Gelişin de gidişin kadar acıtmış mıydı hatırlamıyorum, tek hatırladığım korku idi. Korkmuştum evet, sen olsan sen de senin gelmeyişinden korkmaz mıydın? Tut ki, sen seni bekledin, ben kadar sabreder miydin? Oysa ben bile bilmiyordum ki, neyi beklediğimi, mevsim kış idi kış olmasına ama bahar gelecek sanırken geçtin o ılık esintileri ve yazın kavurucu sıcağını getirdin. Birden , apansızın! ve ben tedbirsiz aşk ahmağı, yandım. Öyle yandım ki, arkada bıraktığım soğuk buz gibi kışa el uzatacak kadar, dönüp kaçmak isteyecek kadar.
Fakat artık çok geçti, kış gitmiş, bahar kaçmış, kavurucu ateş kalmıştı. Sonra alıştım, evet alıştım yanmaya. Arada yağmurlar yağmıyor değildi fakat ben yanmaya, ateşten gayrı ateşe inat, senin nefeslemenle , köz kadar yanmaya alıştım. Bu sefer de başka kör olası korku geldi, karşıma oturdu. Ya sönersem, ya bir gün bir sel gelirde, beni bırakır, ateşimi alır giderse ya.
Ben yandım sen yaktın, biz buyduk, yakan ve yanan. ne bir sel geldi, ne de o kış tekrar üşüttü, ben her daim yanmaya, sen de usanmadan bıkmadan yakmaya devam ettin.
Ben hep seller bekledim, korktum gelip yangınımı çalacak diye, ben hep kışın gelişinden ürktüm, sıcağımı unutturur diye, ben hep yellerden kaçtım, ateşime düşman olacak diye..
Sonra sen gittin ve ben öldüm..
Ama kor ateş tam orada, bıraktığın yerde yanıp durur, senden ayrı benden gayrı.