hangimizde yok ki_? *
chp için yazılmış olan bir makale:
"Biliniyor, Lüsyen Hanım, 'Şair-i Azam' Abdülhak Hamid'in sevgilisi, eşi, ve birbirleri için söyledikleri sözleri literatüre girmiş durumda. Hamid, Lüsyen Hanım ve kadınlar üzerine "Onlarla da onlar olmaksızın da yapamayız," diyor, Lüsyen Hanım ise Hamid'e yazdığı mektuplarda sürekli olarak "Sensiz de seninle de yaşanmaz," ifadesini kullanıyor. Şair-i Azam'ın 60 yaşındayken aşık olduğu 19 yaşındaki Lüsyen Hanım'la evliliği, sonra ayrılmaları ve genç kadını kendi elleriyle başka biriyle evlendirmesi, o evliliğin de yürümemesi üzerine tekrar bir araya gelmeleri ve şair ölünceye kadar beraber kalmaları, bir 'Lüsyen Hanım Sendromu'yla günümüze dek etkilerini sürdürüyor. Sendromdan söz ediyoruz, hiçbir benzetmenin doğru olmayacağını biliyoruz, dolayısıyla karakterleri politik değerlendirmelerle yakıştırmıyoruz, ancak solun, sosyalist solun özellikle, CHP ile ilişkilerinde de benzeri bir sendromun izlerini görmemek oldukça zor. Sosyalistlerle CHP ilişkisi nasıl olacak, sosyalistler kendi başlarına bir güç olmadan bu ilişki bir anlam kazanabilir mi, hem CHP'ye hem de sosyalistlere yararlı olabilir mi, araştırmaya çalışmak zorunlu görünüyor.
CHP'nin bir burjuva düzen partisi olduğunu, sosyalistlerin ise yeni bir düzenin kuruculuğuna yöneldiklerini yinelemek çok gerekli olmasa da, bir kez daha vurgulanmalarından yarar sağlanabilecek iki saptama. Bilinenleri yinelemeye devam edelim: AKP, 12 Eylül 1980 darbesinden dokuz ay önce başlatılmış olan ve darbeyle Türkiye'nin kapitalist-emperyalizmin yeni projesi olan ve küreselleşme adıyla toplumsallık sağlanmaya çalışılan neoliberal ekonomi politikalarına hızla sokulması sürecinin son aşamasıdır. Son 30 yılda bu uğurda büyük çabalar gösterildi ve neoliberalleşme, 12 Eylül 2010'da, tüm yasal zeminini kurdu. Kurdu da, bu arada da neoliberal politikalar, bu dayatmayı başlatanlar tarafından terkedildi ve koyu bir devlet müdaheleciliği ekonomik yaşama egemen kılındı. Bu karma karışık ve saçma sapan ortam içinde altta kalanların canı çıkarılmaya devam ediliyor, günün birinde Türkiye'de de bir değişiklik arzusunun öyle ya da böyle kendini göstereceği biliniyor. AKP'nin sürdürdüğü baskı politikaları ile eğer yasal muhalefet yapma olanakları iyice sınırlandırılırsa, muhalefet gene ortaya çıkacak ancak bu kez bu partinin içinde bulunduğu düşünce ortamından kaynaklanacak ve büyük olasılıkla 'Taliban Sendromu' ile 'malul' olacaktır. işte bu olasılığın, egemen güçlerin ;hem içerde hem dışarda- düşlerini karabasana çevirmesi, CHP'nin iktidar alternatifi için neredeyse 'zorlanmasını' getiriyor. Bu CHP öyle bir CHP olsun ki, AKP'nin yaptıklarını devam ettirsin, istenen bu. Kılıçdaroğlu da tam da bu 'zorlanma' nedeniyle AB ve ABD gezileri planlıyor. Önce 'dışarı'ya güvence verilecek, sonra 'içeri'ye, 'iliştirilmiş' sermayeye. Bir partinin, bu parti sosyal demokrat olma iddiasındaki bir parti bile olsa, egemenlere güvence vermeye çalışması sosyalistlerin şaşıracağı bir durum değildir, hatta bu omurga pozisyonu ile ilgilenmeleri bile gerekmez. Ancak ülkenin koşulları sosyalistlerin piyasacı bağımlı gericiliğin karşısına günlük politikada da kararlılıklarını iyice göstermeye yönelttiğinden, CHP'nin gericiliğe karşı tutumunu değerlendirmelerine almalarına;haklı olarak- yol açmış durumda.
