Yanlış olduğunu düşündüğüm bir tespittir. Bana göre doğrusu şu şekilde olmalıdır.
Mahir. Deniz, Hüseyin... Daha birçokları... Sola birçok şey katmış insanlardır ve dönemlerinde bulunmayan siyasal özgürlüğün * olumsuzluklarından dolayı silahlı mücadeleye girişmiş ve artık simgeleşmiş insanlardır. Kendi düşüncelerini yazdıkları yazılarla ve düzenledikleri eylemlerle herkese aktarmaya çalışmışlardır.
Mahir Çayan, lenist-marksist düşüncenin etkisinde kalarak oluşturduğu yazılarında Türkiye' yi unutup kafasında yarattığı bir ülkeye düşüncelerini aktarıp uygulatmaya çalışmıştır. Aslında yazılarında söylediği ülke Türkiye ama ülkede gerçekleşmesi imkansız olan gerçekleri belirtiyor. Tamamen realist düşünceden çıkıp hayalperest yaklaşımlarda bulunuyor.
O ve onun gibiler... Bu ülkeye verilenler tam olarak düşünülüp tartılmadan uygulatılmaya çalışıldı. Herşeyi kaldıramayacak olan Türkiye' de çok uçuk düşünceler ortaya atıldı. Sonuç mu? işte, etrafınıza bakın. CHP' den, Yurtsever Cephe' den daha ileri gidemeyen solcu bir topluluk oluştu. Şimdi bunlarda lenist düşüncenin güzelliklerinden sıyrılıp kendi oluşturdukları düşüncenin peşinde koşmaya başladılar. 'Önce vatanım!' diyen bir cephe partisi kuruldu. Enternasyonal' e katılmayan solcu bir parti arkasına Atatürk' ü alarak halkı kandırmaya başladı. Küçük adımlarla ileri gitmekten bile uzaklaştık ve artık yavaş yavaş gerilere gitmeye başladık.
solun öyle ya da böyle yarattığı değerleri sahiplenen ve dünya görüşü soldan yana olan kişilerin içinde bulunması gereken bir durumdur. buradaki kasıt mahir çayan'ın siyasal tezlerini olumlamaktan öte mahir çayan'ın verdiği mücadelenin inatçılığının sahiplenmesidir. ancak bir duralım ve bu durumu eleştirenlerin en sık yaptıkları eleştiriye gelelim.
bu eleştiri aslında basit bir mantığa dayanıyor. türkiye'nin özgüllüklerine öylesine güçlüdür ve kendi içinde hareket halindedir ki; kendine ait bir siyasal fikir geliştirmeden sol başaramaz. şimdi burada duralım ve şunu söylemekten çekinmeyelim: türkiye'nin kendine özgü yanları vardır ve sol toplumsal bir siyaset olarak ağırlığını hissedirecekse bu özgüllükleri dikkate alacaktır. alacaktır ancak türkiye hepten dünyadan bağımsız ve kendinden menkul bir ülke değildir.
kendi siyasi bağımsızlığı dahi kağıt üzerinde başka ülkelerce sağlanmıştır. bugün bağımsızlık denilen şey yazılardadır, geride sürekli bir biçimde ekonomik, siyasal, askeri ve kültürel bir bağımlılık vardır. bir hiyerarşide altta bulunma durumu vardır. üstelik türkiye dünya'nın diğer ülkelerinde olduğu gibi yoksulluğu da, açlığı da yaşamaktadır. şimdi kim çıkıp bu ülkede de diğer ülkelerdeki gibi bir yanda zenginlik ve gücün birikimi, diğer yanda yönetilme ve yoksulluğun olmadığını söyleyebilir? ya da türkiye diğer ülkelerden daha mı geride bulunmaktadır üretim ilişkisi bakımından? çok basit bir soru aslında. avrupa ile bakıldığında dahi genel geçer doğrulara ve detaylı sonuçlara ulaşamaz mıyız türkiye için? yalnızca toplumsal dokusu ve kültürü bir ülkenin yönetilip yönetilmemesini etkileyecek kadar güçlü müdür? bu sorular bir noktadan sonra anlamsızlaşır ve yerini genel geçer kavramların, doğruların etkisine bırakır.
o halde yapılack şey bellidir. bir anca türkiye'nin de diğer ülkelere benzer olduğunu görmek ve daha iyi ne yapılabilir onu konuşmak. yoksa hayalcilik suçlaması ancak komik olmaktadır.