Açıklamaya muhtaç bir konuyu açıklarken, sebep olarak gösterilen olgunun da aslında açıklamaya muhtaç olması ve silsile halinde bunun devam ettirilmesi sonsuz regresyona sebep olur. Aristo'nun ilk hareketi neyin başlattığı tartışması bu sonsuz silsileyi keyfi bir noktada durdurmayı amaçlar. Aristo’nun doğa teorisi, metafizik kanıtsamalarında, özellikle gayelilik düşüncesinden kaynaklanır. Bütün doğa, kocaman bir birliktir, ilk hareket ettirici tarafından gayeli olarak düzenlenmiştir, onun gerçek ilkesi mekanik değil, belki gai veya nihai nedenlerdir. örneğin Stephen Hawking'in a brief history of time* adlı kitabının başlangıç paragrafı bu konuya değinen esprili bir anekdot ile başlar;
Tuhaf ama harika bir evrende yaşıyoruz. Evrenin yaşını, büyüklüğünü, gücünü ve güzelliğini kavramak olağanüstü bir hayal gücü gerektiriyor. Görünen o ki bu uçsuz bucaksız kozmosta biz insanların kapladığı yer, epey önemsiz. Ve biz onu bütünüyle anlamaya, ona nasıl uyum sağladığımızı öğrenmeye çalışıyoruz. Onlarca yıl önce tanınmış bir bilim adamı (bazıları onun Bertrand Russell olduğunu söyler) astronomi üzerine herkese açık bir konferans veriyordu. Dünya'nın Güneş'in çevresinde, Güneş'in de galaksimiz denilen uçsuz bucaksız yıldızlar kümesinin merkezindeki yörüngesinde dönüşünü anlatır. Konferansın sonunda, salonda en arkalarda oturan ufak tefek yaşlı bir kadın yerinden kalkar ve "Bütün bu anlattıklarınız saçmalık. Aslında dünya, dev bir kaplumbağanın sırtında duran düz bir tepsi" der. Bilim adamı kibirle gülümser ve, "Peki kaplumbağa neyin üstünde duruyor?" diye sorar. "Sen çok zekisin genç adam, çok zeki" der yaşlı kadın. "Ama onun altında da hep kaplumbağalar var!"