Muhtemelen ingilizce'de "man in the street" ifadesinden çeviri. ingilizce'de, avam dediğimiz insanlar için kullanılır; entelektüel düzeyi düşük, sanat ve bilimle pek alakalı olmayan, etliye sütlüye dokunmayan, işten eve evden işe giden, topluma pek faydası görülmemiş sıradan ve sadece istatistiki amaçlarla kimliksiz olarak toplumda yer bulmuş adamı ifade eder.
Türkçede bu anlamı vermiyor. O yüzden karma ismi "çok sıradan biri" veya "varlığı yoklugu bir", "silik kişilikli" gibi bir şeye çevrilse daha aşağılayıcı olur zannımca.*
attila ilhan'ın 1951'de yazdığı, önsözünde ''Tek kelimeyle söylemek gerekirse, okuyucu önünde, onunla birlikte, memleketimizin ve memleketimizin halkının esenliği için elbirliğiyle bulmamız gereken olumlu tipi, gerçek vatandaşı arıyorum.'' dediği ve çağdaş gençliğin açmazlarını, bunalımlarını, umutsuzluğunu, çelişkilerini, öfkelerini anlattığı roman. kitaptan beğendiğim bir paragraf:
-...Erkekler de böyle, yok yok, ben billirim mallarımı, daha da beter! Her biri arkadan bin türlü laf söyler, sonra da koynuna girmek için olmadık dalkavukluk yapar. Hepsi de aynıdır. Hepsi de karılarının yanında melaike benim yanımda aslan kesilirler. Hepsi de birbirinden ahmaktır ha! Ayol kadınlara dedikoducu derler ya, erkekler bin beteri. Kaç kere şunu bunu çekiştirirken kendi kulaklarımla duymuşumdur. Katip müdürünü, tayfa kaptanını, asker üstünü, amele patronunu çekiştirir. Onlara bakarsan her biri bir başvekil, bir mebus! Ben önceleri inanırdım da. Sonra baktım ki, ohooo, iş yok bu kafada. Herif beni kendine eğlence yapıyor. O zaman anladım şekerim, şıp diye aklım başıma geliverdi; ben aleme eğlence olacağıma, alem bana eğlence olsun dedim. Ama ne? Kimseye kulak verme! Bildiğin gibi yaşa! işte bak şimdi hanımefendi sayılırım. iş yaptığın kepazeliği marifetmiş, meziyetmiş gibi gösterebilmekte. Oldu mu oldu. Pezevenklik bile yapsan senden iyisi yok...
--spoiler--
Ne istemediğini bilen ama ne istediğini bir türlü kestiremeyen, yalnız bir adam, Hasan, Saf, duygusal, ürkek, kimliğini Hasan'la bütünleyerek var olan, Yakup, Hasan'ı anlayan, seven, onun sığınağı olan bir fahişe, Meryem... Aşkını unutmak, için sıkıntısını denizlere akıtmak isteyen Hasan, güzel sanatlar eğitimini yarıda bırakarak gemilerde çalışmaya başlamıştır. Arkadaşı ve sırdaşı kamarot Yakup'la birlikte kaçak kürk işine bulaşırlar... "Zula"da kürklerle istanbul'a demirleyip sahile çıktıklarında onları bekleyen, umduklarının aksine bol para değil, macera dolu günlerdir... Nefes kesen bir film tadında, jilet gibi keskin ve gerçek bir roman.
--spoiler--
ıssız adam'dan bin kere daha ıssız adamdır. sisli havalarda karlı ve boş şehirlerde, kepenklerin önünde sigara yakıp üflerken, ağzından çıkan dumanın ne zaman sis ile yer değiştirdiğini merak eder.