sokağı bırak, ben ortaokulda iken kantine lahmacun geliyordu. sabah saat 10'da deli gibi lahmacun gömüyorduk. Ama lahmacun dediysem, içinde et olduğunu düşünmeyin pek. bileşenlerinin %90'ı soğan, %9'ı soğan esansı, %1'i de kıymaydı.
hayatta yemedim ki hayatım buradaki bazı uuserların 3 katı kadar uzundur.
bazı şeyler vardır ki asla yenmemelidir. hele ki et fiyatlarının arşa çıktığı şu dönemde. o lahmacunun içindeki etin ne eti olduğunu asla bilemezsiniz.
Beyaz önllüklü satıcının sattığı, beyaz boyalı, iki kapaklı ahşap kutudaki lahmacunları löppp löpppp götürdüğü halde hastalanmayan, zehirlenmeyen bir nesildi.
Çünkü adamlar birinin sağlığına zarar vermekten, ekmeğinden olmaktan, gezdiği mahallelerde adının çıkmasından korkardı.
Evet zerre miktarda kıyma ve bol soğan kullanırdı ama o kıyma kıymaydı, yani bildiğimiz dana kıyma, eşek eti, at eti, soya kıyması değildi.
beyaz tahta bir şeyle taşırlardı bu lahmacunları, kıyma yerine soğanı basarlardı, o zamanlar çok güzel gelirdi gerçi yedikten sonra midedde fena bir yanma olurdu ama olsun.
Eve giriş saati, akşam ezanı olan, " müsaitseniz, annemler bu akşam size gelecek" diye komşuya gönderilen, salçalı ekmek sevdalısı nesildir aynı Zamanda.
Satıcıların dürüst olduğu, et diye, eşek Eti yemediğimiz günlerdi.
O sokak lahmacunlarını, Löööpp lööööppp götürürdük de, bi kere de cırcır olmazdık beee!
Bir de lezzetliydi ki...
sanayiye arabayı götürdüğümüzde -ki kendisi iki haftada bir usta eline değmek isterdi- babamla seyyar arabada lahmaç satan dayıyı illa ziyaret ederdik. ayakta yemeli ayranlı falan.
bunların sokak aralarında gezeni de vardı ama hatırımda hep o sanayi sitesindeki dayı kalmış.
birde bombili tavuk dönerci var. o konuya giremiyorum gözlerim yaşlı. hey gidi pazar günleri. bir de şimdikilere bak.