Sorun bu noktada çıkıyor: sosyalistler, CHP'nin gericiliğe karşı tutumundan memnundurlar; ancak CHP'nin sosyalistlere bu konuda nasıl yaklaştığı tartışmalıdır. CHP içinde, kendi solundan, sosyalistlerden seçimlerde, referandum gibi ortamlarda alınan desteği olumlu bulanlar kuşkusuz vardır. Ancak kurumsal olarak CHP'nin, sosyalistlere bir müttefik gibi bakmadığı çok açık. CHP, bir, iktidara gelmek istemiyor, iki, sosyalistleri görmüyor. Görse, örneğin referandum sürecinde kaç sosyalistin kendisine nasıl yardımcı olduğunu, sosyalistlerin gerektiğinde tüm örgütsel olanaklarını katmaya ne gibi bir kararlılıkla hazır olduklarını, referandum sürecinde söylenenlerin içinin nasıl sosyalistler tarafından doldurulduğunu, görecek, ve en azından bir teşekkür edecekti. Etmedi. CHP, Recep Tayyip Erdoğan'ın evetçilere, gönülden olduğu kuşkulu bile olsa, listeler okuyarak teşekkür etmesinden dahi ders almayarak, sosyalistleri görmezden geldi. Sosyalistler kuşkusuz isimlerinin verilerek kendilerine kamuoyu önünde teşekkür edilmesini beklemiyorlardı; ancak bir telefonla bile katkılarına şükran gösterilmesine herhalde karşı koymayacaklar, telefonu arayayanın suratına kapatmayacaklardı. Bu parti, CHP, bunu bile sosyalistlere çok görmüştür. O, kendi solundan her zaman ve her koşulda desteklenmesinin 'zorunluk' olduğunu düşünmektedir. Bu kabul genlerine işlemiştir. CHP, kendi dışındaki sol, sosyalistler tarafından her zaman desteklenecek, ama CHP, bu desteği anlamlandırmak için hiçbir şey yapmayı düşünmeyecek, nobranlığı alışkanlık haline büyük bir saygısızlıkla getirecektir.
CHP'nin bu tutumu kabul edilemez. CHP, sosyalistler tarafından en az seçimlere kadar ve seçimlerden sonrasına da uzanacağı kuşkusuz vurgulanarak- kampanya biçiminde mercek altına alınmalı. Kimse kimseye mecbur değil. Hele bu mecburiyet, siyasal tutumlar bağlamında, hiçbir biçimde söz konusu olamaz. CHP'nin sosyalistler tarafından, yineliyorum, kampanya biçiminde eleştirilmesi, sosyalistler için olduğu kadar CHP için de çok çok olumlu sonuçlar üretir. Üstelik, piyasacı bağımlı gericiliğe karşı mücadele sürecinde kesişecek ortak noktalarda sosyalistlerin CHP'yi desteklememesi için hiçbir neden akla gelmiyor.
Herkesin bir düşü vardır. Benim düşüm de, sosyalistlerin; ÖDP, EMEP, TKP, Halkevleri başta olmak üzere, "Hayır!" kampanyasında olduğuna benzer ancak daha ayrıntılı örgütlenmiş bir Sosyalist Blok kurarak ve bu çalışmaya Kürt sosyalistlerinin, Alevi sosyalistlerinin, nerede ne şekilde mücadele veriyor olurlarsa olsunlar tüm sosyalistlerin desteğini kazanmaya yönelerek önderlerini, seçilmiş pilot bölgelerde yoğunlaştırılacak çalışma sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sokmalarıdır. Parlamento'da bir ya da bir kaç sosyalist milletvekilinin yapacakları konuşmaları, verecekleri önergeleri, karşı çıkacakları tasarılar üzerine görüşlerini ve çıkarılmasını istedikleri yasalarla sunulmuş tasarılarda yer alan yasa maddeleri hakkındaki önerilerini dinlemeyi düşlüyorum. Bir sosyalist milletvekili nasıl olur, bunu göstersinler istiyorum, muhalefetin ne olduğunu ülkenin tüm emekçilerine kanıtlasınlar istiyorum. Ezilenler, hakları yenenler, sömürülenlerden yana tutum yürekler ortaya konularak nasıl alınır sergilesinler istiyorum. Yürütmeyi kıyasıya denetlesinler istiyorum. Düşüm bu.