asi,deli dolu ama ''sadece kendisiyle ilgili denilip konulanla ilgilenen'' yazar olarak iade-i ziyaretimi yapayım ben de. bilmukabele efendim, sohbet keyfi karşılıklı:)
al tüm param bu dedim
boşver dedi sende kalsın
bir parça yeter ufak
kopar ver yiyeceğinden
etrafına bak onlardan olma sakın
yola koyul küçük küçük git buralardan
sokaklarda sapsarı yapraklar
mazgallarda yağmurlar
hangi kentte bu denli acı var
başka nerde istanbul kadar
git...
yapraklar yatağın olsun
kırlangıçlar arkadaşların
yıldızlar yorganın olsun
hem zaten gökte işsiz güçsüz duruyorlar
benden geçti ama sen yap
git buralardan
bitene kadar bitmez hayat
bitti mi de biter ama
iç tüm şaraplarını bu dünyanın
kay ıslak güvertelerinde
tüm güzel kadınların
sokaklarda sapsarı yapraklar
mazgallarda yağmurlar
hangi kentte bu denli acı var
başka nerde istanbul kadar
git...
yapraklar yatağın olsun
kırlangıçlar arkadaşların
yıldızlar yorganın olsun
hem zaten gökte işsiz güçsüz duruyorlar
sokaklarda sapsarı yapraklar
mazgallarda yağmurlar
hangi kentte bu denli acı var
başka nerde istanbul kadar
git...
yapraklar yatağın olsun
kırlangıçlar arkadaşların
büyük aşklar hep senin olsun
hem zaten boşuboşuna başkalarında duruyorlar
tanım : teomansever uludağ sözlük yazarı ! teoman müziğe dönerse konsere beraber gidelim soga.
yüzünün yarısı göz kadife yansımalı
bulutlu siyah ah bulutları eflatun
o boy aynasından çıktı fransızın malı
vişne asidi vardı tadında rujunun
ah sinema yıldızı filan olmalı
ağızlığı kristal son derece uzun
bir kibrit çakıldı mı ah yağmurluklu kız
alevinden anlamlı dumanlar üfürüyor
ah çocuk yüzünde gül goncası ağız
saçlarından incecik su tozu dökülüyor
sığınak gibi derin ağaçlar gibi yalnız
karartma başlamış ışıklar örtülüyor
ellerinde ruh gibi ah portakal kokusu
kırkmaları morsalkım göz kapakları saydam
çok vapurun battığı bir liman orospusu
bir hırsla öptüm ki ah ölürüm unutamam
ay ışığında deniz akordeon solosu
pırıl pırıl yaşadım üç dakika tastamam
görkemli çadırında italyan lunaparkın
sanki zeytin düşürür yerlere gözlerini
ah tahtına kurulmuş bol sakallı bir kadın
sutyenler tutmuyor çılgın göğüslerini
kaşları ip incesi kumral kirpikleri kalın
kim görse şaşırır sakalının süslerini
tavana asılmış sosyalist saçlarından
ah sabah sabah omuzları kan içinde
işkence sonrası genç bir kadın militan
yığınlar uğulduyor hummalı gençliğinde
adı bile çıkmamış dudaklarından
doğru yaşadığının sımsıkı bilincinde ...
birikimine saygı duyulan yazara bir "merhaba" niteliğinde:
"tekmil ufuklar kışladı,
dört yön, onaltı rüzgar.
ve yedi iklim beş kıta,
kar altındadır.
kavuşmak ilmindeyiz bütün fasıllar;
ray, asfalt, şose, makadam,
benim sarp yolum, patikam,
toros, anti-toros ve asi fırat,
tütün, pamuk, buğday ovaları, çeltikler...
vatanım boylu boyunca kar altındadır.
dövüşenler de var bu havalarda.
el, ayak buz kesmiş, yürek cehennem.
ümit, öfkeli ve mahzun;
ümit, sapına kadar namuslu.
dağlara çekilmiş kar altındadır.
şarkılar bilirim çiğ tutmuş.
resimler, heykeller, destanlar...
usta ellerin yapısı,
kolsuz, yarı çıplak venüs...
trans-nonain sokağı,
garcia lorca'nın mezarı
ve gözbebekleri pierre curie'nin...
kar altındadır.
duvarları katı sabır taşından.
kar altındadır varoşlar,
hasretim nazlıdır ankara.
dumanlı havayı kurt sevsin,
asfalttan yürüsün aralık;
sevmem, netameli aydır.
bir başka ama bilemem.
bir kaçıncı bahara kalmıştır vuslat...
kalbim, bu zulümlü sevda,
kar altındadır.
gecekondularda hava bulanık puslu.
altındağ gökleri kümülüslü.
ekmeğe, aşka ve ömre küfeleriyle hükmeden,
ciğerleri küçük, elleri büyük,
nefesleri yetmez avuçlarına
-ilkokul çağında hepsi-
kenar çocukları kar altındadır.
hatip çay'ın öte yüzü ılıman,
bulvarlar çakırkeyf yenişehir'de...
karanfil sokağında gün açmış.
hikmetinden sual olunmaz değil,
"mucip sebebin" bilirim
ve "kafi delil" ortada...
karanfil sokağında bir camlı bahçe,
camlı bahçe içre bir çini saksı...
bir dal süzülür mavide,
al al bir yangın şarkısı.
bakmayın saksıda boy verdiğine,
kökü altındağ'da, incesu'dadır."