genelde,
-gidin kendi evinizin önünde oynayın lan! nidasına maruz kalırlar hemen yandaki bir apartmanda oturan kolları bilezikli ev hanımından. bazen boş arsada oynarlar ya da benim büyüdüğüm mahalle eskiden tamamen tarlaymış, çoğu yerine apartman yapılsa da aralarda hala boş, sahipsiz tarlalar vardı, oralarda oynardık. iki tane taşı arası dört adım olarak koyardık, adımdan kast, bacağı esneterek atılan adımdı. herkes öyle ölçerdi ve ne zaman biri öyle ölçecek olsa,
-babayın tallasında ööle mi yürüyon olm, gibi bir tepki alırdı. benim gibi ayağında tırnak batması olanlar kaleye geçerdi, direk üstü aut sayılırdı, taçdan ve elden gol olmazdı, üç korner bi penaltıydı, olur da kaleciye çarparsa diye çok sert vurulmazdı.
velhasıl güzel günlerdi, ta ki ben bilgisayar bağımlısı oluncaya ve arkadaşlarla aramız soğuyuncaya kadar. şair ne demiş,
şuh-i güzeşte var ki, bir nice nevcivan değer,
geçmiş zaman olur ki, hayali, cihan değer.
suç çocuklarda değil ailelerindedir. Yahu artık her mahallede bir park var, al çocuğunu götür oynasın orada. Ne diye sokakta bas bas bağırtırsın ki 20 kadar çocuğu? Hem de saatlerce. Bak burada finallerine çalışan, sabah akşam inekleyen ablaları abileri var. Bi sessiz olun çocuum ya.
hala var mı diye merak ettiğim, olmasını çok dilediğim masum yüzlüler.
zamanında benim de onlardan biri olduğum cancişler.
benim yaşadığım semtte bırak top oynamayı, sokakta neredeyse çocuk görmüyorum bile.
Kimsenin fırlama çocuğunu çekmek zorunda değilizdir. Çocuğu doğurup sokağa atan, seda sayan izleyen analar yüzünden biz niye o gürültüye tahammül ediyoruz anlamıyorum. Ondan sonra çocuğum kaçırıldı. Kendinden geçiyorsun dedikodu yaparken sal sokağa tabi kaçırılır. Önüne gelen ana baba mübarek.
mahallenin yaşlı ve çocuklara tahammülsüz yaşlıları tarafından, baş şişirdikleri gerekçesiyle topları kesilen çocuklardır. O sevgisiz insanlardan biri ne yazık ki babamın annesi idi.
saklambaç da oynasınlar, yakan top, yağ satarım bal satarım, aç kapıyı bezirganbaşı da oynasınlar denilmesi gereken çocuklardır.
"saklambaaaççç * oynayaaaannn kaleye mum diksiiiiiiinn" diye de bağırsın istenendir.
yarın başka oyunlara girdiğinde, nasıl hareket edeceğini kestirebilmesi için her türlü oyunu bilmesi gereken çocuklardır.
oyunun kurallarını başkalarının mı kendilerinin mi koyacağına dair alıştırma yapabilen çocuklardır.
hala bağıra çağıra oyun oynayacak yerleri olan şanslı çocuklardır.
hayattır, hayatın mahalle arasında filizlenmeye başlamasıdır.
yanlarına gidilip bilinen tüm oyunlar öğretilmelidir,
oyuna gelmeden oynamayı, başkalarının oyunlarının kurallarını değiştirmek için "oy"unun ne kadar kıymetli olduğunu öğrenebilmesi için oyunun içinde bağırıp çağırmayı iyi öğrenip, başkalarının oyunlarını izlerken bağırıp çağırmanın hiç bir anlamının olmayacağını da öğrenebilmesi gereken çocuklardır.
aferim onlara her ne kadar kafa mikselerde, maalesef yaşıtları evde televizyonun, bilgisayarın başından kalkmıyor. evden çıkanlarda internet cafeye. o sebepten sevilesi veletlerdir.
hele bu çocuklar hemencecik okulunuzun yanındaysa sinir krizlerine girmenize sebebiyet verebilir. tam sınava odaklandım derken "koş lan kooş" diye çocuk sesleri ve bilumum benzeri sesler duyarsınız. sınavdan sonra çocuklara yapacağınız işkencenin hayalini kurarsınız. önce koşarak aşağı inersiniz hayalinizde. o topu alıp beyinlerine patlatırsınız. ve dırıdırıdım diye bir ses duyarsınız hayaliniz arasında. zil sesidir bu. sınav çoktan bitmiştir ve kağıt boştur. şimdi aşağı inip hayalinizi gerçekleştirmenin zamanı gelmiştir. sınav zaten size kaymış, siz de onlara kaysanız ne çıkar öyle değil mi?
Bizim apartmanın arka duvarlarında şut çektiğimiz topun çamurlu izleri hala durur. Kaç yıl geçti bizden sonrakiler bile silemedi * diyesim gelen çocukluğumuzdan bir parça.
Çocuktur onlar çocuk... Elleşmemek ve gelirsem kulağınızı çekerim dememek lazım,
sonra inatlaşırlar sizinle teyzecim, Kurusun diye yeni astığınız beyaz çamaşırlarınız yapışkan diken çiçeği ile doluverir.