu sayıda paragrafını yazıp bırakmak...
olabilirliği gizleyen yegane şey ya da bizim insanoğlu olarak götümüzün bir kenarından (ki kendisi beyin'e tekabül ediyor) uydurduğumuz algılanabilirliği zor kavram.
-dünya'dan sonra ne var?
-komşu gezegenler.
-ondan sonra?
-güneş sistemimiz.
-ondan sonra?
-galaksimiz.
-ondan sonra?
-komşu galaksiler.
-ondan sonra?
-bilinmeyen uzay.
-ondan sonra?
-ebenin amı!..
-işte bunu diyorum kanka, hep bir sonrakini arıyoruz ve biraz zaman alsa da buluyoruz bir sonrakini. e biz buldukça sonsuz kavramı da giderek değişiyor ama biz üretiyoruz aslında. ondan sonra dediğimizde ürüyor zaten sondan sonraki ve sonsuz kalmıyor ortada.
Gercekte karsiligi bulunmayan bir durumu kurgulayan insan dusunce kalibi; bir soyutlama bicimi.
Insan dusunce mekanizmasi bu kavrami belirsiz ve sayilamaz miktarlari tanimlamak icin kullanagelmistir; oysa gozlemlenebilir ve deneylenebilir evrende hic bir sey sonsuz degildir. Hersey ancak ve ancak belli bir miktarda, belli bir kapasitede, tanimlanabilir bir zaman ve mekan araliginda vardir, termodinamik yasalar bunun disinda bir olasiliga izin vermez. "Sonsuz" kavramina tekabul eden hic bir dogal hadise yoktur.
Insanlar tipki sifir (0) kavrami ("Hiclik") gibi, sonsuzluk kavramini da kendi dusunsel alemlerini canlandirmak icin icad etmislerdir. Bu anlamiyla sonsuzluk kavramini dusunmek ile bir masal diyarini hayal etmek -ustelik, bu alemin nasil olabilecegini tasarlamaya, betimlemeye, hesaplamaya calismak- arasinda ozunde bir fark yoktur: her iki durum da olmayani tahayyul edebilen insan beyninin urunleridir.
bir çift göze esir olmak istediğim zamanlarda, üşümüş dudak titrekliğindeyim. ayın kaçı bilmiyorum, saat gecenin kaçı? sisli havanın gölgesinde kalan sokakların dibine vurmuş halde, tüm kavgalarımın koluna girmiş alabildiğine yürüyorum; alabildiğine gri, alabildiğine puslu...geleceğime koşar gibi yürüyorum, büyümek ister gibi...sokağın sonunda gözlerimi alan ışıkların içinden gelen o dingin ses durduruyor beni; irkiliyorum " gözlerin yüzüme değdi, eriyorum bu kez " diyen bu adamın kimliğini bile bilmediğim sesiyle...girişin çoktan başladığı, gelişmenin durduğu, sonucun hiç bilinmediği bir zaman dilimi içerisinde, adı sanı belirsiz bir aşk niyetine örtüyorum bu sesi üstüme, huzur diye...
karanlık sokağın sonunda, beliriyorsun birden karşımda; karanlık yaşanmış bir aşkın sonunda... O anda şölenler başlıyor içimde, fener alayları, bayramlar ve benim avuçlarım yanıyor, çılgın denizlerin dalgaları yüzüme vuruyor. Etrafta keskin bir hanımeli kokusu; yüzüm solgun, yüzüm dalgın, yüzüm sana "merhaba" dediğim an kaybolmandan korkar gibi... Ortak yanımız tedirginliğimizdi biliyorduk, sessizlik aryorduk derin çığlıkların içinde. Gözlerimiz gözlerimize değdiği an gizli kalmış haykırışların açığa çıkacağını anlamıştık. Taşlaşmış sırlarımızın emerek tüm zehrini ve geride bırakıp ruhsal inlemeleri, sıkı sıkı tuttuk aniden ellerimizi; hırçın sevdamızın kokusunu verdik bizi biz yapan geceye.
