somuru olmadan sermaye birikmez

entry1 galeri0
    ?.
  1. Serdar Turgut geçen gün bir laf etmiş, demiş ki ''Türkiye, Özal döneminden bu yana sosyal eşitlik ve gelir dağılımının düzeltilmesi gibi hedefleri gündeminden tamamen çıkarttı, ekonomi vahşi bir şekilde gelişti ve büyüdü ama beraberinde sosyal sorunları da yarattı''...

    Bunun böyle olmasında şaşılacak ne var? Erdoğan'ın da ''sermaye birikiminin acımasız kurallarına teslim olması'' niçin bize tuhaf geliyor?

    Sağcıların siyasi program ve hedefleri arasında ''gelir dağılımında eşitlik'' yoktur ve olamaz ki! O, solun işidir. Kendine sol süsü veren memur partilerinin ya da faşistlerin değil, sendikalarla ''beslenen'', işçinin çok beylik ama doğru bir tanımla ''bağrından kopup gelen'' gerçek solun. Öyle bir sol yok. Bir ara ortaya çıkar gibi olmuştu kırk yıl önce, tırpanladılar.

    Turgut Özal, Türkiye'de kapitalizmin önünü açtı. Buna ''rayına oturttu'' da diyebilirsiniz.

    Çünkü ondan önceki önderler, yani Menderes ve Demirel, ''devlet kapitalizmini'' bir türlü tasfiye edemediler (çapları da yetmedi güçleri de)... Bir çeşit öncü olmakla, ilk ürkek adımları atmakla yetindiler.

    Özal kartları karıştırıp yeniden dağıttı ve “gerçek sınıfları asıl şimdi oluşturuyorum artık, herkes becerisine göre yerini alsın” dedi. Yukarı çıkabilen zıpladı, altta kalanın canı çıktı.

    Özal çok önemli bir şey daha yaptı: Memurları gerçek yerlerine, işçinin yanına itti. O döneme kadar memur işçiyi küçümser, hor görür, kendini daha yukarıda sayardı, ayrıcalıklıydı; çünkü cumhuriyet, her ne kadar ''halk egemenliği'' kılıfı geçirilmiş de olsa, bürokrat diktası üzerine kurulmuştu. Memur da yoksuldu ama işçiye göre daha az yoksuldu.

    Özal üst düzeyde bu diktayla başa çıkamadı ama altta küçük memuru işçileştirdi. Bu kasnağı kıramayan küçük memur hâlâ ona küfür ediyor ama boşuna nefes tüketiyor, kurtarıcısı yok ve olmayacak.

    Evet, Türkiye'de vahşi bir dönem yaşandı ve daha da sürecek bu...

    Çünkü sermaye birikimi yoktu. Sömürü olmadan da sermaye birikmez. (Gene de yeterince birikemediği için yabancı sermaye kırmızı dipli mumla aranıyor.)

    Balzac, her büyük servetin ardında bir suç saklıdır sözünü boşuna etmemiştir. Ezmeden, sömürmeden sermaye birikmez. Ya kendi işçini soyarsın, ya da yabancı toprakları, tercihan ikisini birden!

    Bizim yeni yeni oluşmakta olan sermaye sınıfının sömürgesi olmadığına göre, kendi emekçisinden başka yolacak kazı bulunmuyordu...

    Bu da geri kalmışlıktır işte, bütün bu acıların kuşaklar önce çekilmiş olması ve bizim bugün artık ''nimetlerini'' toplamamız gerekiyordu, Türkiye her alanda çok geç kaldı.

    Bugün ingiliz işçisi evinde televizyon seyrediyor ve birasını yudumluyorsa, bu rahatlığı, iki yüz yıl önce dedesinin dedesinin kömür madenlerinde kırbaçla çalıştırılmış olmasına borçludur! Batı, vahşeti çok önceden yaşayıp geride bıraktığı için şimdi ''güleryüzlü kapitalizm'' ahkâmı kesebiliyor ve bunun üstyapısını (azınlık hakları, cinsel rahatlık, düşünce özgürlüğü falan) bizden de bekliyor! Biz henüz oralara gelemedik.

    Başka bir ülkeden örnek vermek gerekirse, biz bugün, Fransa'nın sermaye birikimi ve burjuvazinin oluşumu açısından 1830 ve 1840'larda, eğlence hayatı ve yaşam kalitesi açısından da 1850 ve 1860'larda varmış olduğu noktadayız (''inşaat faaliyeti'' açısından da bu böyle)... 2100 yılında falan onların bugünkü aşamasına geliriz. O zaman demokrasi de gelir.

    Ama o zaman da onlar başka yerlere gitmiş olurlar: ''Ahilleus ve kaplumbağa'' meselinde olduğu gibi, hep bir geride bulunuruz.

    ''Zıplamanın'', açığı kısa yoldan çabuk kapatmanın bir çaresi yok mudur? Komünistler ''var'' dediler, ''biz burjuvayı tasfiye eder, sermaye birikimini emekçi sınıfının kendisine yaptırırız''... Olmadı. Yürümedi. Çuvalladılar ve tarihin gündeminden kalktılar.

    Yani sevgili Serdar, daha nice acılar çekilecek, nice çalkantılar hatta depremler yaşanacaktır, sıçrama için gerekli birikim noktasına varana kadar... Gelir dağılımının düzelmesini, eşitliğin sağlanmasını, sosyal adaleti falan görünür bir gelecekte bekleme... Aydınların iyi niyetli temennileri, ekonomi-politiğin demir kanunlarına işlemiyor. Laf aramızda, amansız bir hızla tavşan gibi çoğalan koskoca bir lumpenproletarya kitlesine de hiçbir, ama hiçbir rejim istihdam, eğitim ve sağlık hizmeti sağlayamaz. Kalkınma kaçınılmaz biçimde eşitsiz olacaktır, hiç kendimizi kandırmayalım.

    Bakalım bu yazıyı beleşe okuyan kaç ''Internet Cafe bacaksızı'' da benim sömürüyü savunduğumu sanacak ve kalayı basacaktır? ''Seçimi AKP kazanacak'' dediğim zaman ''seçimi AKP'nin kazanmasını istiyorum'' dediğimi sanıyor da ahmaklar...

    ENGiN ARDiÇ
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük