akıcı bir dil ile yazılmış ilgi çekici roman. remzi kitabevi tarafından yayınlanıyor, birinci ayında dokuzuncu baskısını yapmış durumda. hatta son birkaç gün içerisinde baskı sayısı biraz daha artmış olabilir.
kitapda yer verilen bir çok karakter günümüz türkiye'sini anlatmak için uydurulmuşlardır. her zamanki akıcı üslubuyla kolay okunan zülfü livaneli kitaplarından biri. en fazla dikkat edilmesi gereken nokta ise kitapda çokca yer verilen martıların günümüz türkiye'sindeki kürt halkına denk geldiğidir. livaneli adanın asıl sahipleri olarak gördüğü "martı" ögesini kullanarak; günümüzde yoğun olarak doğu ve güneydoğu anadolu bölgesinde yaşamakta olan kürt halkını bölgenin esas sahipleri olarak betimlemek istemiş.
böylesine iddialı ve ağdalı bir dil kullanılan kitabın, şuan için; hem en çok satanlar listesinde olması hem de hakkında hiç konuşulmaması da çok ilginç gerçekten. yoksa bunca insan kitaptaki o martıları vapurda giderken simit attıkları sıradan martılardan zannederek mi okudular? ilginç.
2008'in en iyilerinden biriyken hakkında çok az konuşulması üzücü olan kitap.
kitapta ada bariz şekilde türkiye'dir.
kitapta darbeci bir generalin emekliliğini geçirmek için geldiği cennet bir adanın içine sıçması anlatılmaktadır.
güzelim türkiye'mizin son 50 yıldır defalarca başına geldiği gibi...
Güzel insan Zülfü Livaneli'nin muhteşem ve yaratıcı yüreğinden süzülüp kaleme akan son kitabı.Başta sıradan bir yaşamın anlatıldığı hissine kapıldığınız bu roman sonlara doğru sizi hiç beklemediğiniz olaylara tanık ediyor.Tıpkı Metin Eloğlu'nun şiirleri gibi.Kitabın sonu sizi alıp bambaşka diyarlara götürüyor.iyi ki varsın Zülfü livaneli,sıradaki kitabını bencilliğim ve tüketiciliğimle beraber dört gözle bekliyorum.
yaşadığımız gerçekliği başarılı bir mizansenle su katmadan yoğuran zülfü livaneli yapıtı.
ada'dan önce martılar, sonra tilkiler ve diğer canlılar ve en son ağaçlarla insanlar gitmek zorunda kaldılar.
türkiye'den gitmek zorunda bırakılan onca insan gibi.
bir karagöz oyunu düşünün ne karakterler vardır. karagöz ve hacivat'ı bir kenara koysak; yahudi, arap, kürt, arnavut, rum, laz, ermeni...bir yığın insan tasvir edilmiştir.
ermenileri kaybettik önce. son ada'nın martıları gibi. sonra rumları. kürtlerle neyin kavgasındayız bilinmez. boğaz'da rum meyhaneleri yoklar artık. vee hiç bir ezgi ermeni bestekarların yürek titreten nameleri gibi gelmiyor. kürt dağlarında çiçek kokusu yerini baruta ve kana bırakalı 30 yıl oluyor.
zülfü livaneli'ye bir kez daha hayran bırakan romandır. daha öncesi için (bkz: engereğin gözündeki kamaşma).Kitabın sayfasını kapadığınızda normal hayata bir süre adapte olamıyorsunuz, adadaymış gibi hissediyosunuz ve isim kullanılmadan insanlara numara verilmiş olması ardadaşlarınızın kapı numaralarını sormaya kadar duygu durumunuzu itebiliyor, öyle kodlamak istiyorsunuz niyeyse, 18 numara fehriye gibi. bir gerçek daha var ki o da martılar, onlara artık eskisi gibi bakamıyorsunuz, bir insan bu hayvanlarla adanın sonunu nasıl getirebilir?
hayvan çifliği esintisi iddiası olsa da özgün bir eserdir, güzeldir, hayata öyle bir ayna tutar ki gerçeğin acılığı elle tutulur olur... ve mesaj gayet nettir "küçük ihmaller büyük sorumsuzluklardır"
Edebiyat ve ideolojinin bir arada olduğu romandır. ideoloji edebiyatla nasıl işlenir, bu açıdan okuması en keyifli romanlardandır. Livanelinin başta Serenad olmak üzere diğer kitaplarını da alıp okumanızı öneririm.
bir ütopya iken distopyaya dönüşen hayatlar... bir cennet, bir son sığınak iken cehenneme, açık bir hapishaneye dönen o güzelim ada...
alegorik ve yalın bir anlatım.
hepsi bizden, o güzel, o rengarenk, o çeşit çeşit insan ve adaya yerleşen devletin o her şeyi en iyi ben bilirim diyen soğuk yüzü... demokrasi gibi görünen ama ne tadı ne de şekli demokrasiye benzeyen emekli başkanın tavırları... ve sonunda cehenneme dönen, kokusunu, rengini, tadını ve neşesini kaybeden herkesin yuvası o talihsiz son ada...
livaneli döktürmüş, dokundurmuş, silkelemiş ve itip kayalardan yuvarlamış bu kitabında.
polise kaldırım taşı atıp hapislere düşen pkk'lı bir eylemci, gölgesinden korkan sözde erkek bir sünepe ve evliyken başka adamla adaya kaçan namus yoksunu bir kızın adaya medeniyet getirmeye çalışan başkana çıkardığı sıkıntıları konu alan vasat roman.
başkan gelmiş projelerini açıklıyor her yer otel olacak cebiniz parayla dolacak, maymun gibi fıstık toplamakla geçmeyecek ömrünüz diyor. bunlar paso yok martılar, yok ağaçlar diye diye adamın projelerinin önünü kesiyor. o kadar sene devlet yönetmiş adamdan daha mı iyi bileceksiniz amk. adam sizin ağlamalarınızla uğraşmaktan işine konsantre olamadı sonuç ada yandı açık ve net.