Zaman durmuştu bizim için artık. Ne, ne istediğimizi biliyorduk, ne de başımıza ne geleceğini. Sen bir şarkı söyledin bana ve ben ilk defa yazdım belirsiz bir adama. Bekleme salonundayız şimdi bu aşkın, uzak mesafeler içinde yakın olduğunu sanan iki yabancıyız kendi müsvettemize yazılan. Sancılı, ürkek ve bir o kadarda istekli...
...
Karanlık sokağın sonundayız esmer gözlerimizle ve birlikte...Aşkın şarkısı çalıyor şimdi bize ve onu kabullenebilmemizi bekliyor. Bizi bekliyor...Sesin örtülü üzerime...Ölümüzle, dirimizle ve hatta arkamızdan ağlayanımızla başka frekanslara kapatıp kendimizi bakakalıyoruz şimdi saadetimize. Umut ettiğimiz saadete...
bir çift göze esir olmak istediğim zamanlarda, üşümüş dudak titrekliğindeyim. ayın kaçı bilmiyorum, saat gecenin kaçı ve kaçıncı tökezleme sonrası diriliş? Kendi sonsuzluğumuza bu kaçıncı bakış, sonsuz aşk niyetine ve şifa diye üzerime örttüğüm sesinle...
Seninleyim, sonsuzluğuma doğru umutla ve merakla... *
matematiği felç etmesi gerekirken onu ilginç biçimde beslemiş, geliştirmiş; mantığı dumur edip kilitlemesi gerekirken onun felsefeye doğru açılmasını sağlamış; felsefeyi saçmalık batağına çekmesi gerekirken, onu debelendiği katı mantık yasalarından arındırmıştır sonsuzluk.
iyi ama nedir sonsuzluk, bir damlanın içinde yahut herhangi iki sayı arasında varolduğu söylenebiliyor, herhangi bir şeyin sınırları, yeri belli iki nokta arasında sonsuz sayıda olması, sonsuzluğun anlamını belirtmeye yaramıyor, sonsuz diye nitelenen nesnelerin bir yerden sonra bitiverdiğini görüyoruz, ama düşüncede, bilinçte bitmiyor sonsuzluk. bitmeyen bir olgu, aklın en lezzetli besini sonsuzluk.
VAROLUŞ GERÇEKLiĞiDiR.
VAROLAN VARLIĞIN VAREDiCiSi OLARAK YARADANIN YARATTIKLARINDAN FARKIDIR AYNI ZAMANDA
AYNI ZAMANDA YARADANIN YARATTIKLARINA MÜJDESiDiR.
YARADANA KUL OLMAK VE KÜLLERiNDEN DOĞMAKTIR YARADANIN KUDRETiNDE.
ÖLÜM KADAR GERÇEK, HAYAT KADAR SICAKTIR SONSUZLUK.
KULUN YARADANINA SUSUZLUĞUDUR SONSUZLUK.
YARADANIN YARATTIĞINA SARILMASIDIR SONSUZLUK.
pentagram ın gerçekçi bir dost gibi beni kendime getiren şarkısı. hayatta koşturmacalar, üzüntüler her zaman iyi sonlara varmaz. bazen dener dener yanılırsın ve yenilirsin. dünya durmaz, hayat geçiş konusunda uzman. her ne kadar kaçsan da o seni bırakmaz.
sonsuzluktur kaçısın sonudur aklındakinden, kaçış ise vazgeçme isteği kendi benliğinden.
ama kaçamadığın kendinse - ki imkansızdır- içinde onuda götürürüsünsonuç ne ? sonsuzluk = kaçış.
akıl almaz şey. Mesela uzay; sen gidersin o gider sen gidersin o gider. Sonunda bir duvar var diyelim, peki o duvardan sonra ne var? Duvarlar devammı ediyor? Yani akıl almaz işte.